Baş parmağımı telefon ekranında yavaşça kaydırıyorum. O uyurken çektiğim fotoğraflara bakarken, içimde patlamaya hazır çığlıklarım büyüyor. Dudaklarımı birbirine bastırıyorum ve kirpiklerimin ıslanması kaçınılmaz oluyor.
İfadesiz bir şekilde uyurken, burnumu onun muazzam çenesine dayadığım fotoğrafa uzun süre bakıyorum. Sadece o anı dondurmak ve sonsuza kadar bu fotoğrafın içinde hapsolmak isterdim. Ayşe'nin beni zorlayarak, Mehmet'lerin evindeki yemeğe götürmesini değil..
Biri hafifçe kapıma vuruyor, kendime gelip telefonun kilidini kapatıyorum.
"Selin, hazırlandın mı?"
Gözlerimi kırpıştırıyorum ve Ayşe eve girdiği zaman yerimden kalkıyorum.
"Evet, hazırım."
Telefonu, kot pantolonumun arka cebine koyuyorum. Ayşe beni süzüyor.
"Yemeğe gelmen iyi olur. İki günden beri nerdeyse kimseyke konuşmuyorsun, bu böyle olmaz.."
"Yine de herkesin beni orada görmeyi beklediğini düşünmüyorum."
Aynanın önüne geçip kendimi kontrol ediyorum.
"Böyle düşünme. Annem ikinize de bir söz gelmesin diye öyle davrandı. O da senin bu kapanmışlığına üzülüyor. Hem.. Mehmet kaç kere senin de gelmende ısrar etti, sayısını hatırlamıyorum."
Derin bir iç çekiyorum.
Ona Cemil'in nerede olduğunu sormak istiyorum. Ama elbette ki bunu yapmıyorum.
Sanki iç sesime kulak kabartmış gibi soruma yanıt veriyor:
"Bizimkiler gitti bile. Ben de seni almadan gitmem."
"Tamam dedim ya Ayşe. Geliyorum işte."
Kapıyı açıp önce onun çıkması için ona yol veriyorum. Ayşe'den sonra son kez evimde göz gezdirip kapıyı arkamdan kapatıyorum.Onların evine giderken adımlarım geri geri gitmek için beynime yalvarıyor. Nasıl davranacağımı, bana atılan manalı bakışların altından kalkıp kalkamayacağımı bilmiyorum. İki gündür karşı karşıya gelmemek için büyük çabalar sarf ettiğim Cemil'i görünce ne yapacağım ise başlı başına bir endişe kaynağı..
Nitekim korktuğum başıma geliyor. Mehmet'lerin bahçesine adım attığımız zaman ilk karşılaştığım, onun garip bir şekilde yorgun duran ama nefes kesiciliğinden asla ödün vermeyen gözleri oluyor.
Bakışlarımı anında kaçırıyorum.
Hatice Abla, oğlunun peşinde fazla dolanmadığımdan dolayı memnun olmuş olacak ki, beni büyük bir sıcakkanlılıkla karşılıyor.
Ben henüz ne yapacağıma karar verememiş bir şekilde ayakta dikilmeye devam ederken Mehmet elinde bir maşa ile evlerinden çıkıyor.
"Selin? Geldin demek."
Yüzüne geniş bir gülümseme yayılıyor. Kabalık etmemek için sahte bir gülümseme takınıyorum.
Elinde tuttuğu maşaya bakıyorum ve bahçenin öteki köşesindeki mangalı fark ediyorum.
"Mangal mı yapacaksın?"
"Evet.. Sevmez misin yoksa?"
Omuz silkiyorum.
"Bana fark etmez."
Halbuki o mangalın yanında büyük bir şişe rakı açılır, deme isteğimi içime bastırıyorum tabii ki.
"O zaman hadi gel bana yardım et."
Başımla onu onaylıyorum. Peşine takılıp bahçenin diğer köşesine gitmeden önce onun bakışlarını üzerimde hissediyorum. Ayaklarım birbirine dolanıyor ama sakinleşiyorum.
Ben Mehmet'in yanındaki sandalyeye oturup yerimi aldığım zaman o da etleri mangala özenle dizmeye başlıyor.
"Ne yalan söyleyeyim.. Gelmezsin sandım. İki gündür yüzünü gören cennetlik."
"İşler biraz yoğun bu sıralar. Geç saatlere kadar çalışmak zorunda kalıyorum."
Kafasını hafifçe yana yatırıyor.
"İç mimar olduğun kadar da o fabrikanın ortağısın. Kendine bu kadar yüklenme."
"Çalışmak kafa dağıtıyor. Ben halimden memnunum."
Etleri pişmeleri için bıraktıktan sonra bakışlarını bana çeviriyor.
"Ama kendini özletiyorsun.."
Ne diyeceğimi bilemez bir şekilde ona bakıyorum. Mehmet sanki bir mesaj veriyor ya da geçmişi hatırlatıyormuş gibi bakışlarını dudaklarımda sabitliyor. Daralıyorum.
Bu sırada büyük bir şangırtı ile kendimize geliyoruz.
"Sana bir şey oldu mu?"
Şangırtının ve Nino'nun sesinin geldiği yöne döndüğüm anda yere dağılan bardak parçalarını fark ediyorum.
"Yok, hayır. İyiyim ben. Yanlışlıkla çarptım."
Cemil yumruğunu sıkıp gevşetmeye başlıyor. Neyi olduğunu bilmiyorum ama onda ters giden bir şeyler var. Ve şuan benim ona baktığımı bilmesine rağmen dönüp bana bakmadığına eminim.
"Dikkatsiz," diyor Mehmet dişlerinin arasından ve işine odaklanıyor.
Hayretle Mehmet'e bakıyorum.
"Cemil ile bir sorunun mu var?" diye fısıldıyorum hafifçe ona eğilip.
"Yaptığı once şeyden sonra mı? Tabii ki."
Saçlarımın uçları ile oynamaya başlıyorum. Mehmet'e karşı Cemil'i savunmak gibi çılgınca bir isteğe kapılıyorum. Ama her şey gibi, bunu da dizginlemeyi başarıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece'nin Mavisi
Narrativa generaleSelin Yılmaz üniversiteden mezun olduğunda, hayatında çok büyük bir değişiklik yaratacak haberi babasından öğrenir. Yıllarca el bebek gül bebek büyümüş, ne istese elde etmiş olan bu genç kız; evinden uzakta bir kasabaya yerleşmek zorunda kalır. Al...