EPİLOG
Fakat hiç bir tercüme, aslındaki güzelliği muhafaza edemez. Eğer aslında bir güzellik varsa...
Ciara sahilden yürürken suyun sesinin kulaklarını doldurmasını hissediyordu. Ayağında yarım kırmızı Converseler vardı; bağcıkları bağlanmak yerine ayakkabının yanlarına sıkıştırılmıştı. Sahildeki minik taşlar ayakkabısının altındaki minik boşluklara doluyordu. Minik kot şortu uzun beyaz bacaklarını açıkta bırakıyordu. Sahildeki adamlar, kadınlar yada her hangi bakan biri, onun güzel bacaklarındaki çizikleri pek fark etmeyecekti ancak dikkatli bakıldığı zaman iyileşen fakat izi kalan yaraları görebilirlerdi. Dizinin hemen altındaki pembe çizgiyi, düştüğü zamanlarda yıpranan diz kapaklarını, bileklerindeki diken izlerini. Bir vampirin çizdiği baldırlarını, düştüğü zaman morarttığı kalçasını... Ama şu an yanında Alexander ile birlikte el ele, sanki normal bir çiftmiş gibi yürüyorlardı.
Gece, insanların sahile doluştuğu zamanlardan biriydi. İnsanlar yazın gelişiyle, ki kış çok ağır geçmişti, sahillere, sokaklara dökülmüşlerdi. Dondurma yiyor, efil efil kıyafetleriyle takılıyor, sahilde ateş yakıp müzikte dans ediyorlardı. Kahkaha sesleri ve bebeklerin ağlama sesleri, karıştırılan kahvelerin seramiğine çarpan çay kaşıkları, mis kokulu kekler ve sahildeki ateşten gökyüzüne yükselen minik kıvılcımların çatırtıları... Denizin dalgaları sahili dövüyor ve büyük bir günah işlemişcesine uzağa kaçışıyordu.
Alexander krem rengi pantolonu, bordo t-shirti ve kestirdiği saçlarıyla sevdiği kadının elini tutuyordu. Parmaklarının arasında duran parmaklar, avuç içine yaslanan avuç içi sıcaktı. Adımları sıralanırken insanlar yanlarından geçip gidiyorlar, kimse bu çiftin üç bin yıl sonrasından gelen iblisler olduklarını bilmiyorlardı.
Ciara omuzlarına gelen saçlarından yüzüne düşen bir saç tutamını geriye, kulağının arkasına itti. "Kuma oturalım mı?"
Alexander pamuk şeker satan adama parasını ödedikten sonra Ciara'ya uzattı. Ciara gülümseyerek pamuk şekeri aldı ve defteri göğsüne bastıran eliyle tuttu. "Olur."
Birlikte el ele tutuşarak ateşin yanına doğru ilerlediler. Sevdiği kızın dikkatini çekmeye çalışan esmer bir çocuk ateşin başında gitarı ile Bishop Briggs'in bir şarkısını çalıyordu. Kumral kız yanındaki arkadaşlarıyla Iphone'dan bir şeylere bakıp gülüşüyordu; oğlandan habersizdi ve muhtemelen basket takımının kaptanı ile yatıyordu. Kumda oturup bir yandan gülüp, bir yandan bir karış eteğini kapatmakla meşguldü. İkisi ateşin yanından geçerken Ciara ateşten tarafa bakmadan elindeki defteri ateşe bıraktı.
Ateşe düşen defter sanki kurtarılmayı talep ediyormuşcasına tiz bir çığlık atarak alevler tarafından yutuldu. Kimse fark etmemişti, Üç bin yıl sonrasında delicesine aranılan kitap,defter,sayfalar ateşin içinde cayır cayır yanarken, sahilde herkes mutluydu. Ciara ve Alexander birlikte pamuk şeker yiyerek müzik dinlediler.
**
Ciara elinde kumandayla televizyona bakarken gözlerinden geçen bakış bomboştu. Bir adam bir tablet tanıtımı yapıyordu, elindeki kare karanlık aygıt için bu kadar dil dökmesini manasız bulan Ciara, Joe'nun gelip hemen karşısındaki kanepeye oturmasıyla adama baktı. Adam iyi görünüyordu, sağlıklı beslenmesi sonucu daha irileşmişti. Kasları artmış, daha güçlü kuvvetli olmuştu. Ama Ciara aslında bunun evde Alexander ile aynı anda durmaya dayanamadığı zamanlar dışarı çıktığı zamanlarda olduğunu biliyordu. Muhtemelen koşuyor, spor yapıyordu. Bir şeyleri dövüyor yada pataklıyor olabilirdi. Fakat her nedense bir türlü Ciara'dan uzağa gidemiyordu. Her seferinde daha uzağa koşmuş olsa da dönüp dolaştığı yer yine Ciara'nın karşısındaki koltuktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUZGUNU ÖLDÜR
FantasyAşk bir sera çiçeği değildir, Yabanidir; Islak bir geceden, Güneşli bir saatte doğmuştur, Vahşi bir tohumdan çıkmış, Vahşi bir rüzgarla esilip yola savrulmuştur. Bazen kötü kızlar, kötü çocuklara aşık olur. Bir kitabın ölüleri diri...