Bugün annem geliyor. Sorunlarımı ondan saklamam çok utandığım için değil, ya da haklı çıkmasından. Bu olanları saklamamın asıl sebebi; benim yaşadıklarımın çoğunu yaşamış olan annemin aynı şeyleri bende tekrar yaşamasından korkmam. Dayanamıyorum üzülmesine, ezilmesine. Benimle hep gurur duysun istiyorum ama ben bunu ne kadar istiyorsam her seferinde talihsizce tökezleyip ayaklarının dibine seriliyorum ve her seferinde bu durumu izlemek zorunda bırakıyorum çaresizce.
Dün akşam telefonda "yarın sana geliyoruz" dediğinde, çocuklara anlattığım masala inanacak kadar saf olmasını diledim. Ama bırakın saflığı, eline imkan verilmiş olsa bir ülkeyi yönetebilecek kadar zeki ve ileri görüşlü bu kadına, evime gelen haczi anlatırken döktüğüm terleri, sanırım bir daha ecel karşısında dökeceğim.
Anlattığım zaman hiçbir şey söylemedi, kızmadı," ben sana demiştim" demedi. Ve şu an çalmak üzere olan kapı zilini duymayı beklerken kalbim, yüzünde muhtemelen hayal kırıklığıyla gelecek olan annemi görmek isteğiyle yanıp tutuşuyor.
Zilin sesini duyduğum anda fırlıyorum yerimden. Kapıyı açmadan önce salona dönüp şöyle bir bakıyor, dağınıklık olup olmadığını kontrol ediyorum belki yüzüncü kez. Bu yaşta hala annemden azar işitme korkusu duymam garip biliyorum ama istiyorum ki her şeyi dört dörtlük bulsun.
Kapıyı açtığımda annemin sıcaktan kızarmış yüzü ve merdiven çıkmasıyla sıklaşan nefesiyle karşılaşıyorum. Yüzüme aslında altında büyük bir utanç gizlediğim kocaman bir gülümseme yerleştiriyorum. Annemin tık nefes kaldığında yanına kimseyi yaklaştırmadığını çok iyi bildiğimden, elindeki poşetleri alıp, içeri geçmesini bekliyorum. Kendini attığı koltuğun yanına çömelerek çoraplarını çıkarıyor ve aceleyle bir bardak su getiriyorum. kendine gelince de sımsıkı sarılıyorum. Ardından zil çalıyor tekrar.
- Kardeşindir, diyor, bakkala uğramıştı.
Biz kardeşimle hoş geldin faslında sarmaş dolaş olurken annem kendine geliyor nihayet. Konuşmadan sadece yüzüme bakıyor ve yerinden kalkıp içeri geçiyor. Merakla bekliyorum gelişini.
- Bu yediği kaçıncı b..?
Ses çıkarmıyorum. Çıkaramam ki. Ne söylese haklı.
- Daha ne kadar çekeceksin yavrum? Bak. Uzun uzun vaaz vermeyeceğim sana. Şöyle yap, böyle davran da demeyeceğim. Sanıyorum ki sırf babanın korkusundan bırakıp da gelmedin. Artık baban yok. Sakın kendini mecbur hissetme. Kendim ettim kendim buldum deme. Yılların boşa gitti. Ziyan ettin yeterince kendini. Ne zaman ki "tak" dedi, ben buradayım.
Eziliyorum. Un ufak oluyorum. Zerrelere bölünen parçalarım annemin etrafında görünmeyen toz bulutlarına dönüşüyorlar. Elini şöyle bir savursa kaybolup gidecekler. Konuşursam kelimelerin yok olacağını sanıyorum. Ağzım konuşmayı unutmuş, beynimin hatırlatma çabaları işe yaramıyor. Kız kardeşimin sesine kendime geliyorum:
- Ablişko çocuklar nerede?
- Evet, çocuklar nerede? Diye tekrarlıyor annem soruyu. Hem onlara ne dedin bu iş için?
- Bozuldular tamire yolladım dedim.
- Neyse, bari onlar bilmesin neler olduğunu.
- Gül annemlere yolladım, akşam gelirler.
Bende kaldıkları iki gün boyunca hiçbir şey olmamış gibi davrandık hepimiz. Çocuklara her gelişlerinde ve her gidişimizde hediye almayı adet haline getirdiler iyice. Rahmetli babam da çocuklara asla eli boş gelmezdi.
Gidişlerinin ardından yapayalnız hissediyorum kendimi. Ufaklık artık iyice yerleştiği babaannesine gidiyor. Büyük oğlumsa tercihini evden yana kullandığı için evimin erkeği mertebesine yükseliyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umuda Tutunmak #Wattys2018
General FictionSevgili arkadaşım!! Seni tanımıyorum. Nerede oturursun, ne iş yaparsın, kaç yaşındasın hiçbir fikrim yok. Bildiğim tek şey çoğu olayda aynı şeyleri yaşadığımız. Sevgili genç arkadaşım! Hani o hayran olduğun "Kötü Çocuk, Mafya Çocuk, Psikopat Çocuk v...