- BÖLÜM 32 -

3.3K 179 12
                                    

(2 Gün Sonra)

Azra şişmiş gözleriyle yatağından kalktığında ağrıyan başını elleri arasına aldı. Geçirdiği bu son iki günde o kadar salmıştı ki kendini, doğru düzgün yemek yemiyor ve kendine dikkat etmiyordu. Yaşadığı son olaylar kızda bomba etkisi yaratmıştı neredeyse. O kadar bitikti ki, hareket edecek güç bulamıyordu kendinde. Ancak ağrıyan başı o kadar canını sıkıyordu ki, daha fazla dayanamayarak mutfağa geçti. Aç karnına iki tane ağrı kesici içtikten sonra ise vazgeçilmezi olan kahvesini yaparak balkona çıktı. Dışarıda esen buz gibi havaya inat incecikti Azra'nın üstü. O ise bunu umursamıyordu diğer her şey gibi. 

Elinde tuttuğu sıcak kahvesini yudumladı soğuk havanın verdiği manzaraya karşı. Kalın bulutlar, dağları saran sisler, ağaçların rüzgarda savruluşları ve soğuk yelin esintisi. Kızın canını sıkan tek şey ise dondurucu soğuktu. Üşümeyi sevmezdi ancak o an, bunu umursamadı.

Kahvesini bitirdiğinde içeriye geçti kız. Salonda sessizlik bağıra bağıra karşıladı Azra'yı. Azra ise küçük bir tebessüm gönderdi salonunda bulunan koltuk takımlarına.

"Merhaba sessizlik. Bugün nasılsın?"

Azra sorusunun üzerine bir süre konuşmadı. Daha sonra ise birine karşılık verirmiş gibi araladı dudaklarını.

"Yine konuşmuyorsun demek. Ne zaman barışacaksın benimle? Yalnız canım sıkılıyor biliyorsun."

Azra'nın konuşması yine karşılıksız kaldığında,

"Peki." dedi kız sakince.

"Konuşma benimle."

Dudak büzerek koltuklardan birisine oturduğunda televizyonu açtı ve çıkan ilk kanalı izlemeye başladı. Hafta sonu olduğu için neredeyse tüm kanallarda magazin haberleri vardı. Kız ise bunu umursamadan izliyordu.

Azra bir süre magazin haberlerini izledikten sonra dağılan dikkati geçmişe sürükledi kızı. Yaşadığı olaylar bir film sahnesi gibi beynine akın ederken doldu kızın gözleri. Son iki günde o kadar çok gözyaşı dökmüştü ki Azra, artık ağlamak normal geliyordu kıza. Hayatın acımasızlığı altında resmen eziliyordu. Ancak ağlamaktan başka bir şey yapamıyordu işte. Öyle yalnızdı ki, öyle umutsuzdu ki beyninin komutlarını bir süre sonra geri yolluyordu. Öz güvensiz birinin yapamayacağı şeyler düşlüyordu çünkü beyni. Azra'nın yapamayacağı şeyler.

Kız elindeki kumandayla televizyonu kapattıktan sonra sessizlik içinde karşısındaki duvara sabitledi gözlerini. Bir süre öylece baktı duvara, sonra ise yine konuşmaya başladı kendi sessizliğiyle.

"Neden konuşmuyorsun bay sessizlik? Seninde mi kalbini kırdım yoksa?.. Yine cevap vermiyorsun. Tamam konuşma benimle. Ben kendimle konuşurum. Değil mi Azra?"

"Evet, ona ihtiyacımız yok."

"Bence de. Acaba Eylül ne yaptı? İzmir'e mi döndü ki?"

"Bilmiyorum."

"Sende hiçbir şey bilmiyorsun! Kes sesini, konuşma benimle!"

Kız delirmişçesine kendi kendine konuştuğunda bağırarak susturdu kendini. Yalnızlığın somut haliydi Azra resmen. Kafayı yeme aşamasına kadar gelmişti. Kendini yalnız hissetmemek için objelerle konuşmaya çalışıyordu.

"Sen söyle vazo. Eylül nereye gitti sence?.. Benimle konuşma zahmetine girmiyorsun demek! Tamam! Sende sus!"

Azra hızla koltuktan kalkıp orta sehpanın üzerindeki vazoyu eline geçirdiği gibi karşısındaki duvara fırlattı. Vazo paramparça olurken,

RUHSUZ KADINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin