Bazen küçücük bir rastlantı ya da normalde dikkat etmeyeceğiniz bir ayrıntı, aslında kafanıza takılan ama dikkate değer bulmadığınız ya da önemsemediğiniz bir durumun, aslında ne kadar hayati önem taşıdığını gösterebiliyor.
Gıcıktır diye önemsemediğiniz bir öksürük kanser, gazdır dediğiniz şişkinlik ülser, strestendir dediğiniz baş ağrısı tansiyon olabiliyor ve bu önemsemeden geçtiğimiz küçük belirtilerin sebeplerini herhangi birinden ya da herhangi bir yerde duymamız, olayı doğrudan kendimizle bağdaştırıp, bizi problemin köküne inmeye götürebiliyor. Ve bu küçük rastlantılar insanın lehine ya da aleyhine olabiliyor.
Günlerce ev temizliyorum kokuyu çıkarmak için. Perdelere, koltuklara, gardroptaki kıyafetlere kadar her yere sinmiş acı acı. Ve temizliğin sonunda annemi çağırıyorum. Kaç gündür göremedim, çok özlemişim. O da özlemiş olacak ki, ikiletmeden geliyor. Hoş beşin ardından yemek hazırlamak için mutfağa geçiyorum, o da yanıma geliyor, oturuyor. Bizim mutfak sohbetlerimiz meşhurdur. Arkadaşlarım, misafirler kim olursa. Bekarken de öyleydi, doluşur mutfağa, masa başında şamata yapardık. Bu alışkanlıktan kurtulamadık hala ve annemle en keyifli sohbetlerimiz hep mutfakta olur.
Konu konuyu açıyor.
- Akşam deli yüreği izledin mi? diye soruyorum.
- Yok izlemedim, bir program vardı adını unuttum, onu izlerken kaçırdım. Zaten ben pek de izlemiyorum ki onu. Kızım neler var ortalıkta. Bir izlesen aklın şaşar. O gencecik çocuklar nasıl içiyor o zıkkım esrarı, eroini. Evlerden ırak. Kokaini bir çekiyorlar burunları düşecek neredeyse. Ya ben onu hep toz zannederdim. Dedem eskiden enfiye çekerdi. Bir enfiye kutusu vardı, dursaydı şimdi antika niyetine saklardım valla.
- Allah çoluğumuzu çocuğumuzu korusun anne ya. Zaman iyice kötüye gidiyor, nasıl yaparız, nasıl koruruz bilmiyorum valla.
- Akıllarına nereden geliyor anlamıyorum. Şeytanın işi. Pet şişeyle uyuşturucu içiyorlar.
Kulaklarım dikiliyor anında:
-Nasıl yani?
-Anlamadım ki ben de. Taş gibi bir şey. Şişeyi nargile gibi hazırlıyorlar. İçiyorlar işte ne bileyim. Kendilerini mahvediyor gözü çıkasıcalar.
Beynim uyuşmuş gibi, konduramıyorum kendime öyle bir gözü çıkasıcayla birlikte olmayı. Ve gönlüm hala içtiğinin gerçekten nargile olması için yalvarıyor bağıra bağıra.
Annem yüzümün aldığı şekilden habersiz, anlatıyor dereden tepeden. O muhteşem, akıcı muhabbetine katılmakta zorlanıyorum. Hani o içime giren muhtemelen kırmızı kurt var ya, oymaya başlıyor karnımı derinden derinden.
İlk kez annemin bir an önce gitmesini istiyorum. Arama çalışmalarımı daha geniş çapta yapabilmek, aklıma gelen yerleri unutmamak için kafamda sürekli tekrar ediyorum. Kaç gündür aklımda gardrobun üstündeki evrak çantası var aslında ama, aklıma geldiğinde işim oluyor, işim olmadığında aklıma gelmiyor derken, bu akşam sıkı bir arama yapmaya kararlıyım. Umarım şifreli ve kilitli değildir.
