Mert bardağının yarısını suyla doldururken, bize bakıp gülümsemeyi ihmal etmiyor.
"Vay be. Bir gün kardeşim ve sevdiği kadınla birlikte oturup yemek yiyeceğimi biliyordum, ama bu karmaşa benim için bile beklenmedik."
Cemil ile birbirimize baktığımız zaman istemsizce sırıtıyoruz.
Rüzgar hafifçe esiyor ve saçlarımı geriye doğru atıyorum. Cemil, beni en yakın arkadaşı Mert ile tanıştırmak için akşam yemeğinde onlarla olmamı istiyor. Ben de evdekilere geç saatlere kadar çalışacağım yalanını uydurup, soluğu Mert'in evinde alıyorum.
Öğrendiğime göre Mert anne ve babasını küçük yaşta kaybettiği için tek başına yaşıyor. Cemil ile lisede tanışmışlar ve o zamandan beri birbirlerinin en yakın dostu olmuşlar.
"Üşüdün mü?"
Cemil tek kolunu bana sarıyor.
"Yoo, hayır. İyiyim böyle."
Şakağıma öpücük konduruyor.
"Ee gençler, şimdi ne yapacaksınız? Yanlış anlamayın ama sabah Nino gelip bana davetiye bile getirdi."
Kaşlarımı çatıyorum.
"Hani nerde?"
Mert uzanıp masanın en köşesindeki davetiyeyi bana uzatıyor. Bakışlarım ile kağıdı yakacakmış gibi bir süre bakıyorum.
Sonra da gösterişli bir şekilde davetiyeyi ortadan ikiye ayırıyorum.
Mert teslim olmuş gibi ellerini hafifçe havaya kaldırıyor.
"İlk önce bizimkilerle konuşacağım. Sonra Nino ile.." diyor Cemil.
Biraz yerimden kıvrılıp ona sokuluyorum.
"Annen çıldıracak.."
"O onun bileceği iş."
Destek verircesine elini avuçlarımın içine alıyorum.
"Hadi aileni ikna ettin diyelim oğlum, Mehmetler duyunca ne olacak? Bütün anlaşmalar fes olur.."
"Olsun. Çok şükür mesleğimiz var, çalışır geçiniriz."
Bakışlarımı yere indiriyorum. Bunların hepsine sırf benimle olmak için katlanıyor. Benim için, her şeyini kaybetmeye hazır.
"Zaten Selin ile İstanbula yerleşeceğiz. Annemler de kendi ailesinden kalan tarlalardan geçinebilir. Ben de onlara yardımcı olurum."
Bakışlarımı kaldırıp ona bakıyorum. Bu sırada evin içinden Mert'in telefonunun sesi geliyor.
"Geliyorum hemen."
Mert eve girince yeniden konumuza odaklanıyorum.
"Sen her şeyi düşünmüşsün."
Cemil, alnını alnıma yaslıyor.
"Sen daha dur, beş çocuğumuzun ismini açıklamadım."
Ağzım hayretle açılıyor.
"Ohaaa! Ne beşi?!"
"Tamam sekiz olsun."
Kaşlarımı çatıyorum. Cemil kısık bir kahkaha atıyor.
"Şaka yapıyorum."
Gergin duruşum anında çözülüyor, sırıtıyorum.
"Cemil ya.."
"Çocuk yaparız ama.."
"Önce başımızdaki dertlerden kurtulalım da.. Çocuğu kalsın.."
"Unutma bu dediğini.." derken kafasını kucağıma koyarak uzanıyor.
"Misafirliğe geldik, ayıp ya yatılır mı?"
"Ne olacak Mert yabancı mı ya.. Çok yoruldum bugün."
Parmaklarımı onun şakaklarına yerleştiriyorum ve hafifçe masaj yapıyorum.
"Ne yaptın? Damla çok mu yordu seni?!"
"Yoo aksine işimi kolaylaştırıyor.. Asistan gibi.."
"Öyle mi?!"
Parmaklarımı daha çok bastırınca yüzünü kırıştırıyor.
"Ne zaman bitecek bu projesi? Resmen çöktü köye gitmiyor ya."
"Az kaldııı" diyor gözleri kapalı bir şekilde.
"Evde nereye adım atsam Damla yani.. Zaten küçücük evim var. Bir de galiba benim kıyafetlerimi benden izinsiz giyiyor, biliyor musun?"
