*Gelecek Bölümden*

9.3K 825 263
                                    

  İnsanlar içinde daha fazla duramayacağımı fark ettiğimde kendimi adeta mutfağa kapatıyorum.
Gelip giden insanlar, hep aynı taziyeler, "Ölümlü dünya.." ile başlayan acılı tiratlar.. Bunların hepsine olan tahammülünü zaten küçük yaşta kaybetmiş biri olarak, aynı tiyatronun sürekli oynamasına katlanamıyorum.
Keşke biraz hava almak için dışarı çıkan Mert ve Arzu'ya katılsaydım diye düşünüyorum. Fakat bir yandan da burada olup yardımcı olmaya çalışmak, en azından varlığımla Cemil'in ailesini yalnız bırakmadığım düşüncesi beni rahatlatıyor. Cemil'in ailesinden kastım, Ayşe ve Cemil.
Onlar dışında burada pek de hoş karşılandığım söylenemez doğrusu.
Nerdeyse soğuyan börekleri tepsiden çıkarmaya çalışırken mutfağın kapısı açılıyor. Cemil, beni mutfakta görünce biraz afallasa da içeri girip kapıyı arkasından kapatıyor.
"Yine eve doluştular, he.." diye mırıldanırken mutfağın tezgahına yaslanıyor.
"En azından annene destek oluyorlar."
Başını sallıyor.
İçinin nasıl sıkıldığını, canının nasıl yandığını anlatmasına gerek yok. Ben, o başını eğerken dudaklarını büzüşünden, bir an olsun rahatlamayan yüz ifadesinden onun içini görebiliyorum.
Sonra konuyu değiştirmek için birkaç parça börek koyduğum tabağı tezgahta hafifçe ona doğru uzatıyorum.
"Senin için yaptım."
Kafasını fazla kaldırmadan beni süzüyor.
"Adam akıllı bir şey yemiyorsun. Hem, senin en sevdiğinden yaptım bak. Patatesli."
"Canım yemek istemiyor."
Derin bir nefes alıp biraz ona doğru yaklaşıyorum. Çatala batırdığım bir parça böreği ona uzatıyorum.
"Bunu yiyene kadar durmayacağım."
Yemek yemek istemeyen küçük bir çocuk gibi başını iki yana sallıyor. Tebessüm ediyorum.
"Yiyeceksin dedim sana."
"İstemiyorum Selin."
Onun bu çocuksu inadı karşısında ben de çocuklaşıyorum.
"Yemezsen valla konuşmam bak seninle bir daha."
Dikkatle bana bakıyor, sonra omuzlarını pes etmiş bir şekilde indirip ona uzattığım böreği yiyor.
Sonunda biraz da olsa onu da gülümsetmeyi başarıyorum.
"Hmmm.. Güzel olmuş. Sen hep yapsana bundan."
"Hep yaparsam, böyle gülümseyecek misin?"
Yavaşça çiğnediği böreği yutuyor, bakışları yeniden aşağı iniyor.
"Dün gece.." dediğim anda kafasını kaldırıyor. Keskin bakışları beni delip geçecek sanıyorum.
Soluk kesici derecede mükemmelleşen bakışlarına rağmen konuşmaya devam ediyorum.
"Dün gece, her şeye rağmen.. Bana sığındın."
"Ben hep sana sığınıyorum Selin."
Başımı hafifçe salladığım zaman gözlerimin dolmasına engel olamıyorum.
"Biliyorum."
Sonra uzanıp tezgahın üzerindeki eline dokunuyorum.
"Başımızdan onca şey geçti. Ve biz aslında ne olduğumuzu unuttuk.."
Dikkatle beni dinlemeye devam ediyor.
"Biz, her şeyden önce sokakta misket oynarken tartışan çocuklarız. Sürekli didişip duran, ama beş dakika bile ayrı duramayan."
Elini tuttuğum elimi, parmaklarıyla okşuyor.
"Neler yaşarsak yaşalım, iki dostuz seninle. Birbirinin en derin acısını bilen, yeri gelince kendi o acıyı deşse bile, herkese karşı koruyan.."
Uzanıp parmaklarını yanağımda gezdiriyor.
