İç çamaşır ile bir ileri bir geri giderken tavadaki yumurtayı karıştırmaya çalışıyordum. Şarkıyı son ses açtım ve parmak ucuma çıktım. Mutfak masasında bile kitap vardı. Her yer, Luke'un CD'leri ile doluydu. Luke sürkli film izliyor ve eleştiriyordu. Ben filmdeki duyguya takılırken o sadece kameramanın ne kadar kötü bir görüntü aldığı ile ilgileniyordu. Her yerde çizim kağıtlarım, duvarlarda yapıştıralan kağıtlar, masalarda kahve kupaları vardı. Tabii ki benim kalemlerim her yerdeydi. Geçen Luke koltuktan 56 kalem çıkarttığı için rekora koştuğunu söylemişti.
İkimiz de üniversite okuyup, iş yapıyorduk. Ben genelde kanalların çizmekte zorlandığı zor bölümleri çiziyor ve para alıyordum. Luke ise Japonya'nın en çok izlenen rakip kanallarında eğitim amaçlı bazı çekimlere yönetmenlik yapıyordu. İkimiz de günlük olarak para alıyordu. Beş günün beşi de okula gidiyor akşam eve gelmeyip dört gün çalışıyorduk. Biriktirdiğimiz parayı kavanoza atıyorduk.
Yaptığım şey şuydu: hafta içi deli gibi çalışıp hafta sonu o parayı harcamak.
Luke gittiğimiz ülkelerde çektiğimiz videoları birleştiriyor fotoğrafları çıkartıyordu. Salona bir tablo almak yerine kendi fotoğraflarımızı asmıştık. Bir arabamız yoktu. Hala kirada oturuyorduk. En son alışverişe 5 ay önce gitmiş olabilirdik ama bunlara ihtiyacımız yoktu. Sadece Dünya'yı gezmek istiyorduk.
Luke altında basket şortu ile içeriye girdi. Elindeki bilgisayarı mutfak masasına koydu ve kalçama vurdu. Yumurtayı ters çevirip tavayı Luke'a bıraktım. Luke tavanın başına geçince, masaya bıraktığı bilgisayara eğildim.
"Burası neresi?"
"Tetiaroa Adası."
Gülümsedim. Luke ile adalara gitmemiştik. "Burada ne yapacağız?"
"Sevişiriz."
Bana döndüğünde kahkaha patlattım. Luke tabağa koyduğu yumurtayı masaya koydu. Dolaptan taze sıkılmış portakal suyunu aldı ve bir bardağa koydu. Bilgisayarı kenara çektim ve tabağı önüme çektim. Luke yanıma oturduktan sonra bacaklarımı ona uzattım. Bir eliyle bacaklarımı tutaraken diğer eliyle çatalı aldı.
"Resimlere bak Alex."
Adanın sayfasına girdim ve ilerledim. Ada gerçekten mükemmeldi. "Otel mi var?"
"Evet." dedi.
Gülümsedim ve ada cazip geldi. Çünkü Luke bana yüzmeyi öğretmişti! "Yani şimdi bütün gün yüzecek miyiz?"
Luke ellerini kaldırdı. "Evet! Burada senin videonu çekmek istiyorum. Balıklardan korktuğunda bağırarak kaçmanı izlemek istiyorum."
Gülerek çatalı parmaklarımın arasına aldım. Japonya'da sürekli chopstick kullanmaktan artık çatal kullanmayı unutmuştum. "Bugün dersin var mı Luke?"
Luke parmakları ile bacaklarıma masaj yaparken, bardağa eğildim ve portak suyunu aldım. Luke ağzındaki yumurtayı çiğnerken konuştu. "Yok, neden ki?"
"Benim de yok. Beraber ada için alışveriş yapalım. Hiç bikinim yok."
Luke kafasını salladı. Kanaldan NONONO - Pumpin Blood şarkısı yükseldiğinde Luke ellerini masanın diğer ucuna sürükledi. Kumandayı aldı ve televizyonun sesini son ses açtı. "Tanrım İngilizce'yi özlemişim."
Gülerek bacaklarımı kucağından indirdim. Evin içinde yüksek sesli müzik çalarken salona doğru yürüdüm. "Sarışın, Hindistan'da çekildiğimiz videolar nerde?"
Luke masada bilgisayarı kendine çekti ve bir taraftan yumurtamasını yemeye devam etti. "1 hafta Hindistan ya da 5 Eylül CD'sinde."
Televizyonun altına eğildim ve CD'lere baktım. Yaz tatilimiz çok özlemiştim. Yaz tatili için dört ay boyunca nefessiz çalışmıştık. Tüm yaz tatili boyunca 26 yer gezdik. Tek tek Cd'lerin isimlerine baktım.