Sanmayın ki yakaladığınız güzel anlar sonsuza dek sürecek. Kendinizi sakın kandırmayın yeni bir sayfa açtığınızda ya da tebdil-i mekan yaptığınızda. Kabul edin; mutluluk anlıktır!Çok özlediğiniz birini ilk gördüğünüz an, sevgilinize ilk açıldığınız an, çok beklediğiniz bir haberi ilk duyduğunuz an, almayı çok istediğiniz bir şeye sahip olmayı başardığınız an, hediye aldığınız an, çocuğunuzu kucağınıza aldığınız an, yürüdüğü an, okula başladığı an ve daha binlerce an. O ilk anlar geçtiğinde, o mutluluk yerini olağanlığa, alışılmışlığa bırakır. Araya can sıkıcı durumlar girdiğinde huzurunuz bozulur ama yakalamayı başardığınız mutlu anlar hiç kaybolmaz..
Ağustosun sonuna doğru, bütün mahalle hazırlıklar yapıp, o çok yakınımızdaki küçük dağın, küçücük ağaçlarla kaplı bölgesine piknik yapmaya gidiyoruz. Gülten Teyze'nin dediğine göre orada çok güzel bir piknik alanı varmış. Eller kollar dolu, çıkıyoruz yola. Yamacına geldiğimizde sırtımızdan akan terlerle ağaçları sulayabiliriz sanıyorum. Ama ne kadar arasak ta bulamıyoruz o güzel piknik alanını. Fark ediyoruz ki çevresini dikenli telle çevirmişler. Askeriye el koymuş ve girişi yasaklamışlar. Biz de oradan umudu kesip başka yer aramaya başlıyoruz. Tırmanabildiğimiz kadar yukarı çıkıyoruz ama düz bir yer bulmak mümkün değil. Adı üstünde: dağ. Bulabildiğimiz en düz yere kuruluyoruz ki rahatlıkla 45 derece eğimi var, eşyalar koyduğumuz yerde durmuyor, sürekli devriliyorlar eğim yüzünden. Gülerek, konuşarak, kan ter içinde, sofra kuramadan, tabaklar elimizde hazırladıklarımızı yiyoruz ve keyif yapamadan, bir çay içemeden arkamıza baka baka geri dönüyoruz. Ama o kadar çok gülüyoruz ki fazla sürmese de değdiğini düşünerek giriyorum eve.
İçeri girdiğimde eşimi gene televizyonun başında buluyorum. Beni görür görmez ayaklanıyor:
- İş buldum.
- Çok sevindim, diyorum boynuna atlayarak, ne işi, nerede?
- Nedim' in yanında
- Nedim şu tül fabrikası olan adam değil mi?
- Evet o, valla aslında işleri iyi değilmiş ama dedim ki istersen para falan verme, yeter ki boş durmayayım, yanında takılayım.
- İyi de, hani nezarette kalmıştınız o adamdı değil mi?
- Evet ama bizim suçumuz yoktu ki. Neyse ya boş ver, en azından evde oturmayacağım.
- Aslında benim de sana kaç gündür söylemek istediğim şeyler vardı.
- Hayır mı?
- Hayır be, benden ne zaman şer gördün? Evi taşımak istiyorum.
- Ne oldu ki? Bir sorun mu var?
- Sorun falan yok. Sadece buradaki okula yollamak istemiyorum çocuğu. Hem artık büyüdüler, oturma odasında daha ne kadar yatacaklar ki? Biraz daha büyük bir ev lazım bize.
- İstediğin ev olsun aşkım. Sen bul gerisini düşünme, diyor içtenlikle. Böyle davrandığı zaman hemen unutuyorum yaptıklarını, içim yumuşuyor bir anda. Her şeyin yoluna gireceğini düşünerek hevesleniyorum.
Yaz mevsimi son demlerini yaşarken, harıl harıl ev arıyorum Sarp'ın da yardımıyla. Ama köpeği bağlasan içinde durmayacağı evler bile öyle yüksek fiyatlarla kiraya veriliyor ki, boynumu bükerek vazgeçiyorum bu isteğimden. Son evi de görüp ümitsizce geri dönmeye karar verdiğimde, otobüse binmek için durağa giden ara sokakta yürürken gözüm gayri ihtiyari evlerin pencerelerine bakıyor. Perdesiz boş bir pencere görüyorum birinci katta. Sarp'a
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umuda Tutunmak #Wattys2018
Ficción GeneralSevgili arkadaşım!! Seni tanımıyorum. Nerede oturursun, ne iş yaparsın, kaç yaşındasın hiçbir fikrim yok. Bildiğim tek şey çoğu olayda aynı şeyleri yaşadığımız. Sevgili genç arkadaşım! Hani o hayran olduğun "Kötü Çocuk, Mafya Çocuk, Psikopat Çocuk v...