"Hayat, bir şekilde bizden sanki bir şeylerin öcünü alıyor," diyor boğuk sesiyle.
"Evet.. Belki yarın, öbür gün ya da başka bir gün.. Mutlaka yine bir şeyler ile sınanacağız. Ama dün geceki adam, tüm hatalarından arınmış Cemil'di. Benim arkadaşım, dostum, sevdiğim.." derken giderek sesimi kaybediyorum.
"Acıyı paylaşmayacaksak, Selin ve Cemil olmamızın ne anlamı var?"
Kollarını bana doluyor ve beni kendine bastırıyor. Nerede olduğumuzu unutup başımı göğsüne yaslıyorum.
Dudaklarını saçlarıma gömerken, saç tellerimin sakallarına sürtündüğünü hissediyorum. Kollarımı beline sarıyorum ve beni daha çok sarmalıyor.
Sanki daha önce hiç sarılmamışız sarılıyor. Kollarını serbest bıraksa, kaçacakmışım gibi sarılıyor. Bana sarılıyor.
Benim için kısacık ama normale göre uzun sayılabilecek bir sürede sarılmaya devam ediyoruz. Sonra nerede olduğumuzu tekrar düşünüp kolları arasından çıkıyorum.
"Ye," diyorum yeniden tabağı uzatıp.
Gülümsemesine içtenlikle karşılık veriyorum. Ve onu arkamda bırakıp mutfaktan çıkıyorum.
Nino bir köşede bakışlarını bana dikmiş bir şekilde oturuyor. Olabildiğince dikkat çekmeden gidip Ayşe'nin yanına oturuyorum.
Cenaze evlerinin klasik sohbetleri dönerken Ayşe başını benim omzuma yaslıyor.
Konu nasıl oluyorsa, başkalarının hayatlarına bağlanıyor. Hatice Abla pek de oralı olmasa da diğer misafirler nerdeyse dedikodu sayılacak muhabbet faslına geçiyorlar.
Cemil'in kuzeni Kerem'in eşi Seren, bahçeden içeri girince yanımıza oturuyor. Onu tanımamın üzerinden çok az zaman geçse de, iyi anlaşıyoruz. Hatta onun varlığından minnettar bile sayılabilirim.
Nino'nun bakışlarında başka bir şey yakalıyorum. Sanki her an kalkıp benim üzerime atlayacakmış gibi bakıyor. Acaba bizi mi duydu diye merak ediyorum.
"...İşte Şenay da çocuğun velayetleri almış.."
Tanımadığım kadın, yine tanımadığım biri hakkında konuşuyor. Aslında Nino sohbete katılana kadar oralı olmuyorum bile..
"Neden ayrılmışlardı ki onlar Emine Abla?" diye soruyor.
Kaşlarımı çatıyorum. Ayşe, Nino'ya sinir olduğunu belli eden derin bir nefes alıp veriyor. Böyle bir zamanda onun da dedikodu yapışına alınıyor olmalı ki sonuna kadar haklı.
"Kocası içkiciydi, yani benden duymuş olmayın ama kumar falan da oynuyormuş.."
Sıkılarak gözlerimi deviriyorum.
"Belli olmaz, belki kocası aldatmıştır bile onu.."
Kafamı kaldırıp aniden ona bakıyorum. Gözlerini meydan okurcasına bana dikiyor.
Başımı hafifçe olumsuz anlamda sallıyorum. Tek kaşını kaldırıyor.
"Gerçi sen daha iyi anlarsın Selin bu işlerden.. Ne dersin, kocası kendine metres tutmuş mudur?"
Ortam aniden geriliyor. Herkesin kafası karışıyor.
"Nino-" diye sessizce uyarıyorum onu.
Yüzleşme olacaksa bile burası yeri değil, zamanı değil.
"O ne demek kızım öyle?" diye soruyor Nino'nun annesi.
Nino gülümsüyor, etrafına bakıyor.
Bir an için rahatlıyorum.
"Şey ya.. Selin, Cemil'in metresi olur da.."
Gözlerimi sıkıca kapatıyorum. Ortamda ölüm sessizliği yaşanıyor.

Yeni bölüm, yakın zamanda sizlerle olacak. Oylar ve yorumlara göre de süreç hızlanabilir ;)

Gece'nin MavisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin