PART 22: Unutamam ki.

116 42 7
                                    

Multideki şirinliği yiyebilir miyim?

-Alo?

Uzatmanın anlamı yoktu. Aklımdakileri toparlayıp net bir şekilde cevapladım.

+Sterling. Ben Dallas a gidiyorum.

-Dallas'a mı?

+Evet. Artık orada yaşayacağım. Ama klip için üzgünüm.

-Devam etmeyecek misin?

+Malesef. Aslında ben gitmek istemiyorum. Ailem zorluyor.

-Ama gidemezsin. Şu saatten sonra yeni oyuncu bulamayız.

+Üzgünüm Sterling. Şimdi kapatmalıyım. Hoşçakal.

Telefonu kulağımdan çektim. Kapatmaya hazırlanırken sesi kulaklarımda yankılandı...

-Gitme, lütfen..

Ağlamaklı bir sesle cevap verdim.

+Gitmek zorundayım.

-Neden? Anlamıyorum.

+Kardeşimin okulundan dolayı. Üzgünüm. Çekimleri yarıda bıraktığım için.

-Gitmeni bu yüzden mi istemediğimi sanıyorsun? Alakası yok. Sadece çok iyi birisin ve arkadaşım olman hoşuma gidiyor. Kendimi sana yakın hissediyorum. Şu sıralar en iyi seninle anlaşıyorum. Bak ben pek sık dost edinemem. Biliyorsun ünlü olduğum için etrafımda çok fazla sahte insan var. Herkes benimle para için samimi oluyor. Ama sem farklısın. Çok farklı. Kendimi iyi hissetmemi sağlıyorsun. Uzun zamandan beri medyadan uzağım. Çoğu vaktim seninle geçiyor ve birkaç haftadır kafa dinliyorum. Anlamıyorsun. Benim için değerlisin. Benim için sadece basit bir arkadaş değilsin. Fazlasısın. Senden sadece gitmemeni ve yanımda olmanı istiyorum.

Konuşmasını bitirdikten sonra ilk düşündüğüm şey bu olmuştu "WOW". Gerçekten böyle mi düşünüyordu. Onun için değerli miydim. O gerçekten tanıdığım gibi biri değilmiş. Ben onu ukala, kendini beğenmiş biri zannediyordum. Şu dediklerini iki ay önce deselerdi inanmazdım. Yani onu tanımadan önce. Ondan hiç bu tür sözler beklemezdim. Ben bu konuşmalarda pek de iyi değildim. Bu nedenle onun bu uzun ve anlamlı konuşmasına cevabım da fazlaca basit oldu:

+Seni anlıyorum. Ama elimde değil. İnan bende istemiyorum gitmek. Ama zorundayım. Aileme karşı gelemem. Onları zor durumda bırakmak istemiyorum.

Duraksadım ve saate bakıp tekrar cevap verdim:

+Bak, şimdi gerçekten kapatmalıyım. Seni yolda tekrar ararım.

-Bekle. Hangi havaalanı? Oraya geleceğim.

+Gelmene gerek yok.

-Gelmek istiyorum.

+Sterling gerçekten...

-Hemen söylemezsen evine gelirim.

+Ah peki. Mesaj olarak konum atarım.

-Bekliyorum. Hızlı ol.

Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp kapattım. Uçak bilgilerini vs. Sterling e mesaj attım. Daha doğrusu biletin fotoğrafını yolladım. Açıkcası daha pratik oldu.

Toplarlanmaya devam ederken aklıma Dylanın gelmesiyle ona da yarım saat sonra uçağımın kalkacağını içeren bir mesaj attım. Yaklaşık iki dakika sonra cevap geldi.

"Çıktınız mı? Bende geliyorum."

"Gerek yok Dylan."

"Geleceğim."

"Pekala. Birazdan çıkarız bizde."

En sonunda (nihayet) telefonu elimden bırakıp valizimin fermuarını çektim. Her şey tamamdı. Şaka gibiydi. Los Angeles den ayrılıyordum dakikalar sonra. Ne tuhaftı. Burada yalnız başıma 2 sene yaşamışken ailem beni yanına alma kararı vermişti.

Daha fazla oyalanmadan aşağıya indim. Babam valizlerimizi bagaja yerleştirirken ben arabaya bindim. Annem tam önümde oturuyordu. Babamda sürücü koltuğuna yerleştikten sonra arabayı harekete geçirdi.

Yaklaşık 2/3 dakika sonra arkamızdaki arabanın sürekli sellektör yaptığını gördüm. ( Doğru mu yazdım :) Dikkatli baktığımda içerisindekinin Sterling olduğunu fark ettim. Babam da fark edip arabayı durdurdu. İkimiz arabadan indik. Babam Sterling e dalmadan önce araya girip aralarında küçük bir tanışma faslı yaptım. Neyseki babam sorun çıkarmadan buna tepki vermedi. Sterling in ısrarlarına karşı havaalanına onun arabası ile gitmeyi kabul ettim.

Oraya vardığımızda bana küçük bir kutu uzattı.

-Bunu sana vermeden önce bir anlaşma yapmamız gerek. Dallas a gidince beni her gün arayıp rapor vereceksin. Anlaştık mı?

Güldüm ve cevapladım:

+Peki sen nasıl istersen. Burayı çok özleyeceğim. Seni de.

Hafif gözlerim doldu. Kendimi ağlamamak için sıktım. Şu an burada olmazdı. Onun yanıda. Uçakta istediğim kadar ağlayabilirdim. Ailem yargılamazdı.

Sterling dayanamayıp kutuyu ellerimin arasına bıraktı. Burnumu çekerek ve elim titreyerek kutuyu açtım.

+Aman tanrım! Sterling bu çok güzel. Bunu sen mi yaptın?

-Evet. Uzun zamandır bunun üzerinde çalışıyordum. Sana vermek için doğru zamanı bekliyordum. Doğru zaman buymuş demek ki. Benden sana bir hatıra olsun. Beni unutma tamam mı?

Duramadım daha fazla kollarımı sıkıca boynuna sardım. Gözlerimi sıkınca göz kapaklarımın aralarından bir damla kaydı ve yanağımdan aktı. Göz yaşlarım omzunu ıslatıyordu. Bende bir ıslaklık hissettim. O ağlıyor muydu. Cevap verdim dayanamayıp:

+Unutamam ki.

Umarım beklediğinize değmiştir. Votelemeyi unutmayınn!!!! Ve bölüm hakkındaki yorumlarınızı da bekliyorumm...

OUR LOVE STORY // Lovato&KnightHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin