Bölüm 10 - Kontrolü Kaybetme

19.6K 1.1K 172
                                    

Herhangi bir tepki vermem için sessizce bekliyor. Bense ne yapacağımı bilmiyorum.
Tokat atıp sarılmak arasında garip bir gelgit yaşıyorum. Gözlerimi kırpıştırıyorum.
"Ninoyla mı öpüştün?" diye soruyorum, zaten daha önceden net bir şekilde belirtmesine rağmen.
Hafifçe çenesini sıvazlıyor.
"Böyle söyleyince de olmadı ya.."
Kaşlarımı çatıp yaşananları idrak etmeye çalışıyorum.
"Durum şöyle. Sana söylediğim şey hakkında konuşmak için Nino'nun yanına gittim. Ben neler olduğunu anlayamadan kız dudağıma yapıştı. Evet, aptalca gelecek biliyorum.. ama bir an gerçekten de onu sen sandım. "
"Onu, ben sandın?"
Nino gibi bir kızı ben sanmasını bir kenara bırakırsak, az önce öpmeye yeltendiğim dudaklarına onun dudaklarının değmesi fikri içimi ürpertiyor.
Neden hala oturduğumu bilmediğim kucağından hızla kalkıyorum.
"Ben.. Bana bir dakika ver.."
Arkamı ona dönüp yüzümü avuçlarımın içine gömüyorum. Derin bir nefes alıyor.
"Gitmemi istersen.." diyor birkaç saniyenin ardından.
Dudağımı dişliyorum.
Sonra yüzümü dönmeden, duruşumu dikleştiriyorum.
"Lütfen."
Yerinden yavaşça kalkıyor ve kapıya yöneliyor. Dışarı çıkmadan önce duraksıyor ve yanıma geliyor.
"Sadece sen sandığım için beni öpmesine izin verdiğimi unutma, olur mu?"
Bakışlarımı yukarı kaldırıp gözlerine bakamadığımı fark edince göğsüne indiriyorum.
"Bunu düşünmem gerek Cemil."
"Pekala, düşün. Ama unutma."
Hafifçe başımı sallıyorum. Evden çıkıyor.
Neden mutluluğa bir adım kalmışken her şey yeniden arap saçına dönmek zorunda?
Karmaşık ruh halim yerini öfkeye bırakıyor. Cemil'in yarım bıraktığı ve artık buz gibi olan kahveyi fondipliyorum. 
Sonra aynı öfkeli ruh hali ile kendimi muhtemelen sabaha kadar hiç uyuyamayacağım yatağıma atıyorum.

*

Kapalı gözlerimi delmeye niyeti olan güneş ışığı odamı doldururken gözlerimi açıyorum.
Horozun normalinden daha daha fazla gürültüye sebep olması, zaten bozuk olan sinirlerimi alt üst ediyor.
Dişlerimi sıkıyorum ve pencereye kadar sinirle yürüyorum.
Kovalamak hatta tüm öfkemi ondan çıkarmak için horozu ararken çimenlerin üstünde inip kalkan bembeyaz bir şey dikkatimi çekiyor.
Kaşlarım çatılıyor ve hızla kendimi evden atıyorum.
Bahçenin kapısını açarken karşı bahçede yerde yatan şeyin kaz olduğunu fark ediyorum.
Koşar adım yanına gidiyorum, yere yığılan kazın başında yere çöküyorum.
"Hiii!"
Can çekişiyor. Gözleri yavaşça kapanıp açılıyor.
Ve ben birden bire ağlamaya başlıyorum. Elimi ürkekçe tüylerinin üzerinde gezdiriyorum ve kalkıp inen göğsü duruyor.
"Hayır ya.."
Gözyaşlarım hızlanmaya başlıyor. Bacaklarımı kendime doğru çekiyorum.
"Sen de mi gidiyorsun beni bırakıp?"
Bu sırada daha önce aradığım horoz, kazın başına geliyor ve gagasını hafifçe ona dokunduruyor.
"Sizin kavgalarınız öldürdü onu. Mutlu oldun mu?!"
Şuan biri beni görse, deli olduğumu düşüp kliniğe kapatabilir. Fakat yine de ben bir yandan ağlamaya bir yandan da horozu suçlamaya devam ediyorum.
"Selin.."
Bana seslendiği zaman kafamı kaldırma zahmetine girmiyorum. Yerde cansız bir şekilde yatan kazı izlemekle meşgul oluyorum.
Beni günlerce uykusuz bırakan, öfkeyle yatağımdan kaldıran varlığın ölümü bende neden bu etkiyi yaratıyor hiçbir fikrim yok üstelik.
"Neden öldü ki?"
Gelip yanıma oturuyor.
"Hastalanmıştır. Yaşı da vardı."
Burnumu çekiyorum ve saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıyorum.
"Kederden öldü. Horoz ile sürekli kavga etmesi onu yıprattı."
Sessiz kalıyor.
"Kavga ediyordu evet. Ama horozun ondan başka kimsesi de yoktu. Bak hâlâ burada bekliyor." 
Kendi kendine gezinen horoza sert bir bakış atıyorum.
"Saçmalık" diyorum boğuk sesimle. "Birazdan döner kümesine."
Sonra bakışlarımı yerdeki cansız kaza indiriyorum.
"Olan kazın canına oldu."
Cemil eğilip saçıma öpücük konduruyor. Aniden geriliyorum.
"Üzme canını" diyor sakince.
Alt dudağımı kemiriyorum. Evin önüne bir araba yaklaşıyor, ayağa kalkıyoruz. 
Arabadan inen babamı ve diğerlerini görünce elimle hızla yüzümü siliyorum ve yanlarına gidiyorum.
Bizi karşı bahçeden çıkarken görünce biraz duraksıyorlar. 
"Selin, kızım sen ağladın mı?"
"Burada bir kaz vardı da.. Öldü."
Babam dudak büzüyor ve kollarını sıkıca bana sarıyor.
"Ah benim pamuk kalpli kızım.. Üzülme sen, doğanın kanunu bu.."
İyice babama sokuluyorum. Sanki beni burada olan tüm saçmalık ve karmaşalardan kurtaracakmış gibi geliyor.
"Hoşgeldin bu arada babacığım..Seni çok özledim."
Sırtımı sıvazlıyor.
"Ben de prensesimi özledim."
Dakikalar sonra ayrılıyoruz ve diğerleriyle de kısaca selamlaşıyorum.
"Cemil, kocaman adam olmuşsun yahu!"
Cemil gülümsüyor ve babamla tokalaşıp sarılıyor. Onları gözümü kırpmadan izlediğimi fark edince kendime geliyorum.
Ayşe hep birlikte kahvaltı yapmaktan bahsedince babam kibarca,
"Benim bir fabrikaya uğramam gerek. Yeni ortakla görüşmem gerek o yüzden kusuruma bakmayın."
"Bekle baba ben de hazırlanıp senle geleyim.." derken çoktan eve doğru yol alıyorum.
"E gerek yok kızım sen kahvaltını yap."
"Orada bir şeyler atıştırırım ben. Bekle geliyorum."
Hızla merdivenleri çıkıyorum ve eve giriyorum.

Gece'nin MavisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin