KÖ11

514 57 17
                                    



Kalabilirsin tek başına
Nezaket, ağırbaşlılığa nadir rastlanır bu toplumda
Geceleri bir mum, parlaktır güneş ışığından
İnsan olmak için, daha fazlası gerekir savaş donanımından

Daha fazlası gerekir silah ruhsatından
Düşmanlarınla yüzleş, sakın imkanın varken
Bir centilmen yürür, koşmaz asla
İnsanı yaratan davranışlarıysa eğer, dedikleri gibi

O zaman, günün kahramanıdır o kişi
Yadırganmaktan çekinmeyen mutlu biri yapar insanı
Kendin ol, farketmez ne söyledikleri

Bir yabancıyım , meşru bir yabancı
Ben New York'da bir ingiliz"im
Bir yabancıyım , meşru bir yabancı
Ben New York'da bir ingilizim

English Man In New York


KÖ11

Zihnimin içinde bulunduğu durumu anlamak için zaman kazanmam gerekirdi ancak bir nedenden dolayı, stres damarlarıma uğramadan sadece tenimi yalıyordu. İçinde bulunduğum durum neydi bilemiyorum ancak kendimi bir rüyanın içinde buldum. Rüya yaratmıyordum, rüyaya çekilmemiştim. Sadece gerçekten kendi kendime rüya görüyordum. Bu uzun zamandır yapmadığım bir şeydi ve zihnimin kapanma şeklini düşünürsek oldukça da komikti. Rüyamın içinde ayaklarım yere basmadan havada asılı kalıyordum. Işık uzaklaşıyor ve ufuk çizgisinde yavaşça küçülüp yok oluyordu. Bense sadece karanlığın sarmaladığı bedenimde havada asılı bir şekilde arkasından bakıyordum. Belki de içimdeki iyi niyetin ve güzelliğin kayboluşunu sembolize ediyordu. Ya da hiç bir anlamı yoktu ve kafayı yiyişimin soyut bir somutlaştırmaydı. Her ne boktu bilmiyordum ancak bedenimi yalayıp geçen karanlığın iyi hissettirdiğini biliyordum.

Milyon tane renk zihnimde gökkuşağı misali gezinir ve zihnimin uzuvlarına gölgelerini bırakırken, siyahlık hepsini yuttu ve ışığın düştüğü her nokta öldü. Önce sesler , sonra da koku geri geldi. Bir şekilde sırtımda sert bir zemin hissediyordum. Ateşin çıtırtılarını duyuyordum. Odunlar ve minik otlar çatırdayıp patlıyordu. Güzel bir şey kokuyor gibiydi. Sanırım ateşin üzerine astıkları etten düşen yağlar ateşin kızmasına sebep oluyordu. Vücudumun sağ tarafının sol tarafına göre nasıl ısındığına baktım. Dizlerimin üzerine hızla kalktım ve Camilla'ya yaptığım gibi bıçağıma uzandım. Parmaklarımın arasında fırlatılmaya hazırdı.

Bir kamp ateşi yakmışlardı. Tahmin ettiğim gibi üzerinde derisi yüzülmüş iki tavşan sopaya geçirilip kızgın ateşin üzerine konulmuştu. Satan ateşin yakınında uyukluyordu. Alexander ve Camilla bir tavşanı bölüşmüşlerdi, ateşin yanında yakın sayılabilecek şekilde yerde oturuyorlardı. Kalktığımı duydukları zaman Camilla bana sırıtarak döndü ancak Alexander boş denebilecek bir bakışla beni süzdü. Elimde bıçakla dizlerimin üzerindeydim. Elim havada ona atmak üzere hazırdı ve yüzümdeki ihanete uğramış bakışla ona bakıyorken kendimi ağlamamak için zorladım.

"Bıçağı fırlatacak mısın?"dedi Alexander elindeki mis gibi kızarmış tavşana dişlerini geçirirken. Uzun köpek dişleri tavşan kızarmış olmasına rağmen hayvanın derisini hiç bir zorlama olmadan kopardı. "Bu beklediğim bir hamleydi, o yüzden sana kızmayacağım."

"Beni öldürmeye kalktın."dedim ağlamamak için kıstığım sesimle. Kendimi zor tuttuğum için sesim hastaymışım gibi kısık çıkıyordu.

Camilla bana doğru döndü ve parmaklarını yalarken güldü. "Rahat ol, sana sadece beyin kanaması geçirtti. Bu o kadar da kötü bir şey değil."

KUZGUNU ÖLDÜRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin