Gergin bir şekilde bacağımı sallamaya devam ediyorum. Neden bu kadar geriliyorum? Buraya geldiğimden beri ilk kez tanıdığım insanlar ile zaman geçirebileceğim. Kendi evimden bir parçaya kavuşacağım.
Ama yine de, Arzu'dan haberi aldığım saatten beri bir yanım hep isteksiz, karışık. Bütün gün işlerime konsantre olamamamın sebebi de dostlarımın yanıma gelecek olması mı?
Köyün girişindeki açıklıkta arabamı kenara çekmiş bir şekilde bunları düşünürken, ne kadar kalacaklarını sormadığım için pişman oluyorum. Ama hepsinin işi gücü var, ne kadar kalabilirler ki? En fazla 2-3 gün.
Pelin'in kırmızı arabası görüş alanıma girdiği zaman, arabamdan iniyorum. Beni gördüğünü belli eden kısa bir korna sesi duyuluyor ve yanıma geldikleri zaman araba duruyor. İlk inen, Ozan oluyor.
"Prenseeees!"
Gülümseyerek, açtığı kollarının arasına giriyorum.
Arzu da arabadan iniyor.
"Ya Ozan, ben de sarılacağım!" diyerek Ozan'ı hafifçe kenarıya ittiriyor ve sıkıca bana sarılıyor.
Endişelerimin ne kadar gereksiz ve saçma olduğunu, dostlarıma sarıldığım zaman anlıyorum. Onlara ihtiyacım var, hiç olmadığım kadar hem de.
"Tenin ne güzel bronzlaşmış öyle!" diyor şoför koltuğundan inen Pelin. Arabanın etrafından dolanıyorum ve ortada buluşuyoruz.
"Pelinim! Hoşgeldin!"
Beni sıkıca sarıyor ve birkaç dakika bırakmıyor. En sonunda ayrılıyoruz ve havanın sıcaklığından şikayet eder gibi ensesindeki saçları havalandırıyor.
Ozan, güneş gözlüklerini çıkarırken etrafı süzüyor.
"Sen harbiden de burada mı yaşıyorsun şimdi?"
Başımı sağa yatırıyorum.
"Eh, alışmaya çalışıyorum."
Dudaklarını büzüyor.
"İlginç.." diyor, kelimeyi olabildiğince uzatarak.
Bozulmamaya çalışıyorum.
"Eh, hadi burada böyle beklemeyelim. Yorulmuşsunuzdur."
"Çok yorulduk valla, bayağı da uzaktaymış burası ne böyle kızım.. " diye onaylıyor beni Arzu."Hadi o zaman arabayla beni takip edin, Hatice Abla size enfes yemekler hazırlamıştır şimdi.."
Pelin kendi arabasına geçiyor. Yol boyunca Pelin'in arabasından sıkıldığını belli eden Ozan ve Arzu benimle geliyor.
İki araba birlikte evin yolunu tutuyoruz. Hava kararmaya başlıyor.
"Çok hayırsız çıktın Selin Hanım.. Buraya geldiğinden beri ne arıyorsun, ne soruyorsun.." diye sitem ediyor Ozan baş başa kaldığımızda.
Direksiyonu eve çıkan yola doğru kırarken, omuz silkiyorum.
"Yapma Ozan. Burayı görmüyor musun, adapte olmak yeterince zor oluyor zaten.. Bir de sizinle konuşursam hepten kaçıp yanınıza gelirdim."
"Ee fena mı olurdu? Ait olduğun yerde olurdun."
"Babama kendimi ispat etmem gerek. Benim sorumsuz ve beceriksiz olduğumu düşünüyor.. Fabrika bitene kadar burada kalmam gerek."
Başını hafifçe sallıyor, camdan dışarısını inceliyor. Arzu, dirseklerini koltuklarımıza yaslayarak kafasını öne uzatıyor.
"Ee var mı burada birileri? Bir köy delikanlısı falan?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece'nin Mavisi
General FictionSelin Yılmaz üniversiteden mezun olduğunda, hayatında çok büyük bir değişiklik yaratacak haberi babasından öğrenir. Yıllarca el bebek gül bebek büyümüş, ne istese elde etmiş olan bu genç kız; evinden uzakta bir kasabaya yerleşmek zorunda kalır. Al...