Bölüm 20 - Bir Dakika

16.8K 1.1K 211
                                    

CEMİL

Mert kolumdan tutup beni zorla buraya buluşmak için getirdiğinde, Arzu ile buluşturacağı aklıma gelmemişti. Şimdi de Arzu karşımda gergin tavırlarla oturuyor ve ben onunla konuşmak yerine sabah Nino'nun verdiği habere endişelenmeye devam ediyorum.
"Selin burada sizinle oturduğumu görse, beni öldürür.."
Rahat olmadığımı belli eden tavırlarla arkamdaki sandalyeye yaslanıyorum.
"Ama buradasın. Mert beni seninle buluşmak için getirdi," diyorum.
Sonra Mert'e dönüyorum.
"Neden?"
Arzu, çoktan tahammülünü aşan duruma karşı elindeki çay kaşığını masaya bırakıyor.
"Çünkü Mehmet, Selin'e evlenme teklifi edecek."
İkisi de benim bir tepki göstermemi bekliyor. Mimiklerimi oynatmadan,
"Biliyorum," diyorum.
Buna daha çok şaşırıyorlar.
"Biliyorsun ama hiçbir şey yapmayacaksın öyle mi?"
"Ne yapabilirim ki? Selin'le gidip konuşsam sırf bana inat olsun diye kabul eder."
Arzu işaret parmağını hafifçe sallıyor.
"İşte bunda haklısın."
Çaresiz bir sessizliğe bürünüyoruz.
"Yemin ederim siz ikiniz beni zaten sıcak bakmadığım evlilikten soğuttunuz. Önümüzdeki elli sene evlilik lafı duymak istemiyorum!" diye patlıyor Arzu.
"Sanki biri seninle evlenmek ister ya.."
Mert'in lafı ağzında geveler gibi söylemesi karşısında Arzu gözlerini büyütüyor.
"Bir şey mi dedin? Bu seviyeden seni duymak biraz zor oluyor da?"
Kaşlarımı çatıyorum.
"Sizin olayınız ne? Niye anlaşamıyorsunuz?" diye sorduğum zaman birbirlerine düşman bakışları atıyorlar.
"Neyse," diyor Arzu toparlanarak. "Konu biz değiliz. Selin'in bundan haberi yok. Mehmet ne zaman teklif eder bilmiyorum bile.."
"Doğum gününde."
İkisi de bana bakıyor.
"Bir hafta sonra Selin'in doğum günü. Bence o zaman edecek.."
Arzu gözlerini bir anlık boşlukta sabitliyor, belli ki Selin'in doğum gününü hesaplıyor. Sonra bana bakışından haklı olduğumu düşündüğünü görebiliyorum.
"Büyük ihtimalle. Ama olmayabilir.."
Mert ile yeniden diyalog kurduğu zaman onları dinlemiyorum. Bakışlarımı kafenin camına vuran yağmur damlalarında sabitliyorum.
Onunla evlenecek olma ihtimali bile beni hemen şuanda yaşamıma son verdirme isteği ile dolup taşırıyor. Mehmet ile sevgili olması beni böylesine kahrediyorken bir de onun soyadını alması, onunla aynı evin içinde bir yuva kuracak olması..
Kafamı hafifçe sallayıp ızdıraba eşdeğer düşüncelerimden uzaklaşıyorum.
"Her ne olursa olsun, onu bu evlilikten sadece sen vazgeçirebilirsin Cemil."
Derin bir nefes alarak Arzu'nun sözlerini kafamda tartıyorum. Sonra yumruk yaptığım elimi masaya sertçe bırakıyorum.
"Tamam."
Benden aldığı cesaretle Mert hafifçe omzuma vurup bu davranışımı onaylıyor.
"Ama sizin de yardımınız gerek. Selin beni dinlemez bile şuan."
Beni anında onaylıyorlar. Arzu, eline aldığı büyük kahve bardağından bir yudum alırken,
"Selin beni öldürecek," diye yinelemeyi ihmal etmiyor.

SELİN

"Kusura bakma Arzu ama, bu söylediklerinin tek kelimesine bile inanmadım."
