Medya Azra ve Çağan.
"Ah lanet olsun! Daha ne kadar yürüyeceğiz?"
"Off bilmiyorum. Sızlanmayı kes."
"Güneş batacak artık. Şu kasaba nerede?"
"Çağan! Kes sesini ve yürü!"
"Lan sabahtan beri yürüyorum zaten. Ayakların koptu burada. Sen hala sızlanma diyorsun."
"Ne yapayım Çağan? Kucağımda mı taşıyayım seni? Bende yürüyorum sabahtan beri farkındaysan."
"Halinden memnun görünüyorsun."dediğinde Çağan,hiçbir şey demeden yürümeye devam ettim.
Lanet olası köyün,lanet olası muhtarının,lanet olası arabasının o lanet tekerleği patlamasaydı şuan otobüste eve gidiyor olurduk ancak onun yerine şuanda yolda kasabaya gitmek için yürüyorduk.
Ne zamandan beri mi?
Sanırım 3 saatten beri yürüyorduk.
Sabahtan beri yollarda olduğumuzdan hem ben hemde Çağan epey yorulmuştuk. Ayaklarımızın ağrımasıysa cabasıydı. Açtık ve susamıştık. En azından ben açtım ve susamıştım. Ayrıca güneş artık bize yukarıdan el sallamak yerine yana düşmüştü,turuncularının içine. Öğlen esen o ılık rüzgar ise yerini poyraza bırakmıştı. Buda demek oluyordu ki acilen kasabayı bulmazsak sıçtık.
Hava soğuduğu için kollarımı göğsümde birleştirerek yürümeye devam ettim. Yanımdaki Çağan ise bunu fark etmiş olacak ki;
"Üşüdün mü?" diye bir soru yöneltti.
"Biraz"
"Maalesef üzerimde ceket yok yada hırka yada her ne boksa işte."
"Olsa da bir şey değişmezdi zaten."
"Olsaydı verirdim."
"İsteyen oldu da mı veriyorsun?"
"Neden? Hangi kız olsa ister. Niye bilmiyorum ama bu kızlar ceket işlerini çok roman-"
"Ne sana ihtiyacım var,ne de olmayan ceketine!"dediğimde bu defa o hiçbir şey demeden yürümeye devam etti.
Niye her erkek gibi Çağan'da kızları çaresiz görüyordu? Tamam belki bazı sürtükler çaresiz olabilirdi. Başkaları olmadan yapamayanlar ya da erkeklere muhtaç kalanlar olabilirdi ama ben diğer kızlar gibi çaresiz değildim. Bunu anlamalıydı. Beni...Diğer kızlara karıştırmamalıydı.
Yaklaşık yarım saat daha sessiz sedasız bir şekilde yürüdükten sonra seyrelen ağaçların arasından birkaç apartman gözükmeye başlamıştı.
"Sonunda bulduk şu lanet kasabayı"diyerek Çağana baktım. Çağan ise tekrar bir şey söylemeden,adımlarını hızlandırarak yürümeye devam etti. Bende fazla takmayarak arkasından onu takip ettim.
Kasabaya girdiğimizde yaptığımız ilk iş bir taksi bulup terminale gitmek olmuştu. Şuanda ise gişe önünde bilet sırası bekliyorduk.
Aklıma gelen ani bir hatırlatma ile yanımda 5 kuruş paramın olmadığını hatırladım. Lanet olsun ki cüzdanım otobüste kalmıştı. E haliyle üzerimde para da yoktu. Belki Çağan benim içinde bilet alırdı... Ya da almazdı. Neden alsın ki? Çocuğu her zaman tersliyordum. Hep bir üstünlük çabası içindeydim. Ona güvenmiyordum ki hala da güvendiğim söylenemezdi. Ayrıca bir defasında da hırsız yerine koymuştum onu. Yaptığı iyiliklerin karşılığını vermemiştim. Teşekkür bile etmemiştim. Kızdırmıştım ve daha bir çoğu?.. Mu ki? Daha fazla yoktu sanırım. Ah,daha ne olsun ki? Tanışalı bir hafta bile olmamışken bunları yapmıştım. Yoksa bir hafta olmuş muydu? Off ne saçmalıyorum ben? Sanırım tükürdüğümü yalayacağım. Bu düşüncelerle aniden Çağan'a seslendim;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHSUZ KADIN
Literatura FemininaArkamı dönmemle duvara dayanmış olan ve beni kurtarmak için dayak yemiş bulunan çocukla göz göze gelmem bir olmuştu. Çocuk hafiften sırıtırken dayanmış olduğu duvardan kendini çekti ve bir adım yaklaşıp konuşmaya başladı. "Güzel vuruyorsun." "Seni...