Kulağımdaki kulaklıklarımla birlikte camdan akıp giden yolları izlerken kendimi dış dünyadan soyutlamıştım. Yanımda oturan parfüm şişesini saymazsak tabi. Hadi ama bir insan parfüm şişesinin tamamını neden üzerine boşaltır ki?
Ben bu şekilde burnumun felç geçirme ihtimalini düşünürken dinlediğim şarkının durmasıyla kucağımdaki telefonumu elime aldım. Birkaç açma çabası sonucunda telefonun şarjının bitmiş olduğunu anladım. Ah lanet olsun. Bir hafta boyunca müziksiz bir hayat ha?
Benim için ilk olacak.
Kulağımda takılı olan kulaklıklarımı sertçe çıkararak elimde düğüm haline getirdim ve telefonumla birlikte önümde duran koltuğun fileli cebine soktum.
Harika, yolculuğum inanılmaz derecede güzel geçiyordu. Mutluluktan ölüyordum. Nasıl ama? Telefonum yoktu ve haliyle müzikte yoktu. Yolculuk sıkıcı geçiyordu ve sanırım burnum birazdan bedenimi terk edecekti.
Sesli bir biçimde küfür ederek yerimde daha rahat bir pozisyon almaya çalıştım ancak bu siktiri boktan koltukta belim tutulmaya başlamıştı bile. Yada öyle bir şey işte. Yeni aldığım koltuk pozisyonu da belime işkence edince bir kez daha kıpırdandım koltukta. Hadi ama bu koltukları neden bu kadar düz yapmak zorundalar?
Daracık koltukta oturabileceğim en rahat biçimde otururken başımı yanımda bulunan cama dayadım. Kafam saniyede 150 defa cam ile buluştuğunda ise tekrar küfür ederek kafamı arkaya yasladım.
Neden şu filmlerde ki gibi başımızı cama dayayıp gidemiyorduk ki? Ah tabi ya unutmuşum filmler pembe bir hayal dünyasının içinde geçiyordu değil mi? Tüm zorlukları yaşadıktan sonra oluşan şu mutlu sona ne demeli? Pembeden nefret ederim!
Geriye dayadığım başımı kaldırarak etrafa bakmaya başladım. Her kez kendi aleminde takılıyordu. Benim yanımda ki parfüm şişesi ise telefonunda bir şeyler kurcalıyordu. Önümde oturan Eylül ise... Eylül ne yapıyordu?
Merakla önümdeki koltukların arasından Eylül ve Berke'ye bakmaya çalıştım. Gördüğüm görüntü ise mide bulandırıcıydı. Elleri birbirine kenetlenmiş ve parıldayan gözlerle birbirlerine bakma. Berke'yi pek göremiyordum ama Eylül'ün gözleri fırlayacakmış gibi Berke'ye dönüktü. Iykk. Sevgi coşması filan mı yaşıyordu?
Bu görüntüyü daha fazla kaldıramayacağımı anladığımda, bulanmış midem ile birlikte benim şu rahatsız koltuğa yapıştım tekrardan. Can sıkıntısının verdiği bunalım ile birlikte ayağımla ritim tutarken ellerimle de gelişi güzel oynuyordum. Sanırım sıkıntıdan ölen ilk kişi olarak tarihe adımı yazdıracaktım.
Derin bir nefes alarak bir kez daha oynadım yerimden. Benim bu hareketimle yanımda oturan parfüm şişesi bana dönerek konuşmaya başladı;
"Rahat duracak mısın artık?!"
"Sıkıldım"
"Bundan bana ne?"
"Dön önüne o zaman!"
"Kıpırdamayı kes!"
"Oldu efendim başka?!"
"Sadece rahat dur" deyip önüne döndü tekrardan.
Ne? Onu dinlemeyeceğim tabi ki.
İnadıma yerimde biraz daha kıpırdandım ve ayaklarımı daha sert bir biçimde yere vurarak ritim tutmaya devam ettim. Benim bu hareketimle yanımda oturan Çağan daha da sinirlenerek tekrar döndü bana.
"Keser misin şunu artık?!"
"Neyi?"
"Bunu!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHSUZ KADIN
ChickLitArkamı dönmemle duvara dayanmış olan ve beni kurtarmak için dayak yemiş bulunan çocukla göz göze gelmem bir olmuştu. Çocuk hafiften sırıtırken dayanmış olduğu duvardan kendini çekti ve bir adım yaklaşıp konuşmaya başladı. "Güzel vuruyorsun." "Seni...