Arzu, direksiyon hakimiyetini kaybetmeden bana bir bakış attığı zaman kafamı çeviriyorum.
"Ben de," diyor Pelin bana katılarak.
Ozan kulaklığının tekini çıkarıp, "Ölsem de inanmam," diye ekliyor.
"Ne var yani? Ben de birilerini tanımak istiyor olamaz mıyım? Tamam.. Bu kişi Cemil'in en yakın arkadaşı olabilir.. Yeni tanışıyor da olabiliriz.. Ama ondan hoşlandım."
Sırtımı dikleştirerek direk olarak Arzu'ya bakıyorum.
"Ne planlıyorsun sen? Ne var kafanda?"
"Selin.. İlahi benim canım arkadaşım.. Sence ben bir şey planlayacak kadar sinsi biri miyim? Alooo, adım Arzu benim! Nino ya da Damla mı sandın?"
O isimleri duyunca içim ürperiyor.
"Neyse ki Arzu'nun bu dağ evine gitmeyi akıl etmesi iyi oldu.. Uzun zamandan beri baş başa hiçbir şey yapamadık."
"Orası öyle Pelin ama ısrarla Mehmet'in gelmemesini istemesini anlamadım. Sen bu kadar mı sevmiyorsun Mehmet'i?"
Arzu omuz silkiyor.
"Evet, o kadar sevmiyorum."
"Ne yaptı Mehmet sana? Aksine çok iyi davranıyor."
Mehmet'i savunmaya geçişim, aslında kendime de sürekli Mehmet'in iyi olduğunu hatırlatmam istememden.
"Bir kere adamın bakışları bir garip.. Köye gittiğimiz zaman bize yiyecek gibi bakmıştı."
"Sen de Cemil'e yiyecek gibi bakıyordun.."
Arzu kahkaha atıyor. Sonra benim ona bakışlarımı görünce boğazını temizliyor.
"Harbiden, ah eski günler.."
Kollarımı göğsümde birleştiriyorum. Arzu, yola çıktığımız andan itibaren benden bir şeyler saklıyor ve ben ne olduğunu çözemiyorum.
Dağ evine vardığımız zaman kasvetli havam dağılıyor. Hatta neşeleniyorum sayılabilir.
Sırt çantamı kızlarla birlikte kaldığım odaya bırakıp, yeniden bahçeye çıkıyorum.
Yağmurla karışık kar yağıyor ve tertemiz havayı içime çekerken huzur doluyorum.
Tam o sırada eve yaklaşan lastik sesleri ile kafamı yola çeviriyorum. Siyah bir araba eve yaklaşıyor ve ben arabayı kullanan Cemil ile göz göze geldiğim zaman küçük bir kız çocuğu gibi kendimi eve atıyorum.
"Arzu! ARZU!"
Bağırışım evde yankı yapıyor.
"Ne var Selin?"
Arzu merdivenlerden hızlı hızlı inmeye başlıyor.
"Cemil geldi, yanında da Mert var! Sen çağırdın değil mi? BUNU NASIL YAPARSIN YA!"
Mahçup mahçup bana bakıyor.
"Hani biz bize olacaktık Arzu?" diye çıkışıyor benim yerime de Pelin.
Ozan da aynı şekilde "Onların ne işi var burada ya?" dediğinde Arzu yüksek sesle nefes alıp veriyor.
"Ya bir durun! Ben Mert'i çağırdım - ki çağırabilirim- Cemil neden geldi bilmiyorum. Belki de onu bıraktı ve geri dönecek? Bu yaptığınız vallahi ayıp, nerede Türk misafirperverliği?"
Arabanın kapılarının kapandığını duyunca Arzu'nun kolunu çimdikliyorum.
"Ben biliyordum," diye tısladığım zaman Arzu koşar adım kapıya çıkıyor.
Peşinden Ozan ve Pelin de çıktığı zaman kapı girişinde tek başıma duruyorum.
Dışarıda garip bir selamlaşma seromonisi yaşanıyor. Ben de sonsuza kadar burada duramayacağımı fark edip dışarı çıkıyorum.
"Hoş geldin Mert,"
Yanına gidip ona sarılıyorum. Her ne kadar onun arkadaşı olsa da Mert'in iyi bir insan olduğunu biliyorum. Sonra Cemil ile göz göze geliyoruz ve ben hiçbir şey söylemiyorum.
"Eşin de bize katılacak mı Cemil?"
Ozan'ın iğneleyici sorusu karşısında Cemil'in yüzü düşüyor.
"Hayır. Ben Mert'i bırakmaya geldim."
"Mert koskoca adam tek başına gelemiyor mu?"
Bakışları bana çevriliyor.
"Bir sorun mu var?"
Omuz silkiyorum.
"Hayır... Senin ne yaptığın genelde beni pek ilgilendirmiyor."
Aradaki gergin havayı dağıtmak için Arzu öksürüyor.
"İçeri geçelim madem, burada üşüyeceğiz."
Herkesten önce hızlı adımlarla eve giriyorum. Peşimden gelen ayak seslerine aldırış etmeden oturma odasına giriyorum.
Mert ve Cemil'in girmediğini görünce,
"Nerdeler?" diye soruyorum Pelin'e.
"Geleceklermiş şimdi.."
Odada Ozan'ın olmayışından önce onların yokluğunu fark etmem biraz garip kaçıyor. Daha sonra Arzu içeri giriyor.
Bir anda ürperiyorum ve ısınmak için elimle kolumu hafifçe sıvazlıyorum.
"Burası da buz gibi!"
Benim aksime daha rahat davranan Arzu, yanındaki koltuğa çöküyor.
"Ozan şömineyi yeni yaktı, birazdan sıcacık olur sabret.."
Kaşlarımı çatıyorum.
Aksi tavırlarımı onun gözüne sokarcasına abartıyla yapıyorum. Gülümsüyor.
"Burada olduğu için böyle aksi davranıyorsun. Yoksa sen tekrar gelmemiz için kafamın etini yemiştin!"
Saçlarımı sinirle kulaklarımın arkasına tıkıştırıyorum.
"Mert ile bir olup bana oyun oynuyorsunuz. Yoksa sizin konuştuğunuz falan yok."
Pelin, benim söylediklerimden sonra şaşkınca Arzu'ya bakıyor.
"Hayır, hiç de bile.. Mert ile tanışmamız çok güzeldi, şimdi de konuşuyoruz."
Gözlerimi deviriyorum. Pencerenin kenarına gidip, dışarda sohbet eden Mert ve Cemil'i izliyorum.
Arzu konuşmaya devam ediyor.
"E böyle ortamlarda insanlar daha iyi anlar birbirini demişler.. Mert'i o yüzden çağırdım, Cemil ile geleceğini nerden bileyim?"
Kulağım Arzu'da olsa da aklım Mert ile konuşurken saçlarını düzelten Cemil'de takılı kalıyor.
"Ozan nerde?" diye soruyor Pelin.
"Bize bir şeyler almaya gitti.. O da pek memnun değil herhalde misafirlerimizden."
Pelin'in sesi neşeli geliyor.
"Bence Mert'i kıskanıyor."
"Yok daha neler.."
İçeri girmek üzere olduklarını gördüğümde perdeyi hızla kapatıyorum ve bir köşede durup, kollarımı göğsümde birleştiriyorum.
Cemil ve Mert içeri giriyor.
"Burada pek telefon çekmiyor.." diyor Mert, telefonunu bize doğru sallarken.
"Daha iyi ya teknolojinin dertlerinden uzak bir haftasonu kaçamağı.. miss.."
Onlar konuşurken Cemil dikkatle bana bakıyor, bakışlarımı kaçırıyorum.
"Aa Selin, hadi çocuklara bizim atölyemizi göster!"
Oralı olmuyorum.
"Atölyeniz mi var?" diye soruyor Cemil.
"Pek öyle atölye sayılmaz. Biz tanıştığımızdan beri buraya geliriz, orada bir sürü anımız var.. Selin'in çizdiği resimler var.."
Pelin'in açıklamasından sonra Cemil daha hevesli bir şekilde bana bakıyor.
