Sev beni dedim,
Severim ama bir parçanı da öldüreceğim dedi
Beni sevmedi ama bir parçamı öldürdü
Kuzgunun kanatları çarpıldı gökyüzünde
Gördü,dağladı ve içti denizi
Ruhumun boşluklarıyla
KÖ4
Şöminenin önünde bacaklarımı kendime çekip ateşi izlerken, bir şeyi fark ettim. Parmak uçlarımın derisi sanki daha ince gibi, dünyayı görmemi engelleyen perde gözlerimin önünden tamamen kalkmış gibiydi. Odanın içinde gezinen karanlık şey artık tenime dolanıyor ve tenimin pürüzlü yapısına sürtünüyordu. Çırılçıplak bir şekilde yanan ateşi izlerken, dizlerime sürtünüp kıvrılmasını görmeyen gözlerle izledim. Elimi uzatsam, dokunabilirdim. Ama dokunsam çıldırabilirdim de. Zihnimin ince tabakasına süzülmüş bu karanlığı biraz daha davet edebilsem, eminim tutunduğum son insani yanımı kaybedebilirdim de.
Karanlık kurdun ısırdığı yeri okşayıp,severken mırıl mırıl benimle konuşuyordu.
Artık onu duymuyordum.
Ateş pembelikten nasibini almamış tenimi ısıtıp okşarken, gölgelerin içeride dans ettiği odam sıcaktı. Zaten solgun olan ama son iki gündür daha da solmuş ten rengim, biraz olsun yandığı için kızarırken kulağımın içine fısıldanan şeyleri dinlememeye çalışıyordum.
İçimde bir istek vardı, hızlıca giyinip ormana dalmak gibi. Kaslarım işlev görmeyene kadar koşup ciğerlerime tek bir nefes girmeyene kadar kullanıp, onları patlatmak gibi. Bir anda tüm yemekleri yiyip, dünya üzerindeki tüm suyu içmek gibi.
Açtım.
Beslenmek istiyordum ama nedense, bu açlık bedenimin açlığından ziyade, ruhumun açlığı gibiydi. Kötü bir şeyler istiyordu. Kan istiyordu.
Gözlerim donmuş bir şekilde ateşe bakarken insani yanımın bu kadar çabuk yitip gitmesi bana dehşet verici geliyordu. Duyularımın ucu bucağı olmama düşüncesi, beni delirtmeye yetiyordu. Tıpkı ormanın içindeki gölden su içen arının sesini duymam, şehrin diğer ucunda sevişen çifti hissedebilmem gibi. Bedensel her türlü hazza ve isteğe açtım.
Tanrı aşkına, gerçekten çok açtım.
Önümdeki içi saman dolu çuvalı yumruklarken her yanımdan ter sızıyordu. Üzerimdeki kolsuz dar badi ıslanmıştı. Tepeden topuz yaptığım saçlarım tel tel ayrılmış, terden kafa derim yanar olmuştu. Göğüslerimin arasından sızan ter karnıma kadar iniyordu. Eskiden depo olarak kullanılan konteynır çok büyüktü. Şehirde yaşayan insanların yüzde onunu alacak kadar büyük sayılırdı. Yukarıdan sallandırılan kum torbaları, ağırlıklar ve aletler heryerdeydi. Küçük çaplı bir eğitim yeriydi. Benim yaşımda olup koruma grubunda olanlar yada koruma grubuna katılmak isteyenler burada yer alıyordu. İnsanlar antreman yapıyor ve zinde kalmaya çalışıyorlardı.
Elimde, eklem yerlerime sardığım bezin haricinde bir şey yoktu ve torbaya indirdiğim yumruklar canımı acıtıyordu. Zihnimin acımasından daha az acıtıyordu canımı yumruklarım.
Zihnimde acı çekerek ölmeyi bekleyen bir şey vardı.
Bir yanım yavaşça, ölünebilecek en kötü yolla ölüyordu.
Zehirleniyordu.
Dudaklarımı dişlerime gömüp canım acıyana kadar sıktım. Boğazım yanıyor, başım uğulduyordu. Salondaki insanların konuşmaları canımı ayrı sıkıyor, zihinlerinden geçen boş laflar ayrı sıkıyordu. Onları duymamak için zihnimin görünmez kulaklarını tıkadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUZGUNU ÖLDÜR
FantasyAşk bir sera çiçeği değildir, Yabanidir; Islak bir geceden, Güneşli bir saatte doğmuştur, Vahşi bir tohumdan çıkmış, Vahşi bir rüzgarla esilip yola savrulmuştur. Bazen kötü kızlar, kötü çocuklara aşık olur. Bir kitabın ölüleri diri...