Oğullarım annemle oyunlar oynarken onları izliyorum. Aklımdaki bin bir düşüncenin arasında, asıl ihtiyaçları olan baba sevgisini nasıl başkalarından aldıklarını görüp hazmetmeye çalışıyorum.
Annem yeterince kaldığını düşünerek gitmeye karar veriyor. "Kal" diyorum, babamı bahane ederek kabul etmiyor ve ben de ısrar etmiyorum.
Çocukları yatırmak için sabırsızca çırpınıyorum ve uzun uğraşlar sonunda başarıyorum.
Ve evet. Asayiş berkemal. Hedef yatak odası. Gardrop neredeyse tavana kadar olduğu için, komodini çekip üzerine çıkıyorum ve günlerdir aklımda olan hedefi ele geçiriyorum. Gizli iş yapmak çok heyecanlı. Kendimi rakip şirkete ajanlık yapmak için, kendi şirketindeki gizli belgeleri çalan hain gibi hissediyorum ama, vazgeçmeye niyetim yok. Sanki evde başkaları da varmış gibi, sürekli biri geliyor mu diye bakınıyorum. Paranoya kötü şey.
Çantayı açmaya çalıştığımda, aklıma gelenin başıma geldiğini fark ediyorum. Kilitli ve şifreli. Şifre kısmına bir sürü rakam giriyorum olmuyor. Düşünüyorum "ne koymuş olabilir?"
Gülümsüyorum. Düşündüğüm şey doğruysa harbiden saf bu adam. Çantayı aldığında şifre değiştirmediyse kesin 000 dır ve küçük bir çığlık atıyorum çıkan açılma sesini duyunca: trinkk
Derin bir soluk alıyorum. Ne beklediğimi, ne bulmak istediğimi bilmiyorum. Bu nasıl anlatsam, hani eşinizi çok kıskanırsınız ve ispatlamak için hep bir açık ararsınız. Hem korkarsınız doğru çıkmasından, hem de öyle eminsinizdir ki doğruluğundan, haklı çıkmak istersiniz. Çelişirsiniz yani kendinizle. O durumdayım şu an. Hem şüphelerimde haklı olduğumu biliyorum ve delil arıyorum ama bir yandan da ya yanılıyorsam diyorum ve yanılıyorsam eğer sevinecek miyim, yoksa boşuna bu kadar stres yaptım diye hayal kırıklığı mı duyacağım emin değilim.
Açıyorum kararsız hareketlerle. Birçok dosya var içinde. Birkaç tane tarihi geçmiş boş senet, ödenmemişler.
Sırayla bakarken karşıma bir tapu senedi çıkıyor. Üzerinde yabancı bir adamın vesikalık resmi, imza kısmında eşimin adı ve imzası var ama tapu dairesinden herhangi bir mühür yok. Tam bir bilgi sahibi olmamakla birlikte sanırım, geçersiz bir belge ama neden burada ve kilitli bir çantada saklı?
Aynı şekilde yedi sekiz tane belge var farklı kişilere ait. İyi de, ne bu şimdi? Çözemiyorum, anlayamıyorum. Biraz önce fırıl fırıl çalışan beynim, bir anda dumura uğruyor, yok, durdu, çalışmıyor.
Yapacak bir şey yok. Aradan geçen bunca zamana rağmen, hala ne olup bittiğini bilmiyorum ve olaylar kapandığı için öğrenme şansım da yok. Gafil avlayıp, doğrudan kendisine sorma kararı alıyorum. Hem bunu, hem nargile konusunu, hem de adı aklıma kazınan Arif'i.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umuda Tutunmak #Wattys2018
Fiksi UmumSevgili arkadaşım!! Seni tanımıyorum. Nerede oturursun, ne iş yaparsın, kaç yaşındasın hiçbir fikrim yok. Bildiğim tek şey çoğu olayda aynı şeyleri yaşadığımız. Sevgili genç arkadaşım! Hani o hayran olduğun "Kötü Çocuk, Mafya Çocuk, Psikopat Çocuk v...