Siyah jeanimi giydikten sonra aynada kendime baktım. Tam derin düşüncelere dalmak üzereyken, telefonum çalmaya başladı. Acele ile koşarak, yatağın üzerine olan telefonumu aldım. Annem arıyordu.
''Hey, Jenna.''
''Alex, yarın geliyorsunuz!''
Gülümsedim. Gerçekten babam ve onu çok özlemiştim. Eve gelmeyi dört gözle bekliyordum. Geldiğimiz zaman Luke'un çiftliklerine gidecektik. Orayı bile özlemiştim. ''Evet, sizi çok özledim.''
''Luke ile nasıl gidiyor?''
''Birbirimizi öldürmemiz dışında hiçbir şey yok. Aslında sana söylemek istediğim başka bir şey var.''
Yatağa oturdum ve derin bir nefes aldım. ''Evet seni dinliyorum.''
''Ben, mangalarımı Tokyo Üniversitesine vereceğim.''
Birden ses kesildi. Dişlerimi dudaklarıma geçirirken, ne kadar güçsüz olduğumu fark ettim. Telefonun diğer tarafından ses yavaşça geldi. ''Nasıl yani?''
''Buraya geleceğimi öğrendiğimde istek göndermiştim. Kabul etmişlerdi ve buraya gelmemi istemişlerdi. Mülakat gibi bir şey. Çizimlerimi göstereceğim.''
Kaşlarımı çatarak bir şey demesini bekliyordum. ''Ya kabul olursa?''
''Sanırım Japonya'da yaşayacağım.''
Kısa bir sessizlik. Bunu telefonda söylememeliydim. ''Baban, İngiltere'ye bile zor izin verdi. Ayrıca manga çiziminden bahsediyoruz. Alex, lütfen bunun hiçbir geleceği yok.''
''Jenna, anlamıyorsun. Ben bir hiç uğruna yıllarımı verecek kadar bonkör değilim.''
Kafamı kaldırdığım anda Luke ile göz göze geldik. Luke kapının eşiğinde duruyordu. Kafamı sallayarak gelebileceğini belirttim. Luke ağır adımlar ile benim yanıma geldi. Aslında beni görmezden gelip odanın banyosuna gireceğini sandım ama bunu yapmadı. Dizlerini yere koydu ve oturduğum yerin tam altında durdu. Kafasını kaldırdı ve bana baktı. Ona anlamsızca bakıyordum.
''Bunu eve geldiğinde konuşalım. Burada geleceğinden bahsediyoruz ve 2 dakikalık bir telefon konuşması ile çözülemez.''
Kafamı salladım. ''Evet. Daha zaten her şey belli değil.''
Jenna sertçe bir nefes verdi. ''Ah, Alex gerçekten bazen beni kenara sıkıştırıyorsun.''
Gülümsediğim zaman, Luke bana baktı. O da benimle gülümsemeye başladı. O an dilim damağım kurudu. Annem birden bağırdı.
''Fırında yemeği unuttum! Hoşça kal Al.''
''Hoş-''
Daha iyi bir veda edemeden telefonu kapattı. Telefonu kulağımdan çekerken, arkada tuttuğum saçlarım yüzümün önüne düştü. Odaklanabileceğim tek şey Luke'un mavi gözleriydi.
''Neden garanti dolu bir hayat istemiyorsun?''
Telefonu yanıma koyarken, omuz silktim. ''Belki senin gibi risk dolu bir hayat istiyorumdur.''
Pis bir şekilde sırıttı. ''Aslında çok benziyoruz.''
''İkimiz de istediğimiz şeyin peşinden koşabiliyoruz.''
Ayağa yavaşça kalktı. Dudaklarımı yaladım. Vücudum kalbime bağlandı. Kalbimin her atışı ile bedenim titriyordu. Rüzgarda sallanan bir zincir gibi şeffaf. Ellerini yatağa koyması ile üzerime eğilmesi bir oldu. Bedenimi biraz yatağa doğru eğdim.
''İkimiz de her şeyi göze alıyoruz.''
''İkimiz de korkusuz oluyoruz.''
Bana meydan okur gibi üstüme geldi. Yüzü yüzüme çok yakındı. ''İkimiz de aptalız.''