Düğün

1.1K 141 15
                                    


Biraz evvel bütün tanıdıklarımızın doldurduğu salon, şimdi yerini yavaş yavaş boşluğa bırakıyor. Gidenlerin arkasında bıraktıkları üzeri yiyecek, içecek çöpleriyle dolu olan masalar, sağa sola itilmiş sandalyeler, salona sanki bir anda terk edilmiş havası veriyor. Ben, son iki saattir eşim olan adam ve her ikimizin de aileleri, son resimleri çektirdikten sonra kapıdan çıkıyoruz ve tek bir imzayla bekarlığımı, ailemi, evimi geride bıraktığım düğünümün yapıldığı salonu, sanki suçlu oymuşçasına bomboş ve yapayalnız bırakıp, ailelerimizin bizi teslim edeceği yeni evimize ve geleceğimize doğru gidiyoruz.

Düğünümüze giderken oluşturulan konvoyun yerinde şimdi üç araba var. Gelin arabası, kayınpederimin ve kardeşimin arabaları. Babam bizimle gelmiyor, mahalledeki arkadaşlarıyla geri dönüyor. Biz üç araba, gelirken çalınan kornaların tersine, sessizce gidiyoruz ama bu yol benim evimin yolu değil.

- Nereye gidiyoruz?

- Önce annemlere gidecektik ya, unuttun mu?

Tamamen çıkmış aklımdan. Utanarak başımı çeviriyorum. Gelin arabasını kullanan kayınpederimin kuzeni ve yanında oturan eşi gülümsüyorlar. İmam nikahını nasıl unuturum ben?

Eşimin baba evine geldiğimizde kapıdaki kalabalık karşılıyor bizi. Arabadan iniyoruz ve hemen kapının önünde, yere yatırılmış koyunu görüyorum. Daha ne olduğunu anlamadan önümde kesiyorlar hayvanı ve kayınpederim, parmağını buladığı hayvanın kanıyla alnımda bir çizgi oluşturuyor.

- Hoş geldin kızım. Allah bereketli, huzurlu, sağlıklı bir hayat nasip etsin size.

- Amin. Çok teşekkür ederim, diyorum elini öperken.

Kalabalık eşliğinde yukarı çıkıyoruz. Salonun karşısındaki odaya geçiyoruz. Hoca bizi görünce ayağa kalkıyor. Selamlaşıyoruz ve nikah kıyma faslı başlıyor. Şahitliğimi kardeşim yapıyor. Hocanın sorduğu sorulara cevap veriyoruz, mihri kararlaştırıyoruz ve sonunda Allah huzurunda da evleniyoruz. Oldukça geç olan saat artık kalkmamız gerektiğini söylüyor ısrarla ve geldiğimiz grupla aynen çıkıyoruz binadan. Uzun sürmüyor evimin olduğu muhite gelmemiz. Evimin olduğu çıkmaz sokağa gelmeden adet yerini bulsun ve gelişimizi haber versin diye başlıyor yine kornalar üst üste çalınmaya ve sokağın girişine geldiğimizde toprak olan yolun ortasına kazılmış olan çukurları fark ediyoruz. Evime on beş yirmi metre kadar mesafede olan bu çukurlar, arabaların evime yaklaşmasına izin vermiyorlar. Hep birlikte dışarı çıkıyoruz. Gelinliğimin tülden olan etekleri neredeyse çamur halinde olan sokakta yürümeme engel olacağından, Gencoğlan yiğitliğini gösterip beni kucağına alıyor, kahkaha ve alkışlar arasında eve kadar taşıyor. Göz ucuyla anneme bakıyorum. İçlerinde gülmeyen tek kişiye. İçim burkuluyor, kalbim sızlıyor. Annemin can yoldaşı olan kızı, yabancı bir adamın kucağında, yabancı insanların arasında, yabancı bir eve, dönüşü olmayan bir yola giriyor. Kolay değil. Hiç kolay değil.

Merdivenlerin başında içeri gelmek istemeyen kalabalığı eve davet ediyorum. Kapıyı açan eşim, elimden tutarak beni eve sokuyor ve ardından arkamızdan gelen ailelerimizi evimize buyur ediyoruz.

Hatır için girdikleri evimizde on beş dakika bile kalmadan ayrılıyorlar ve beni içimdeki binbir duyguyla baş başa bırakıp gidiyorlar.

Vakit gece yarısını çoktan geçmesine rağmen, gündüzün sıcaklığı etkisini neredeyse hiç kaybetmiyor. Makyaja alışık olmayan yüzümde, tonlarca ağırlık var gibi hissediyorum. Nişanlandıktan sonra, ani bir kararla kestirdiğim o uzun saçlarımın yerine kısacık kalan saçlarımı topuz yapmak için onlarca tokayla tutturan kuaför, kolay bozulmasın diye o kadar sıkı takmış ki onca tokayı, saç köklerim kurtarın bizi diye isyan ediyor. Ve, sıcaklığın verdiği bunaltıyla akan terler, üzerime yapışan gelinliğin tüllerini taşıyamayacağım kadar ağır külçelere çeviriyor. Salonda uzun süre ayakta durmaktan, hoplayıp tepinmekten şişen ayaklarım, kapıdan girer girmez ayakkabılarımı fırlatıp attığım için, şu an rahat hissettiğim tek yerim.

Umuda Tutunmak #Wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin