İadesi Mümkün mü?

892 135 11
                                    

Sonbaharın gelişi, rüzgarın önüne katarak, balkonuma getirip bıraktığı sarı, kuru yapraklardan belli olsa da, hava Ağustosun o nemli ve can yakan sıcağını aratacak kadar bunaltıcı.

Ama karşı komşumuz Gülten Teyze'nin bahçesiyle, evimizin biraz ilerisindeki dağ, sonbahara meydan okurcasına hala yemyeşil. Mehmet Amca sabahları, Gülten Teyze akşamları ayrı ayrı suladıkları için olsa gerek, onların bahçesi son solan yeşillik oluyor mahallede. Bu Sakız Hanımla Mahur Bey ikilisi, hem birbiriyle geçinemeyen, hem de ayrı duramayan dünya tatlısı iki ihtiyar. Bahçelerinde yaptığımız çay sohbetleri, mahalledeki bütün çocukları çiçekleri kırarlar korkusuyla bahçeye yaklaştıkları anda kovmalarına rağmen benimkilere içeri bile girebilme izni vermeleri, ihtiyaç duydukları anda kapımı çalabilmeleri ve onlara gösterdiğim saygı, komşuluğumuza ayrı bir samimiyet katıyor. Ve mecbur kaldığım zamanlarda çocuklarımı onlara emanet edecek kadar da güven duyuyorum her ikisine.

Okulların açılma döneminde, büyük oğlumu ana okuluna yollama kararı almıştım ve aralarında babasının olmadığı ve her iki ailenin de katılmasıyla iyice büyüyen kalabalık bir gurupla ilk gün okula götürdüğümüzde, omuzlarımda dolaştırmaktan topuklarımın kuruduğu, ağzındaki salyaları akıtarak yaslandığı omuzlarımın tutulduğu, susturamadığım zamanlarda onunla birlikte benim de ağladığım çirkin ördeğimin, ne ara okula başlayacak kadar büyüdüğünü düşünüp, zamana hayıflanmıştım. Oysa şimdi, ufaklığı Gülten Teyze'ye bırakıp da, O'nu okuldan almaya giderken bir gurur var ki yüzümde, gören konvoylarla, korna sesleriyle askere uğurladığımı sanır.

Her akşam çıkış saatinde, evimizden pek de uzakta olmayan ilk okulda açılan ana sınıfından almak için evden çıkıyorum. Genelde ufaklığı da yanıma alıp hep birlikte oyalanarak dönüyoruz ama bugün acelem olduğu için tek başıma gidiyorum. Çıkış zili çalmadan okula varıyorum. En alt katta olan ve okulun bahçesine bakan anasınıfının penceresinden içeriye her baktığımda gülmeme engel olamıyorum. Bütün öğrencilerin arasında hemen kendini belli ediyor oğlum. Aslında ilkokula giden bir çocuğu, sırf ceza olsun diye ana sınıfına sokmuş, üzerine de sarı bebek önlüğünü boğazını sıkarak giydirmişsin gibi bir görüntüsü var. Bütün çocuklar hemen hemen aynı boydayken, benimki papatya tarlasının ortasında açmış devetabanı gibi duruyor. Yaşıtlarının ilk adım ayakkabısı 18 numarayken benimkinin 24 numara olması, aralarındaki farka yeterince açık bir örnek zaten. Ve öğretmeniyle her konuşmamda bana diğer çocukları nasıl yönettiğini, yaşından ne kadar büyük davrandığını söylemesi, bedeni gibi ruhunun da büyük olduğunu anlamama yetiyor.

Zil çaldığında, büyük adam edasıyla geliyor yanıma. Artık sokakta elini tutmamı istemiyor, ancak okulun köşesini dönene kadar saygı gösterebiliyorum bu isteğine.

Eve uğramadan önce ufaklığı alıyoruz. Bebekken varlığını unutturacak kadar usluyken, bir anda nasıl bir canavara dönüşebilir bu kadar güzel bir çocuk? Ve bir canavarken nasıl bir evrim bu kadar olgunlaştırabilir diğer çocuğu? Ve aynı burçtan olan oğullarımdan birinin bana, diğerinin babasına benzeyebilmesinin tek açıklamasını genler olarak yapabiliyorum ve ufaklığın babasına benzemesine neden olan genlere saymadığımı bırakmıyorum bazen.

Murat'la eşini davet etmiş yarın akşam için ve kabul edeceğimden o kadar emin ki sormaya bile gerek duymamış. Ne yalan söyleyeyim, ben de öyle bir manyağın karısını merak etmiyor değilim.

Dört beş yıllık ayrılıktan sonra, eşimin araya girmesiyle tekrar birlikte yaşamaya başladılar Murat Abi cezaevinden çıktıktan sonra. Büyük kızının korkunç bir trafik kazasından kıl payı kurtulması ve üç ay hastanede yatması da barışmalarında büyük etken bence. Bildiğim kadarıyla kadın, Türkiye'de alabileceği en büyük boşanma tazminatlarından ve nafakadan birini almıştı adamdan. Adı neydi kadının? Unuttum.

Umuda Tutunmak #Wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin