Nineteen; like a cocaine. Sometimes cool sometimes good sometimes foul

13K 698 234
                                    

Gözlerimi yavaşça açtım. Yanımda Luke yatıyordu. Beyaz yastık ile sarı saçları buluşmuştu. Dudakları biraz açıktı. Gözleri kapalı ve sanki hayatının en iyi uykusunu çekiyor gibiydi. Üstünde tişört yoktu. Başım çatlıyor olmasına rağmen ona olan nefretim sönmemişti. Ayağımı ona doğru uzattım ve ittim. Rahatlamış gibi gülümsedim. Güneş'in odayı doldurduğu her yer için daha fazla gülümsedim. Luke yerde bir şeyler fısıldadı. Telefonumun çalması ile yataktan hızlıca kalktım. Etrafa bakma şansını ilk o zaman elde ettim. Oda California'daki gibi beyaz ve sadece kumaştan oluşmuyordu. Koyu yeşil, krem ve siyahtan oluşuyordu. Yatak odasını ve salonu ayıran hiçbir kolon ya da kapı yoktu. Bavulların üzerine attığım telefonumun sesini dinleyerek koltuğun arkasında olduğunu anladım.

Tüm gücümle zıplayarak telefonu açtım.

"Jenna!"

"Alex! Ah, Tanrım sonunda telefonu açtın. Sana ulaşmak çok zor oluyor."

Elimi çenemin altına koydum. "Sanırım her sabah farklı ülke de uyandığımız için oluyor."

Jenna minik bir kahkaha attığında onu ne kadar özlediğimi anladım. "Seni çok özledim."

Gülümsedim. "İnan ben daha çok özledim."

"Luke yarışları kazanıyor anlaşılan."

"Ah evet, sarışın şansı."

Güldü. "Baban seni sorup duruyor."

"Yurtta telefonları aldıklarını söyleseydin."

Bana bir sır verir gibi fısıldadı. "Ben de öyle yaptım."

"Biz çok kötüyüz!"

Jenna ile aynı anda güldükten sonra, Jenna bana birkaç yaşanan olayı anlatmaya başladı. Resmen kendimi koltuktan sarkıtıyordum. Bir tehlike hissettiğim de kafamı yavaşça kaldırdım. Luke kalçama sert bir şaplak indirdiğinde telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Yanıma oturmaya kalkışırken tekme attım.

"Dokunma bana seni sapık!"

Arsızca gülerek bana öpücük attı. Dengesizin tekiydi. Koltuktan hızlıca kalkıp yatağa doğru yürüdüm.

Salona girdiğimde Luke aptal hareketler yaparak esniyordu. Garip olan ise 'Carly Rae Jepsen - I really Like You' şarkısı ile yapmasıydı. Elini kolunu öne ve geriye doğru çekerek bana döndü. "Paslanmışım."

"En fazla 5 gündür spor yapmıyorsundur."

Durdu ve saçlarını yana doğru attı. "Sportif biri olduğumu vurgulamama gerek yok herhalde."

Gözlerimi devirdim. "Kasın yok, sadece bacaktan ibaretsin."

İnanmayarak bana doğru yürüdü. "Yemin ederim, Tanrı sana bir şimşek gönderecek."

Gülerek verdiği tepkiye cevap verdim. Dudağımı ısırarak masanın üzerinde açık olan bilgisayara yaklaştım. Dün yüklediği videoyu izledim. Yorumları okudum. İnsanlar ilk defa hakkımda iyi bir şey söylüyorlardı.

Lisede fark edilmeyen kız değildim artık. İnsanlar bizim iyi olduğumuzu, eğlenceli olduğumuzu söylüyorlardı. Ellerimi saçlarıma geçirdim. Gözlerimi tenis maçı izleyem Luke'a çevirdim. O hep öz güvene sahipti çünkü insanlardan iyi yorum alıyordu. İnsanlar arasına karışıyordu, sosyaldi. Onunla olurken, ilk defa yaşadığımı hissetmiştim.

Come with me.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin