"Senin gibi biri. Bir motorcunun hayatı işte."
Luke bacak bacak üstüne atmış bir şekilde bana bakıyordu. Kaşlarını çattı. Ellerini diz kapaklarının önüne koyarak anlam yüklemeye çalıştı. Dudağını bastırırken nefesim birden hızlandı. Beni nasıl öptüğü aklımdan geçmiyordu. Ah!
"Bu mu yani?"
Kafamı salladım. "Ne bekliyordun?"
"İsim yazmalar, suçlu öldürmeler."
Gözlerimi birden açtım. Kalemi masaya bıraktım ve ayağa doğru kalktım. "Bana sakın okudum deme."
"Sen de mi biliyordun?"
"DEATH NOTE BİR EFSANE!"
Gülmeye başladı. Luke'un anime izleyeceği veya manga okuyacağı aklımın ucundan geçmezdi. Bir düşüniyim, evet bellek 0, gelmemiş. Yavaşça ayağa kalktı. "Tamam, haydi yemek yiyelim. Sonra biraz içeriz. Belki de uçağa binmeden önce sevişiriz."
"Benden nefret ediyor ama beni istiyorsun."
Luke tişörtünün içine elini sokarak göğüsünü kaşıdı. "Sana iyilik yapıyorum. Yıllar sonra bana dokunmak paralı olacak."
"Biliyorsun değil mi, domuz eti yemekte paralı ama işte batalıkta yaşıyor."
Gözlerini kıstı. Koltuğun üstünde ki bir yastığı alarak yüzüme fırlattı. "Komiksin ha!"
Gülerek dudağımı ısırdım. Arkasını bana dönüp tişörtünü çıkarttı. "İyi giyin seni mükemmel bir yere götüreceğim."
"Nereye?"
Bana döndü. Tişörtünü göğüsünde gezdirdikten sonra bana eşssiz vücudunu gösterdi. Geri geri yürürken dudağını ısırdı ve alt dudağı yavaşça dişlerinin arasından ayrıldı. Kafasını arkaya artı ve boğuk sesiyle konuştu. "Yıldızlara ulaşmaya."
Göz kırptı ve bana yine arkasını döndü.
Bakın bu tam bir: Seks.
Kalemi tekrar elime alırken, beynimde sürekli onun yüzü belirdi. Ah lanet olsun! Ellerimi saçlarıma geçirip karıştırdım. Aptal beyin nöronlarımı bile becermişti. İçeriden bağırdı.
"Bugün basket maçı varken seni yemeğe götürüyorum."
Ah ne kadar fedakâr!
&
Taksiden bir bacağımı çıkartırken paltoma daha çok sarıldım. Şık bir restoran ayaklarımın dibindeydi. Böyle bir yere hayatımda hiç gelmemiştim. Hem de hiç. Luke bunu zaten biliyordu. Luke ceketini düzeltirken saçlarını yavaşça yukarı kaldırdı. İkimiz de resmi ikimiz de piercingliydik. Sol kolunu havaya kaldırıp büktü. Elimi onun kolunun içine sokarak bir zincir misali kenetlendik. Görevliler bize selam verdi.
"Hoşgeldiniz efendim."
Luke kafasını yavaşça salladı. Şu anda tam olarak herkesin tanıdığı Hemmings gibi davranıyordu. Zengin ve yakışıklı. Kapıları bizim için açtıklarında derin bir nefes aldım. Valenin olduğu yerde paltolarımızı çıkartıp fiş aldık. Bana baktı ve mavi gözlerini kıstı. Cam kapı açıldığında bu kadar ışığı bir arada gördüğüm tek yer büyük alışveriş merkezlerinde yapılan yılbaşı ağaçlarıydı. Sırtımda siyah ince iplerle bağlanmış askılı bir elbise vardı. Luke ile gittiğimiz ilk parti gibi kısaydı. İnce uzun topuklu giydiğim için neredeyse Luke ile aynı boydaydım. Bundan rahatsız görünmüyordu.