Birçok giden memnun ki yerinden,
Çok seneler geçti, dönen yok seferinden...
Sevdiğiniz birini kaybetmek, kalbe giden aort atar damarınızın bir anda kopması ve bütün kanın vücudunuzun içine yayılması gibi bir şey. Ya da altıncı kattan kafa üstü beton zemine çakılıp, bütün parçalarınızın çevreye saçılması gibi... En açık şekilde anlatmak gerekirse, ölüm anını onunla birlikte yaşamak gibi...
Eşimin çocukça tavırlarına o kadar alışıyorum ki, kapıyı açtığımda yanında koca bavuluyla O'nu karşımda görmek şaşırtmıyor bile beni. Sürekli tartıştığı patronuna kızıp gelmesini, birkaç gün sonra paşa paşa geri döneceğini bilerek önemsemiyorum. Ve misafirimi en iyi koşullarda ağırlıyorum kendimce.
Geldiği yerdeki birileriyle sürekli irtibat halinde. Talimatlar veriyor, haberleri soruyor, kendi haberlerini yolluyor, anladığım kadarıyla arabuluculuk yapan arkadaşlarına nazlanıyor hafiften. Patronun şahsen aramasını bekliyor neyine güveniyorsa. Ve güvendiği şey her neyse, gerçekten de birkaç gün sonra arıyor patronu. Biraz dinlenmek istediğini söylüyor, çekineceği bir şey yokmuş gibi. Anlaşıldı, Doğan Bey' in de sağ kolu olmayı başarmış ama, umarım Murat gibi olmaz. Murat'ın yaptığı terbiyesizlik o kadar işlemiş ki içime, aklım çıkıyor ya O, ya da O'na benzer biri tekrar hayatımıza girecek diye.
Keyfi gayet yerindeyken:
- Yarın babamlara gidelim mi? Diye soruyorum. Rahatsızmış biraz.
- Olur gidelim, Erol'un arabayı ayarlayayım, yarın akşam gider kalırız hem de.
- Yarın Perşembe ama, Cuma okul var.
- Sınıfta mı kalacak a.q. sanki liseye gidiyor. Bir gün de gitmesin.
- Tamam diyorum, gülerek. Bazen düz mantığına imrenmemek elde değil.
Söylediğini yapıyor ve ertesi akşam Erol dan arabayı alıp, annemlere gidiyoruz. Daha zile basmadan duyuyoruz içeriden gelen kavga seslerini. Babam gene anneme dümdüz gidiyor belli ki. Aceleyle çalıyorum zili. Kız kardeşim açıyor kapıyı. Bizi görünce sesleri kesiliyor ve bize değil de çocuklara yöneliyorlar hemen. Çok zayıflamış babam. Zaten kuru bir adamdı, iyice kurumuş.
Peş peşe öpüyoruz yanaklarından ve aynı anda soruyoruz.
- Nasılsın baba?
En kötü anlarında bile verdiği cevabı veriyor:
- İyiyim, iyiyim, yerin üstündeyiz ya, çok şükür.
- Zayıflamışsın baba, neyin var?
- Çok sırtım ağrıyor kızım, gittik doktora ama tahlil verdi, haftaya gelecek sonuçlar.
Ardından her zaman yaptığı şakasını yapıyor:
- Şunun şurasında 50 sene daha ya yaşarım ya yaşamam. Atıyor gene kahkahasını.
- Of baba ya, dalga geçme, ciddiye al. Bak sırt ağrısı deyip geçme, altından bir sürü şey çıkar maazallah.
Günde iki paket sigara içen babam, düğün günümde bıraktığı sigaraya yıllardır elini sürmedi. İradesine her zaman hayranlık duyarım.
Çocuklarla oynaşan anneme dönüyorum:
- Derdiniz neydi gene, dışarıdan duyuluyor sesleriniz?.
- Ne yese kusuyor, inadına hep dokunacak şeyleri yiyor. Sonra da kusunca beni suçluyor, yok kuru oldu, yok yağlı oldu, yok çok kızarttın. Bıktım ya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umuda Tutunmak #Wattys2018
Fiksi UmumSevgili arkadaşım!! Seni tanımıyorum. Nerede oturursun, ne iş yaparsın, kaç yaşındasın hiçbir fikrim yok. Bildiğim tek şey çoğu olayda aynı şeyleri yaşadığımız. Sevgili genç arkadaşım! Hani o hayran olduğun "Kötü Çocuk, Mafya Çocuk, Psikopat Çocuk v...