"Görmek isterim."
"Gösterirsem peşimi bırakacak mısın?"
Ellerini ceplerine rahat bir tavırla koyuyor.
"Belki."
Dik bakışlarımı ondan ayırmadan yanından geçip odadan çıkıyorum. Merdivenlerden iki kat inerken o da peşimden geliyor. Mert'in gelmediğini fark etmem biraz zaman alıyor.
"Hani Mert nerde?"
"Belki Arzu ile sonra tek başına görmek istiyordur.."
Kapının üzerindeki kilidi çevirirken söyleniyorum,
"Onların konuşması da yalan biliyorsun değil mi? Akılları sıra bizi bir araya getireceklerini düşünüyorlar."
"Kimsenin ilişkisi hakkında yorum yapma yetkim yok."
Alaylı bir "hıh" sesi yükseliyor boğazımdan.
Atölye dediğimiz küçük odaya girerken, topuklu ayakkabım ahşap zeminde rahatlatıcı sesler çıkartıyor. Cemil benim arkamdan içeri girip kapıyı hafifçe kapatıyor.
"İşte burası, pek lüks sayılmaz ama.."
Sonra ona dönüyorum. Her karesini hafızasına kaydetmek ister gibi odayı inceliyor. Onu o halde bırakıp, dolapların üzerindeki tozlu çantaya uzanıyorum.
"Eskiden fırsat buldukça Arzu'ların dağ evine kaçardık. sınavları, başka dertler.. Dördümüz gelip buraya sığınırdık. Arzu'nun ailesi buraya pek gelmez.. Biz de nerdeyse bir yılı aşkın süredir gelmiyoruz."
Bir rehber edasıyla ona anlatmaya devam ediyorum. Çantanın tozunu hafifçe savuşturduktan sonra, Cemil hemen yanımda bitiyor. Nefesinin kulağıma vurması ile çanta fermuarını açan ellerim titriyor.
"Pelin'in bahsettiği resimler.. Birkaç karalama işte.."
Elimdeki resim kâğıtlarına uzanıyor. Bunu yaparken eli elime değiyor ve geri çekmek gibi bir çabada bulunmuyor.
Sonunda elini çeken ben oluyorum.
O yaptığım resimlere hayranlıkla bakarken,
"Bu gece evine dönecek misin?" diye soruveriyorum.
Bakışları resimlerden ayrılıp bana dönüyor.
"Dönmemi istiyor musun?"
Alt dudağımı kemiriyorum. Gözlerine daha fazla karşı koyamayacağımı anladığım zaman hemen toparlanıyorum.
"Bak, bunun üzerine Pelin kahve döktü. Sonra da ben bu resmi eskisinden güzel yaparım deyip daha çok mahvetti."
Kahveye bulanmış, şekilsiz resmi ona gösterirken istemsizce gülümsüyorum. O da benim güldüğümü görünce rahat bir ifadeyle gülümsüyor.
Sonra ne yaptığını fark edip toparlanan yine ben oluyorum.
Tam bu sırada bir kapı çarpma sesi geliyor.
Kafamı uzatıp Cemil'in arkasından kapanan kapıya bakıyorum.
"Rüzgardan mı?"
Elimdeki kağıdı bırakıp kapıya yöneliyorum. Ve kapı açılmıyor.
"Yok artık!"
Sinirle gözlerimi yumuyorum, sonra kendime gelip sertçe kapıya vuruyorum.
"Çocuk musunuz ya? Açın şu kapıyı! Ne bu yani? Düşük kaliteli lise dizisinde miyiz?"
Cemil de hızla yanıma geliyor.
"Kapıyı mı kilitlemişler?"
Başımı sallıyorum. O da kapıya iki kez vurup Mert'e bağırıyor.
Yüzümü ellerimin arasına alıyorum. Şimdi ne yapacağım, hiç bilmiyorum. Cemil, pes edip bana dönüyor.
"Dejavu."
Hızla arkamı dönüyorum. Cemil'in ayak sesleri odada yankılanıyor, aksi bir şekilde karşımdaki duvarın dibine çöküyorum.

Gece'nin MavisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin