Bölüm 19 - Bir Vurgun Bu Sevda

15.9K 1K 247
                                    

Bana bir sürü soru geliyor karakterlerin kim olduğu hakkında.. Bu yüzden kafamdaki Gece'nin Mavisi kastını kolaj yaparak medyaya ekledim.
İyi okumalar!

Her adımımda ayaklarım kara gömülüyor ve ben güç bela ilerlemeye devam ediyorum. İnsanların arasından sıyrılıp kendime daha ücra bir yer buluyorum ve en az benim kadar soğuk siyah bir taşa oturuyorum. Yanımda taşıdığım kayak malzemeleri de bir kenara bırakıyorum. Sözde kayak yaparak kafamı dağıtmak istesem de buna halimin olmadığını anlamam pek uzun sürmüyor.
Aklıma sürekli Ayşe'nin söz ettiği mektup meselesi takılıyor. Bana yalan söylemeyeceğini biliyorum... Ama ortada bir mektubun olması bana saçma geliyor. Hem, öyle olsa Cemil bana bunu söylemez miydi?
Düşüncelerim, hemen ilerde insan içine karışan Cemil'i görmemle dağılıyor. Yerimden doğruluyorum ve onun beni fark edip yanıma gelmesini bekliyorum. Nitekim, Cemil beni görüyor. Fakat yanıma gelmek gibi bir hamlede bulunmuyor.
Bunun dün gece havuzda yaşadıklarımız için olduğunu biliyorum. Ama neden yaptığımı anlaması gerekiyordu. O da bana zamanında aynı öyle davranmıştı.
Beni görmezlikten gelmesi sinirlerimi bozuyor. Bu yüzden hemen yanımda duran malzemeleri kapıp insanların kayak yaptığı yere doğru yavaşla ilerliyorum. Yanında oldukça güzel olan bir kız ile konuşuyor, onları görmezden gelerek arkalarında kendi hazırlığıma devam ediyorum.
"O halde sen bana öğretebilirsin?" diyor kız sırıtarak.
Aksi tavırlarla kafamdaki bereyi çekiştirip düzeltiyorum.
Onlar benim aksime daha hızlı davranıyorlar. Cemil – özellikle mi yapıyor bilmiyorum – kıza temas ederek nasıl durması gerektiğinden bahsediyor.
"Dizlerini biraz daha kır, Sude."
Hızlı kazanova Cemil, bu Sude denen kız ile nerde tanıştı ve ona neden kayak yapmasını öğretiyor inanın benim de hiçbir fikrim yok.
"Böyle mi kıracağım?"
Amacının kayak yapmak değil de Cemil'e kur yapmak olduğunu anladığım zaman kendi kendime sinirle söyleniyorum.
"Şimdi ben senin dizlerini bir kıracağım."
Bunu kısık sesle söylesem de Cemil'in bakışları birkaç saniye bana takılıyor. Duyup duymadığını bilmiyorum. Umarım duymamıştır.
Yanıma orta yaşlı bir kadın geliyor. Bir şey yapmadan orada öylece dikildiğimi fark etmiş olacak ki;
"Hanımefendi, kayak yapmayı bilmiyorsanız burada hocalarımız var," diyor.
Cemil ve yanındaki Sude isimli kız bize bakıyor.
Omuz silkiyorum.
"Gerek yok, biliyorum ben."
Ses tonumun sertliğinden çekinen kadın yanımdan ayrılıyor. Israrla oyalanıyorum ki, karşımdaki sinir bozucu manzarayı izleyebileyim.
Sude ellerini Cemil'in kollarına koyuyor.
"Düşeceğim galiba ahahahah!"
Sonra ellerini onun kollarından indirip.... elini tutuyor?
Daha fazla bu saçmalığa katlanamayacağımı anladığım zaman yanlarından hızla kayıp geçiyorum. Aklıma aniden gelen ve kesinlikle ruh hastası insanlarının düşünebileceği türden fikirle bilerek dengemi kaybediyorum ve yuvarlanarak oldukça uzak bir yere savruluyorum.
Bu gerçekten canımı yakmama sebep oluyor. Kaval kemiğimde hissettiğim acı ile irkilip kafamı kar yığınından kaldırıyorum.
"Salaksın Selin.."
Kayak malzemelerini oturduğum yerden sinirle etrafa fırlatıyorum. Cemil'in aniden yanıma gelmesiyle can acım şaşkınlığa dönüşüyor.
"Kayak yapmayı bilmiyorsan yapma, kendini öldürebilirsin bile biliyorsun değil mi?"
