Şubatın başlarındayız. Fena soğuk var. Çocuklar çoktan uyudu. O, Antalya'da çalışıyor. Haftaya gelecek bir kaç gün için. Bense şu an keyif içinde uzanmış, tavanı seyrediyorum.
Sobadan çıkan çıtırtılarla, üzerindeki çaydanlıkta kaynayan suyun fokurtusu ve ortalığa yayılan muhteşem çay kokusu öyle bir ahenkle dans ediyorlar ki, üzerime çöken miskinliğe rağmen, o dansa eşlik etmek için kalkıp kendime bir bardak çay dolduruyorum. Tam ilk yudumu almışken telefon çalıyor arsız, arsız. Açıyorum kız kardeşim.
O kendine özgü heyecanlı ve ikna edici ses tonuyla nefes almadan konuşmaya başlıyor.
- Ablişko. Hani bizim Esra var ya. Arka sokaktaki. Onların bir tanıdığı varmış, kadın acayip fal bakıyormuş. Yarın Esra'ya oturmaya geliyormuş. Abla n'olur sen de gel beraber gidelim .
- Manyak mısın kızım sen yaa. Ben inanmam öyle şeylere bilmiyor musun? Kendin git!
- Ablişko n'olurr! Bak kadın öyle kahveye falan bakmıyormuş. Bunda 3 harfliler varmış. Onlarla konuşuyormuş. Korkuyorum ben ya. Bir şey olursa sen okur üflersin. N'olur gel benimle n'olur!
Kaybedeceğinizi bildiğiniz bir savaşı ne kadar uzatabilirsiniz ki ?
- Allah'ım sen akıl fikir ver. Yok olmaz. Ben de korkarım, diyorum son bir direnişle. Sıpa anlıyor sesimdeki kararsız tonu.
- Hadi, hem birlikte kahvaltı ederiz.
- Bak bu son! diyorum kendim bile inanmayarak. Yeminle bir daha senin deliliklerine uymam.
-Tamam abliş bu son. Valla bak sabah erken gel. Öptüm mucuks..
Keyfime kaldığım yerden devam edeyim diyorum ama yapamıyorum. Sırtım hafif hafif ürpermeye başlıyor. Lanet olsun! Aklım çıkar 3 harflileri düşününce. Aklıma başka şeyler getirmeye çalışıyorum yok olmuyor. Dönüm dolaşıp aklıma onlar geliyor. Hay ben senin kardeş gibi... Okuyorum Ayet-ül Kürsi, Fatiha ve daha ne kadar dua biliyorsam... Rahatlar gibi oluyorum ama biraz önce ahenkle dans eden o muhteşem soba sesi ve su fokurtusu, hortumla tsunami karışımı seslere dönüşmeye başlayınca kendimi veletlerin odasında, ufaklığın yanına sokulmaya çalışırken buluyorum. Aslında çocuklarıma çok sık sarılırım ama gecenin bir yarısı derin uykudalarken gidip sarılıyor ve yanlarında uyuyorsam anlayın ki 3 harfliler gelmiştir.
Arsız yatan bir çocukla tek kişilik yatakta uyumak ne kadar mümkünse, o kadarlık bir uykuyla sabah sabah kardeşimin kulaklarını çınlatarak çocukları okula yolluyorum. Okul çıkışı babaannelerine gitmelerini tembihliyorum. Sonra kayınvalidemi arayıp çocukların ona gideceğini haber veriyorum, ardından O'nu arayıp anneme kahvaltıya gittiğimi söylüyorum. Uyku sersemi tamam diyor ama biliyorum birazdan arayıp tekrar soracak. Evi toparlıyorum, kahvaltımı ediyorum. Ve bir delinin lafıyla bu soğukta düşüyorum yola.
Evlerimizi yakın zannetmeyin ha. Ben Anadolu yakasındayım, Onlar Avrupa, 3 vesaitle gidebiliyorum.
Merak ediyorum: Bu soğukta bir şarlatan için beni çağıran kardeşimin mi aklı noksan yoksa bir şarlatan için aklı eksik kardeşinin çağırmasıyla bu soğukta yola düşen benim mi aklım noksan?
Bir saat ve on beşinci dakikanın sonunda buz tutmuş burnumdan çıkan duman eşliğinde, gene buz tutmuş parmağımla bastığım zilin sesine, annem açıyor kapıyı yüzünde şaşkınlık ve merak. Belli ki geleceğimden habersiz. Çaktırmıyorum falcı işini.
- Kahvaltıda ne var Finnikom ? diyor sarılıyorum.
Güzel bir kahvaltının ve bol kahkahalı güzel bir sohbetin ardından kardeşim lafı atıyor ortaya:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umuda Tutunmak #Wattys2018
General FictionSevgili arkadaşım!! Seni tanımıyorum. Nerede oturursun, ne iş yaparsın, kaç yaşındasın hiçbir fikrim yok. Bildiğim tek şey çoğu olayda aynı şeyleri yaşadığımız. Sevgili genç arkadaşım! Hani o hayran olduğun "Kötü Çocuk, Mafya Çocuk, Psikopat Çocuk v...