Bölümün tamamını medyada ki şarkıyla okuyabilirsiniz.
İyi okumalar.
Azra gözlerini açtığında tanımadığı bir odada buldu kendini. Farklı yatak, farklı duvarlar ve farklı bir ortam. Kız etrafı süzerken tanımadığı bu yerde heyecanlanmıştı birden. 'Yoksa yine mi hafıza kaybı yaşıyorum?' diye geçirdi içinden. 'Yoksa yine mi Çağan'ın yanındayım?'
Kız bu düşünceyle ayağa kalktı aniden. O kadar heyecanlıydı ki ayağa kalktığında dönen başını umursamadı bile. Hatırladığı son şey tanımadığı iki adamdı. Sonra ise açlıktan ve yorgunluktan kararan gözleri.
Kız içten içe Çağan'ın onu kurtardığını düşünüyordu. 'Bayıldığım zaman Çağan beni kurtarmış olmalı.' Ne kadar da çocukçaydı bu düşünce. Ne kadar saf ve ne kadar çok masum. Kız aklından geçirdiği saf hayaller yüzünden suratına gözle görülür biçimde kocaman bir gülümseme yerleştirdi. Evet Çağan'a kızgındı. Hatta birazda kırgın. Ama ne yapabilirdi ki? Azra onu düşününce bile hızlanan kalbi ve sanki zorla öldürülmüş olan ruhu tekrar canlanmak için delirirken, kız nasıl gülümsemezdi?
Masum mutluluğuyla birlikte kapıyı açıp odadan çıktığında büyükçe bir merdiven karşıladı onu. Sanki sonsuzluğa doğru inen bir yol gibi. Kız bunu gördüğünde yüzündeki ifade değişmişti birden. Mutluluk hızla yerini tedirginliğe bırakırken merdivenlere yöneldi. Karamsarlıklarla dolu birkaç dakikanın ardından aşağı ulaşmıştı. Kocaman bir salon ve bu kocaman salonu kaplayan zengin duruşlu bir ortam. Beyazın masumluğu, siyahın ciddiyeti ve altın sarısının kattığı asillik Azra'nın gözlerine fazla gelmişti birden. Yere kadar uzanan camlardan uçuşan tüller içeriye faklı bir hava katarken 'ben antikayım' diye bağıran vazolar bu havayı bozmak için bire birdi sanki. En köşede yalnızlığıyla burun buruna olan piano ise mutsuzluğun formülü gibiydi bu salonda. Azra gözlerini nerede gezdireceğini bilemezken arkasında duyduğu ses, tüm hayretini tazelemişti resmen. Adı gibi bildiği sesten kendi adını duymak ölüm gibi gelmişti ona birden.
"Azra? Uyandın demek."
Azra karmakarışık olan kafasını geriye döndürdüğünde her zaman saçlarını sarıya boyayan, mavi gözlerinin okyanuslara benzemesi gerekirken ona cehennemi yaşatan kadına baktı. Adı Rüya olan ama aslında kabustan farkı olmayan, genç yaşta bekar kalmış olan annesine.
"Anne?"
Azra sesinde sakladığı saf şaşkınlığı gizleyemezken annesi konuşmaya başlamıştı.
"Bizimkiler seni baygın getirdi. Ne kadar endişelendim bilemezsin canım. Ama merak etme, ikisininde işlerine son verildi. Benim kızıma kimse sert davranamaz değil mi?"
"Neden buradayım?"
"Sen benim kızımsın çünkü Azra. Ne o? Memnum olmadın mı? Yoksa yeni evini mi beğenmedin? Bir sene önce taşındım buraya. Sen gittikten sonra. Beğendin değil mi? Bak senin sevdiğin renk var, beyaz."
"Artık beyazı sevmiyorum. Ayrıca benimle oynamayı bırak."
"Ne oyunu Azra'cığım? Eski evini mi özledin yoksa? Çağlar'dan sonra orada yaşamak istemedim."
Azra babasının adını duyduğunda gözlerini kapattı yavaşça. Annesinin bilerek bu şekilde davrandığını biliyordu. Sırf canını yakmak için.
"Sorumu cevaplayacak mısın? Neden buradayım?!"
"Cevaplamıştım zaten. Sen benim kızımsın."
"Bana kızım demeyi kes artık! Başka bir sebebi var! Neden!"
"Çok mu merak ediyorsun?"
Rüya'nın aniden değişen ruh hali Azra'ya farklı gelirken az önce gülen kadın ciddi ve tehditkar bir şekilde konuşmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHSUZ KADIN
ChickLitArkamı dönmemle duvara dayanmış olan ve beni kurtarmak için dayak yemiş bulunan çocukla göz göze gelmem bir olmuştu. Çocuk hafiften sırıtırken dayanmış olduğu duvardan kendini çekti ve bir adım yaklaşıp konuşmaya başladı. "Güzel vuruyorsun." "Seni...