Gözlerimi hızla kırpıştırıyorum ve eğilip bacağımı tutuyor.
"Sakatlandın mı yoksa?"
"Acıyor biraz.."
Şaşılacak şekilde uysal davranışım karşısında o da şaşırıyor.
"Bilmiyorsan neden kayak yapıyorsun?"
"Ya biliyorum! Sadece ayağım bir yere falan takıldı herhalde.. ben de anlamadım.."
Parmaklarını bastırdığı yer feci şekilde acıyor ve irkiliyorum. O da çekinerek elini geri çekiyor. Canımı yakmaktan korktuğunu görebiliyorum.
Sonra kafamı çeviriyorum. Bizden oldukça uzakta olan Sude, ellerini göğsünde birleştirmiş ve kaşlarını çatarak bize bakıyor.
Anında yüzüm düşüyor.
"Sen istersen öğrencinin yanına git.. Baksana, seni bekliyor."
Yerinden doğruluyor.
"Yürüyebilirsin herhalde," diyor ciddi bir şekilde.
Dişlerimi sıkıyorum. Tam gitmek üzereyken,
"Yürüyemezsem ne olacak, burada böylece kalırım elbet biri bana yardım eder.. Ölmem sonuçta.."
Duraksıyor, derin bir iç çekiyor.
Tekrar yanıma gelip beni tek hamle ile kucağına alınca afallıyorum.
"Of, yavaş be!"
Tek elimle bacağıma uzanırken diğer elimi düşmemek için onun omzuna koyuyorum. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum. Ama Cemil ilerleyip Sude'nin yanından geçerken onun omzunun üzerinden Sude'ye gıcık bir gülümseme gönderiyorum.
Giderek gözden kaybolduğu sırada Cemil'e bakıyorum. Oldukça ciddi duruyor. Belli ki hala bana kızgın... Sessizce onu izlemeye devam ediyorum. Bakışlarım sakallarından kayıp boynuna kadar iniyor.
"Neden beni kucağında taşıyorsun?"
"Çünkü yine sakarlık yapıp kendini sakatladın."
Elimi yavaşça indirip onun göğsünde sabitliyorum. Dışarıdan bizi izleyen birisi benim ona kur yaptığımı düşünebilir. Ama benim sadece kafam karışık.
Elim onun kalbinin hemen üzerine geldiğinde nefes alışı ağırlaşıyor.
"Dün olanlar yüzünden bana kızgınsın,"
Duruyor.
Keskin bakışlarını bende sabitliyor.
"Dün olanlar? Ben bir şey hatırlamıyorum."
Gülümsüyorum. Onun böyle geçiştirerek, hiçbir şey olmamış gibi yapmasına izin vermeyeceğimi bilecek kadar beni tanıyor olmalı..
"He aklım o kadar başımdan gitti diyorsun!" Ona inat bir kahkaha atıyorum. "Beni öpmeye bu kadar meraklı olduğunu bilmiyordum."
Onu sinirlendirmeyi başarıyorum. Alt dudağını ısırıyor, bir an için o harekete kapılıp tartıştığımız konuyu unutuyorum.
"Bir düşünelim Selin.. Kafam gerçekten iyi ve güzel bir kadın beni öpmek istediğini söylüyor. Sanırım herkeste aynı işlerdi durum.."
Şok içerisinde ona bakıyorum. Dudağının kenarı yukarı kıvrılıyor. Onu ittirircesine kucağından iniyorum.
"Sen ne ara böyle bir adam oldun?!"
"Bak demek ki kendin yürüyebilirmişsin.."
Benimle böyle umursamaz konuşması canımı yakıyor.
"Ama ben anlamalıydım... Evli olmasına rağmen başka kadınlara kur yapan bir adamdan bahsediyoruz! Her şeyi yapabilir!"
"Sude'den mi bahsediyorsun? Sude benim üniversiteden arkadaşım, tesadüfen burada karşılaştık.. Ve kur yaptığım falan yok benim kimseye, o işlerden en iyi sen anlarsın!"
Sinirle dişlerimi sıkıyorum.
Yolumdan çekilmesi için onu ittirmeye çalıştığım sırada ayağım kayıyor. Ben ne olduğunu anlayamadan Cemil beni tutuyor ve birlikte karlardan aşağıya yuvarlanıyoruz. Üzerimde onun ağırlığını hissettiğim sırada duruyoruz. Soğuk havayı içime çekerken ciğerlerim yanıyor.
