Kış kendini her yerde belli belirsiz gösterirken, bizim sokaktan alacak intikamı varmış gibi, can yakmak için çabalıyor sanki.
Gerek küçük de olsa bir dağın yakınında olmamızdan, gerekse evin dört yanının ve alt katımdaki dükkanın boş olmasından kaynaklanan soğuk, evimin bir buzhaneye dönmesine yetiyor.
Yazın üfül üfül estiği için rahat ettiğim evim, şimdi yatak odasında yatamayacak ve her akşam sobalı odada yatak serip, her gece orda uyumamızı gerektirecek kadar soğuk. Annemin ve kayınvalidemin her gün Necla'dan arayıp, beni soba zehirlenmelerine karşı uyarmalarıyla geçen o fırtınalı kışın ardından, bahar tüm haşmetiyle gelip, kış mevsiminin ihtişamla saltanat sürdürdüğü hükümdarlığına son veriyor.
Gene de kıştan sıkıldığımı söyleyemiyorum. Aynı odada yatsak ta, herkes uyuduktan sonra, bütün gün dört duvar arasında kalmaktan iyice çığırından çıkan çocukların gürültüsünden şişen kafamı dinlemek için, gece çayımı demleyip çocuklardan birinin ayak ucuna oturup, ayaklarımı da sıcak dursunlar diye yorganın altına sokarak geç saatlere kadar hem televizyon izleyip, hem de elişimi yapmaktan inanılmaz bir haz duyuyorum. Ve neredeyse bütün kışın uzun gecelerinde, aynı pozisyonda saatlerce oturarak hem ruhumu tazeliyorum, hem de kız kardeşimin çeyizine hatırı sayılır miktarda dantel çeşidi ekliyorum. Ve hemen hemen olaysız geçen kışın ardından baharı selamlıyorum.
Kuşların cıvıldamaya başlamasıyla, mahalledeki yüzler dökülüyor yavaş yavaş ortalığa. Camlarda, balkonlarda, bahçelerde temizlik yapan kadın görüntüleri, sokakta oynayan çocukların kulak delen sesleri, ağaçlarda açan çiçeklerin pembe beyaz renkleri arasında uçuşan kuşlar, börtüler, böcekler içime müthiş bir enerji dolduruyor. Yavaş yavaş evi yaz boyutuna geçiriyorum. Sobayı kaldırıyorum, bata çıka badana yapıyorum, balkonları temizliyorum, yatak yorgan havalandırıyorum. Ve artık; bir yandan gelmesini beklediğim ama diğer yandan da kış kadar sevemediğim yazdan gelecek bunalıma hazırım!
Hayat neye hazır olup olmadığını sana mı soracak?
Yok hazır değilim, buna hazır değilim!
Yazın getirdiği bunalım derken, ben sıcaktan bahsediyordum bundan değil.
İtiraz istemeyen bir tonla konuşan eşime bakarken, daha birkaç saat öncesine kadar enerji patlaması yaşayan bedenimin, sıcaktan değil de duyduklarından yorgun düşmesi son derece normal.
Vakit oldukça geç olmasına rağmen tam kapımızın önündeki sokak lambası hala yanmamış. Gülten Teyze'nin bahçesinin karanlığında bir ışık parlayıp sönüyor kısa bir an ve ardından önce ateş böceği sandığım, sonra Mehmet Amca'nın sigarası olduğunu anladığım turuncu nokta hareket ediyor sağa sola. Gene uyanık amcam, kesin atıştılar Gülten Teyze'yle.
Aklımı eşimin söylediklerinden başka her şeye vermeye hazırım ama mecbur kalıyorum başını kaçırdığım konuşmasını dinlemeye.
- Anlıyor musun? Böylesi daha iyi.
- Ben tam olarak anlayamadım, neden kapatmak zorundasın dükkanı? Bir ton borcumuz var, yaz geldi düzelir işler.
- Anlasana yazı kışı yok bu işin. Bizim gibi değil oradakiler, herkes yazlığına gitti. Geçen yaz yeni açtığımızda hatırlasan siftah yapmadan geldiğim oluyordu eve.
- İyi de ne yapacaksın, bari iş bulana kadar açık tutun.
- İş bulana kadar Murat Abi'yle takılacağım, konuştuk geçenlerde, bekliyor, dediği anda gözlerim fırlıyor yerinden.
- Onca olaydan sonra yapma gözünü seveyim, hiç mi akıl yok sende. Unuttun mu olanları? Başını gene derde sokacaksın.
- Yok be kızım, manyak mısın sen? Valla bak, kısa bir süre.
- Bir hata daha kaldıracak durumda değiliz ona göre. Yeminle fena olur, bu kez yanında değil, karşında olurum.
Elimden ve dilimden ne gelirse söylüyorum ama beni ikna etmesine engel olamıyorum.
Çok üzülüyorum ilk ve tek işyerimizi, kendimize ait olan tek şeyi yabancılara devrederken. Evden götürdüğü hiç bir şeyi geri getirmiyor, onları da devrediyor sanki. Hele de çok sevdiğim ve artık eskilikten kenarları yırtık pırtık olan, kayınvalidemin kendi çeyizine elleriyle dokuyup koyduğu halıyı o kadar tembihlememe rağmen geri getirmeyince kuduruyorum sinirden. "zaten çok eskiydi diyor" değerini anlamayarak.
İlk düğümünü hamileliğe, şeklinin ortaya çıkmaya başladığı kısmı çocukluğa, bitiş anını da evliliğe benzettiğim o eski kilimin benden ne farkı var ki? Yeri geldiğinde annemin ne emeklerle, göz nuru dökerek büyütüp yetiştirdiği bana bile paçavra gibi davranabilen birinden, o eski yırtık kilime değer vermesini, saygı göstermesini beklemek hayatımın en büyük saflığıydı sanırım. Ama elimde değil, eskiydi zaten demesine çok güceniyorum.
İçimde tuğla tuğla ördüğüm, harcını umutlarımla kardığım, hayallerle süslemeye başladığım geleceğimin, aslında kartlardan yapılan ve bir üflemeyle yıkılan oyun evlerinden farkı olmadığını da yüz kızartarak babamdan aldığım borçla açtığımız dükkanımızın kapandığı gün anlıyorum.
Murat Abi'nin hayatımıza tekrar girişi kendini kapımızın önünde park etmeye başlayan Mercedes'le belli ediyor. Düzenli geliş gidişleri değişiyor, ya çok geliyor, ya hiç gelmiyor. Başka bir mekanda gerçek bir deja vu yaşıyorum. Aynı gergin bekleyişler gene hayatımın odak noktası oluyor. Gene oğullarım ve ben, varlığı, yokluğu kadar kendini belli etmeyen babalarının yanımızda olmamasına alışıyoruz. Verdiği paranın karşılığı olarak da, sanki çocuklarına bakıcılık, geldiği gecelerde de yatak arkadaşlığı yapıyorum. Ne birlikte edilen kahvaltılar ya da akşam yemekleri, ne de akraba gezmeleri ya da piknikler var hayatımızda. Murat'ı aldattığı metresi gibi hissediyorum kendimi ve artık kumam diyorum O'na.
Gene ara ara zehir kokular saçarak geliyor eve. Her ne kadar hemen duşa girse de, bir avcı köpeği kadar keskin olan burnum, her defasında alıyor kokuyu. Adım gibi eminim o zıkkımın kokusu olduğuna ama açık etmiyorum. Çünkü bunca yıldan sonra O'nunla ilgili öğrendiğim bir şey de, hatasını yüzüne vurduğun zaman arsızlaşıyor ve alenen yapmaya başlıyor. Eğer düşündüğüm gibiyse bu, açıkça yapmasına tahammül edebileceğim bir şey değil.
Bekliyorum. Sabırla, inatla bekliyorum. Bu kez kavgalarının ve ayrılmalarının sebebinin ne olacağını merak ediyorum.
O aldırmaz ve kayıtsız tavırlarımla, beni her gördüğünde daha da abarttığı sevgi gösterilerine, aşk, özlem ve istek cümlelerine gerektiği ve istediği gibi karşılıklar veriyorum. Ama bir türlü algılayamıyorum, bu kadar cömert bir kalbe ve keskin bir zekaya sahip birinin bu kadar duyarsız, tedbirsiz ve saf davranması gerçekten mümkün mü? Üç kuruş fazla kazanmak, aslında kendisinin isteyip de bana mal ettiği bizi rahat yaşatmak için ailesini bunca ihmal etmesi, yeryüzünde bir tek sen varsın dediği bana, birkaç saatlik kaçamak görüşmelerde yapılan ateşli sevişmelerle kocalık yapması yeterli mi bir evliliğin yürümesine? Anlatmaya çalıştığım zamanlarda, her şeyin düzeleceğini söyleyerek beni rahatlatma çabalarına da kanmıyorum artık ve inanmıyorum evliliğim boyunca hayal ettiğim sıradan ailelerden biri olacağımıza.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umuda Tutunmak #Wattys2018
General FictionSevgili arkadaşım!! Seni tanımıyorum. Nerede oturursun, ne iş yaparsın, kaç yaşındasın hiçbir fikrim yok. Bildiğim tek şey çoğu olayda aynı şeyleri yaşadığımız. Sevgili genç arkadaşım! Hani o hayran olduğun "Kötü Çocuk, Mafya Çocuk, Psikopat Çocuk v...