KÖ19
Merdivenlerden çıkarken orada olmayan bir adamla karşılaştım. Keşke, dedim, keşke gitse.
-Kimlik
Soğuktu. Sanki Güneş'in varlığını silip atmış gibi, yalanlayan ve var olmayı reddeden bir geceydi. Karlar yer yüzünü örtmüş ve tüm pisliği ve kiri gizlemeye söz vermiş gibi kusursuzca yer küreye yayılmıştı. Gök yüzünün eşsiz griliğinden yer çekimine dayanamayıp intihar eden kar taneleri saçlarımın arasına karışıyor ve eriyordu. Koşuyorduk, Camilla ve ben koşarken sadece nefes seslerimiz duyuluyordu yer kürede. Ancak beynimin içinde ben, çığlık çığlığaydım. Alexander ile dolu beynim, onun ölümü ile hala kendine gelememişti. Katili olduğum sevdiğim adam ile aynı evrende bile değildik. İçim kavrulurken dışım buz gibiydi. Ayak izlerimiz, dokunulmamış karın bekaretini bozuyordu, kirletiyordu. Çamurlu ayak izlerimizle koştuk. Onlar beni bir mezarın içinde, yerin yedi kat altında sanırken, kırdığım mezar taşının ardından sanki arkamızda bir aslan sürüsü varmış gibi koşuyorduk. Haksız da sayılmazdık. Konuşmuyorduk, yaşamamız buna bağlıydı.
Açıklık bir alana geldiğimiz zaman ormanın seyrekleşmiş alanında aniden durdum. Gözlerim fıldır fıldır etrafı tararken Camilla'da hemen yanımda durdu. Hafifçe eğilmiştim. Ağzımdan çıkan sıcak nefesim, buğulu izler bırakarak karanlık gökyüzüne karışıyordu. Yüzüme düşen saç bulutlarımı geriye doğru iterken Alexander'in sarı saçlarımı kulağımın arkasına itip, güneşi saçlarına saklayan kuzgun diye mırıldanışını resmen hissettim. Acı veren kalbim deli gibi atmayı sürdürüyordu, ölümün getirdiği acıya rağmen hızla görevini sürdürüyordu. Kendimi savunmam için bir silahım yoktu, minik bir çakı haricinde tamamen savunmasızdım. Alexander'i bıçakladığım andan beri hissettiğim karanlık gitmişti. "Ciara."diye fısıldadı Camilla. "Birileri var."
Ağaçlık alandan bize doğru yaklaşan nefes seslerini hissettiğim zaman, gözlerim karanlığın şekil bulması için kısılarak gölgelere baktı. Bana her zaman fısıldayan gölgeler, bugün sessizlik ve sukunet içindeydi. Karanlıktan önce burnu, sonra büyük başı ardından da heybetli gövdesi çıktı. Koyu renk postunun üzerinde kızıl renk tüyler vardı ve tüm gövdesini kaplıyordu. Islak burnundan çıkan dört ciğerlik nefes havaya buhar olarak karışırken yağan kar aramızda hızını arttırdı. Hemen arkasından çıkan bir kaç tane daha vardı.
Vahşi kurtlar.
Kısık sarı gözleri bize doğru dikilmişken, dişlerini göstererek hırıldadı. Nefesi bana doğru süzülürken, demek istediği şeyi anladım. Sınırlarına girmiş olmalıydık. Kendi mıntıkasını koruyor olmalıydı. Heybetli kurt benim yaklaşık üç katım olabilirdi. Yürürken kaslarının hareket edişini hissedebiliyordum, görebiliyor ve resmen duyabiliyordum. Güçlü pençeleri ile beni zemine yapıştırıp çok rahat ikiye yarabilirdi. Ancak o Camilla ile ikimizin etrafında sakince dönerken gözleri üzerimizdeydi. Diğer kurtlar hafifçe uluyarak ve kıpırdanarak sanki aralarında anlayamadığım bir şekilde konuşuyorlardı. O kurt etrafımda dönerken gözlerim üzerinde, bende kendi etrafımda döndüm.
Kurt hemen önümde durdu ve vücudum buz gibi soğuktan ve saf korkudan titrerken sarı gözleriyle sanki ne olduğumu anlamışcasına hırıldadı. Nefesinin et ve kan kokusu yüzüne vururken dişlerim birbirine vurup titriyordu. Camilla hemen yanımdaydı, teni tenime değdi ve parmaklarını parmaklarımda hissettim. Elimi kavrayan eli buz gibiydi, titriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUZGUNU ÖLDÜR
FantasiaAşk bir sera çiçeği değildir, Yabanidir; Islak bir geceden, Güneşli bir saatte doğmuştur, Vahşi bir tohumdan çıkmış, Vahşi bir rüzgarla esilip yola savrulmuştur. Bazen kötü kızlar, kötü çocuklara aşık olur. Bir kitabın ölüleri diri...