Tüm ağırlığı benim üzerimde olduğu için de nefes almakta güçlük çekiyorum. İkimiz de düşüşün etkisi ile afallıyoruz.
Bacağım bir darbe daha aldığı için sızlıyor. Nefesi nemli dudaklarıma yapışıyor. Gözleri, onu ilk gördüğüm andaki buz maviliğine bürünüyor. Üzerindeki kar taneleri açıkta kalan boynuma düşüyor ve düştüğü gibi vücudumun sıcaklığıyla eriyor. Arkasındaki gökyüzü ile bütünleşiyor.
Gözleri, gökyüzünü bile kıskandıracak güzellikteyken..
Boynundan sarkan kolye bana değiyor. O an, onun "o" kolye olduğunu anlıyorum. Bakışları yakalanmış bir çocuk edasıyla sertleşiyor.
Parmaklarımı uzatıp, kolyenin hilaline dokunuyorum. Hareket etmiyor. Bakışlarımı parmaklarımın ucundaki kolyede gezdiriyorum.
"Önemsiyorsun."
Derin nefesler alıp verdiğinde, kolyesini tuttuğum için geriye kaçamıyor. Yeniden gözlerine bakıyorum.
"O halde neden bu öfke?"
Sanki ciddi olup olmadığımı anlamak için bana bakıyor. Her şey olduğundan daha mantıksız gelmeye başlıyor. Dün gece beni öpüş şekli, Ayşe'nin bahsettiği mektup ve kolyeyi hala yanında taşıyor olması..
Ayşe ile konuşmamızdan bahsetmek için ağzımı açtığım anda,
"Oo çifte kumrular!" diyor birisi.
Anında toparlanıyoruz. Nagihan Hanım, kafasındaki kar gözlüğünü düzeltirken bize gülümsüyor.
Cemil üzerimden kalkıyor, ben de güçlükle yerimden doğruluyorum.
"Sağlığının düzelmesine sevindim Selinciğim, şimdi daha iyisin gördüğüm kadarıyla.."
Neden bahsettiğine anlam veremiyorum.
"Dün kendini iyi hissetmediğin için yemekten erken ayrıldın ya, Nagihan Hanım ondan bahsediyor.."
Neyse ki Cemil durumu toparlıyor.
"He evet, kusura bakmayın size de çok ayıp oldu. Bir anda öyle kötü hissettim işte.."
Gülümsemesi genişliyor.
"Önemli değil canım, belki güzel haberler alırız fena mı olur?"
Cemil gürültüyle boğazını temizliyor, ben de zoraki bir şekilde gülümsüyorum.
Nagihan Hanım bize gülümseyerek bakıp gözlerini deviriyor.
"Ben bugün dönüyorum, imzaları ben dönmeden atalım.."
İşte bu haber beni gerçekten mutlu ediyor. Sonunda saçma numaramızın güzel bir sonuç vermesine seviniyorum.
"Asistanım sizin asistanınızla birlikte gerekli işlemleri ayarlar, bugün de imzaları atarız hayırlısıyla.."
"Kararınızın olumlu olması bizi çok memnun etti, hayırlısı olsun."
Yeniden kayak pozisyonuna geçiyor.
"Sonra görüşürüz, çifte kumrular!" diyerek yanımızdan ayrılıyor. Orta yaşlı birine göre oldukça enerjik oluşu gözümden kaçmıyor.
O yanımızdan gidince yeniden Cemil'e dönüyorum.
"Şu imzaları atalım da, gidelim buradan."
Ciddi tavrına anında geri dönüyor.
"Merak etme, çok basit bir işlem. Kağıdı nikah defteri gibi düşün istersen.."
Kaşlarını çatıyor.
Acıyan bacağıma rağmen yavaş yavaş yürümeye başlıyorum.
"Selin!"
Hızla arkamı dönüyorum.
"Ne var?!"
Eğilip, yere düştüğünü henüz fark ettiğim beremi eline alıyor. Berenin üzerindeki karları eli ile savuşturuyor. Sonra aynı yavaşlıkla yanıma gelip bereyi yeniden başıma geçiriyor. Önüme gelen saçlarımı yavaşça düzeltirken neden herhangi bir tepkide bulunmadığımı düşünüyorum. Saçlarımı düzeltirken çelik gibi soğuk olan eli yanağıma değiyor. İrkiliyorum.
Kardan ıslanan kirpiklerini kaldırıp, beni havadan daha soğuk mavilerle buluşturuyor.
"Bazen önemsemek yetmiyor."

Gece'nin MavisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin