Uyandığım da midem de ki ağrı ve başımdaki acıyla hafifçe inledim ve bir an için uyanmamış olmayı diledim.
Bayılmadan hemen önce başımı kaldırıma çarpmış olmalıydım. Bu süreç içindeki en büyük şansım bayılmadan Melis ve Ekin'in karşı yoldan geldiğini görmüştüm. Hiç tanımadığım insanların olduğu sokakta bayılmaktansa bu yine bir miktar iç rahatlatıcıydı.
Anlayacağınız hayat yine bana yanlış yerden gülüyordu.
Gözlerimi başımda endişeyle bakan iki çift gözü görmek için yavaşça ve söyleyeceğim bahaneyi bulmaya çalışarak açtım. Ama karşılaştığım tek şeyin tavan olması şaşırtmıştı.
Başımı her zamankinden daha rahat yatağımda Melis'in nerede olduğuna bakmak için çevirdiğim de bilmediğim bir odada yalnız olduğumu fark etmek beklediğimden daha tuhaf olmuştu.
Şuan açıklayabileceğim tek şey yatağı neden her zamankinden daha rahat hissettiğimdi.
Endişeyle ayaklandığımda başımın dönmesiyle hızla başımı tuttuğumda parmaklarıma şuana kadar hissetmediğim sargı gelmişti. Kaldırıma çarpmamla ilgisi olduğunu düşünüp aldırış etmeden hemen ilk gördüğüm yatağın başındaki pencerenin yanına geldim. Perdeleri kapalı olan odanın perdesini merakla çektiğimde karşılaştığım tek şey boylu boyunca upuzun ağaçlarla uzanan bir orman ve ormanın kenarından giden belli belirsiz bir patika.
Neden burada olduğuma dair hiç bir fikrim olmamasına karşın endişem hızlıca duygu değişimine uğrayıp korkuya yerini bıraktı.
Aşağıda bir yerlerden kapı çarpma sesi geldiğinde irkilerek neler olduğunu görebilmek için odanın tam zıttında bulunan pencereye hızlı adımlarla ilerledim.
Odasında bulunduğum evin ön tarafına bakan bu pencere sayesinde deminki patikadan daha büyük bir yol olan ve yanı yine orman olan karışık bahçeye bakıyordum. Verandadan gelen bir kaç sesten sonra aşağıyı tam görebilmek için hafifçe eğilerek verandaya gözlerimi kaydırdım. Küçük bir golden yavrusu neşeyle kuyruk sallayarak gözlerini bir yere odaklamış birinin gelmesini bekliyor gibiydi. Ben de köpeğin baktığı yere biraz daha eğilerek baktım.
Gördüğüm manzaraya karşı şaşkınlığımı gizleyemezken korkumun yersiz olduğunu anladım. Kesinlikle bu genelde gördüğüm rüyalardan biriydi sadece daha gerçekcisi. Biliyordum hatta bu kadar gerçekciyse bu sefer ufkum daha da açılmış olmalıydı o zaman birazdan arkamda ki kapı küçük bir kız tarafından usulca açılacak ve ince tatlı ses tonuyla bana "Anne, uyandın mı sonunda?" diyecekti.
Sessizce gerçekçilikte sınır tanımayan rüyamın tadını çıkarmaya karar vererek uyanana kadar şuan tam karşımda duran küçük köpeğin başını okşayan yüzüne hasret kaldığım adamı izleyebilirdim.
Mide ağrıma rağmen derinden bir nefes aldım ve titrekçe verirken mırıldandım. "Sadece rüya... Hiç uyanmak istemediklerimden bir tane daha" diyerek söylendim.
Ne kadar zaman geçti emin değilim ama ben izlemekten bıkmazken uynmamak için de ayrı bir çaba sarf ediyordum. Kulaklarımı köpek havlaması dışında verandanın görmediğim kısmından gelen yüksek bie gürültü doldurdu.
Ben endişeyle sesin tam olarak neyden geldiğini saptamaya çalışıyordum ki hızlıca ayaklanan Bora'nın gözleri saniyelik olarak beni buldu.
Ve zaman durdu.
Köpek havlaması durdu.
Mekan yok oldu."Uyanmak istemiyorum." Diye mırıldanıp gözlerim de ki damlaları durdurmak için sıkıca kapattım.
Gözlerim kapalı yattığım yatağı bulmaya çalışmanın amaçsız bir düşünce olduğunun farkındaydım er yada geç uyanacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~YAZ YAĞMURU~
Romance"Ada sence bizim birbirimizi bulmamız kader değil mi?" Yeşilin tonu ormanları utandıracak , aralara karışmış olan mavinin tonu okyanusları kıskandıracak, en açık tonda ki kahverengi ile toprağı hatırlatacak gözlerini ; rengi sarılıktan dolayı ölü y...