Cemil ses çıkarmıyor.
"Sana diyorum.."
"Selin ben sana isterse Damla bizde kalabilir dedim, sen izin vermedin."
"Yok daha neler!"
Elimi tutuyor ve dudaklarına götürüyor. Gözlerini açıp beni maviliklere kavuşturuyor.
"Zaten iki gün sonra İstanbul'a gidiyoruz. Bunları düşünmemize gerek yok."
Gülümsüyorum.
"Haklısın canım."
Mert, yeniden bahçeye çıkıyor.
"Ohooo, uyumaya mı geldin oğlum buraya sen?!"
"Ya Mert bulaşma bana, sevgilimin kucağında uyuyayım."
Gözlerimi deviriyorum.
"Boşver sen onu Mert, çocuk gibi baksana. Sen anlat biraz daha, kız arkadaşın/sevdiğin biri yok mu?"
"Benim öyle pek gönül işlerine zaman ayıracak vaktim olmadı ya.."
Cemil gözlerini açmadan sırıtıyor.
"Bir keresinde kızın biri bunu feci şekilde reddetmişti, o zamandan beri hayata küs."
Mert gömleğinin kollarını sıvıyor.
"E tabi lisede kızlar genelde Cemil'in peşinde koşardı, ben daha soğuktum ortamlara."
"Bak seen," dediğim zaman Cemil gözlerini açıyor.
"Ne sandın kızım?!"
Hafifçe omzuna vuruyorum.
"Ben lisede kaç kızı kandırdı onu hiç söylemeyeyim o zaman.."
"Mert, kardeşim sen niye bunu yapıyosun ki şimdi canıma kastın mı var?!"
"Kaç kız?"
İkisi de suç işlemiş gibi bana bakıyor.
"Kaç kız dedim?"
"Çok."
"Çok." diyorlar ikisi de aynı anda.
Hayretler içerisinde kucağımdaki Cemil'e bakıyorum.
"Kalk. Kalk, kalk, kalk."
"Haydaaa."
Cemil kafasını kucağımdan kaldırıyor.
"Söylediğime pişman ettiniz beni ya. Neyse gidip tatlıları getiriyorum, az tatlı konuşun."
Mert eve girdiği zaman kollarımı göğsümde birleştiriyorum.
"Şimdi kaç sene önceki şey yüzünden kavga mı edeceğiz?"
"Yooo."
Yüzünde çarpık bir gülümseme beliriyor.
"Senin lise geçmişin çok iyi sanki. Duyduk."
Kafamı çevirip bahçenin diğer kısmını inceliyorum.
"Şştt, bak bakayım bana."
Çenemden tutup yüzümü ona doğru çeviriyor. Sonra soğuk dudaklarını benimkilere bastırıyor. Bedenim otomatik olarak geriliyor ve kendimi ona daha çok sokulmuş, öpücüğüne karşılık verirken buluyorum.
Eli, elbisemin açık kalan tarafından bacağıma değiyor.
"Üşümüşsün."
"Üşümedim."
Yeniden, tutkuyla öpüyor beni.
"Bu gece yanına geleceğim."
"Gelemezsin, Damla var."
"Olsun. Geleceğim."
Gülmemek için büyük bir çaba sarf ediyorum.
"Açmam ki kapıyı."
"Kırarım ben de, herkes uyanır."
"Yani Cemil.. Kaba kuvvet olmasa ne yaparsın bilmiyorum."
Alt dudağımı dudaklarına hapsediyor.
Bu sırada titreyen telefonumla birlikte duruşumuz değişiyor. Mert elindeki tatlı ile masaya doğru geliyor, ben de telefonu elime alıp Ayşe'nin gönderdiği mesajı açıyorum.
"Çabuk eve gelin, Nino çıldırdı."Yeni bölüm, bir süre daha gelmeyecek çünkü çooook uzun bir bölüm zaten yayınlamıştım. Yine de talep çok olursa onu erkene almaya çalışırız.
Görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece'nin Mavisi
General FictionSelin Yılmaz üniversiteden mezun olduğunda, hayatında çok büyük bir değişiklik yaratacak haberi babasından öğrenir. Yıllarca el bebek gül bebek büyümüş, ne istese elde etmiş olan bu genç kız; evinden uzakta bir kasabaya yerleşmek zorunda kalır. Al...