Ada Özer
Tam da şu dakikalar da sayısızca aldığım nefeslerin aksine hıçkırık ve iç çekmeler dışında verdiğim nefes sayısı toplasanız iki elin parmağını geçmezken yine kendimi toparlayıp bana istediğimi vermesini bekledim. Bugün yaptıklarının tam aksine kendi olup dürüstçe açıklamasına bile gerek duymadan yeniden benimle olmasını istedim.
Ağzı ne derse desin, yaptıkları ne olursa olsun o duvarlarını yıkıp ardına geçtiğim adamın gözlerinde bunu görmeden gidemezdim ki...Sırf bu yüzden ardı arkası kesilmeyen göz yaşlarıma rağmen tek odak noktam olan, adını bir türlü koyamadığım ama için de sıkça boğulduğum renkli gözlerine ısrarla tekrar odaklandım.
Alnımı tekrardan eski haline getirip çenesini kavradım. Tüm bunlar sanki saniyeleri değil saatleri alıyor gibiydi. Şuan kendimi sorunun cevabını bildiğim halde yapamadığım için son ana kadar vahiy bekleyen öğrenci gibi hissediyorum.
Doğru cevap gelmeyecek ama insan bekliyor işte...(Romantizmin içine itinayla edilir 💕)
Ne bekliyordum ondan da emin değilim. Zaten bu konuşmanın başından beri beni sevdiğini söylemiyor mu? Evet. O zaman ne bekliyorum? Tek cevap herşeyin eskisi gibi olmasını.
Gözlerinin kıyılarında dolaşan aklım tek bir hareketiyle gidecek o da farkında ama harekete geçmek için hiç acelesi yok gibi davranıyordu. Ve ben inatla ihtiyacı olduğum kelimeleri duymak istiyordum.
Alnımı dayadığım yüzünü bu sefer de ellerimle çenesinden kavradım. İki elimi çenesinin üstüne koyduğum da son bir çaresizlikle "Hadi Lütfen." Diye fısıldadım. Oysa sanki bu sözcükleri bekliyormuş gibi ilk benimle aynı hareketi yapıp ellerini , ellerinin içinde kaybolan yüzüme sardı sonra da iki damla göz yaşı sol gözünden yarışırmışçasına akmasına izin verdi.
Ne derler ilk göz yaşı sağdan akarsa mutluluk, soldan akarsa acı anlamı katarmış.
Zaten şuan da mutluluktan akacak hali yoktu. Çünkü biz şuan ah pardon ben şuan epeyce bir acınasıydım. Benden çoktan gitmiş adamı elimde tutmaya çalışıyordum. Ne ironi ama...
Olayın farkına yeni yeni vardığım da hızla ellerimi çekerek geri çekildim. Ve kurabileceğim en mantıklı cümleyi kurmaya çalıştım. "Hayır ... hay...ır. Lütfen!" Kekeleyerek söylediklerimin yerini hıçkırıklarla yeniden başlayan ağlamalar alınca gözlerimi yine odaklanamadığım gözlerine diktim.
Benim ağlamam yetmiyormuş gibi onun hala akan bir kaç damla yaşı çenesine süzülürken daha da kötü oluyordum.
Ne ara olduğuna dair bir fikrim yoktu ama ellerimi tutmuş kendine çekiştiriyordu. Resmen şuan ellerimi halime acıyarak tutuyordu ve ben de onun için onun elleri arasında mı ağlıyordum. Yine ve yeniden ne ironi ama... Düşüncelerimi bölen hıçkırıklarım arasında ki o hayran olduğum sesiydi. "Özür dilerim. Ben çok özür dilerim yapamam."Neyi yapamıyordu allasen. Ben bu kadar dayanılmaz bir insan mıydım anasını satayım herkes terk ediyordu. Delirmek üzereydim ve evet bunların hepsini onlar yapmıştı. Önce babam sonra ailem sandıklarım sonra Bora. Kim kaldı geriye Melis ve Ekin mi?
Bu kaderimle onlarıda postalarım yakında.Sesimin şu arabaya bindiğimizden beri çıkabileceği en yüksek sesimle bağırdım. "Lanet olsuuun! Senden nefret ediyordum."
Artık sanki cümleleri ben kurmuyordum. Bedenim de kurulu gibi paket halinde çıkıyordu. Ve hızla toparlanıp arabadan indiğim de son paketimi de kapıya eğilerek dışarı döktüm. "Bir daha sakın ama sakın karşıma çıkayım deme. Unut beni." Deyip kapıyı çarptığım gibi koşarak karşı yolda bulunan yurda yöneldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~YAZ YAĞMURU~
Romance"Ada sence bizim birbirimizi bulmamız kader değil mi?" Yeşilin tonu ormanları utandıracak , aralara karışmış olan mavinin tonu okyanusları kıskandıracak, en açık tonda ki kahverengi ile toprağı hatırlatacak gözlerini ; rengi sarılıktan dolayı ölü y...