Bir anda ürperiyorum ve ısınmak için elimle kolumu hafifçe sıvazlıyorum.
"Burası da buz gibi!"
Benim aksime daha rahat davranan Arzu, yanındaki koltuğa çöküyor.
"Ozan şömineyi yeni yaktı, birazdan sıcacık olur sabret.."
Kaşlarımı çatıyorum.
Aksi tavırlarımı onun gözüne sokarcasına abartıyla yapıyorum. Gülümsüyor.
"Burada olduğu için böyle aksi davranıyorsun. Yoksa sen tekrar gelmemiz için kafamın etini yemiştin!"
Saçlarımı sinirle kulaklarımın arkasına tıkıştırıyorum.
"Mert ile bir olup bana oyun oynuyorsunuz. Yoksa sizin konuştuğunuz falan yok."
Pelin, benim söylediklerimden sonra şaşkınca Arzu'ya bakıyor.
"Hayır, hiç de bile.. Mert ile tanışmamız çok güzeldi, şimdi de konuşuyoruz."
Gözlerimi deviriyorum. Pencerenin kenarına gidip, dışarda sohbet eden Mert ve Cemil'i izliyorum.
Arzu konuşmaya devam ediyor.
"E böyle ortamlarda insanlar daha iyi anlar birbirini demişler.. Mert'i o yüzden çağırdım, Cemil ile geleceğini nerden bileyim?"
Kulağım Arzu'da olsa da aklım Mert ile konuşurken saçlarını düzelten Cemil'de takılı kalıyor.
"Ozan nerde?" diye soruyor Pelin.
"Bize bir şeyler almaya gitti.. O da pek memnun değil herhalde misafirlerimizden."
Pelin'in sesi neşeli geliyor.
"Bence Mert'i kıskanıyor."
"Yok daha neler.."
İçeri girmek üzere olduklarını gördüğümde perdeyi hızla kapatıyorum ve bir köşede durup, kollarımı göğsümde birleştiriyorum.
Cemil ve Mert içeri giriyor.
"Burada pek telefon çekmiyor.." diyor Mert, telefonunu bize doğru sallarken.
"Daha iyi ya teknolojinin dertlerinden uzak bir haftasonu kaçamağı.. miss.."
Onlar konuşurken Cemil dikkatle bana bakıyor, bakışlarımı kaçırıyorum.
"Aa Selin, hadi çocuklara bizim atölyemizi göster!"
Oralı olmuyorum.
"Atölyeniz mi var?" diye soruyor Cemil.
"Pek öyle atölye sayılmaz. Biz tanıştığımızdan beri buraya geliriz, orada bir sürü anımız var.. Selin'in çizdiği resimler var.."
Pelin'in açıklamasından sonra Cemil daha hevesli bir şekilde bana bakıyor.
"Görmek isterim."
"Gösterirsem peşimi bırakacak mısın?"
Ellerini ceplerine rahat bir tavırla koyuyor.
"Belki."
Dik bakışlarımı ondan ayırmadan yanından geçip odadan çıkıyorum. Merdivenlerden iki kat inerken o da peşimden geliyor. Mert'in gelmediğini fark etmem biraz zaman alıyor.
"Hani Mert nerde?"
"Belki Arzu ile sonra tek başına görmek istiyordur.."
Kapının üzerindeki kilidi çevirirken söyleniyorum,
"Onların konuşması da yalan biliyorsun değil mi? Akılları sıra bizi bir araya getireceklerini düşünüyorlar."
"Kimsenin ilişkisi hakkında yorum yapma yetkim yok."
Alaylı bir "hıh" sesi yükseliyor boğazımdan.
Atölye dediğimiz küçük odaya girerken, topuklu ayakkabım ahşap zeminde rahatlatıcı sesler çıkartıyor. Cemil benim arkamdan içeri girip kapıyı hafifçe kapatıyor.
"İşte burası, pek lüks sayılmaz ama.."
Sonra ona dönüyorum. Her karesini hafızasına kaydetmek ister gibi odayı inceliyor. Onu o halde bırakıp, dolapların üzerindeki tozlu çantaya uzanıyorum.
"Eskiden fırsat buldukça Arzu'ların dağ evine kaçardık. Okul sınavları, başka dertler.. Dördümüz gelip buraya sığınırdık. Arzu'nun ailesi buraya pek gelmez.. Biz de nerdeyse bir yılı aşkın süredir gelmiyoruz."
Bir rehber edasıyla ona anlatmaya devam ediyorum. Çantanın tozunu hafifçe savuşturduktan sonra, Cemil hemen yanımda bitiyor. Nefesinin kulağıma vurması ile çanta fermuarını açan ellerim titriyor.
"Pelin'in bahsettiği resimler.. Birkaç karalama işte.."
Elimdeki resim kâğıtlarına uzanıyor. Bunu yaparken eli elime değiyor ve geri çekmek gibi bir çabada bulunmuyor.
Sonunda elini çeken ben oluyorum.
O yaptığım resimlere hayranlıkla bakarken,
"Bu gece evine dönecek misin?" diye soruveriyorum.
Bakışları resimlerden ayrılıp bana dönüyor.
"Dönmemi istiyor musun?"
Alt dudağımı kemiriyorum. Gözlerine daha fazla karşı koyamayacağımı anladığım zaman hemen toparlanıyorum.
"Bak, bunun üzerine Pelin kahve döktü. Sonra da ben bu resmi eskisinden güzel yaparım deyip daha çok mahvetti."
Kahveye bulanmış, şekilsiz resmi ona gösterirken istemsizce gülümsüyorum. O da benim güldüğümü görünce rahat bir ifadeyle gülümsüyor.
Sonra ne yaptığını fark edip toparlanan yine ben oluyorum.
Tam bu sırada bir kapı çarpma sesi geliyor.
Kafamı uzatıp Cemil'in arkasından kapanan kapıya bakıyorum.
"Rüzgardan mı?"
Elimdeki kağıdı bırakıp kapıya yöneliyorum. Ve kapı açılmıyor.
"Yok artık!"
Sinirle gözlerimi yumuyorum, sonra kendime gelip sertçe kapıya vuruyorum.
"Çocuk musunuz ya? Açın şu kapıyı! Ne bu yani? Düşük kaliteli lise dizisinde miyiz?"
Cemil de hızla yanıma geliyor.
"Kapıyı mı kilitlemişler?"
Başımı sallıyorum. O da kapıya iki kez vurup Mert'e bağırıyor.
Yüzümü ellerimin arasına alıyorum. Şimdi ne yapacağım, hiç bilmiyorum. Cemil, pes edip bana dönüyor.
"Dejavu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece'nin Mavisi
General FictionSelin Yılmaz üniversiteden mezun olduğunda, hayatında çok büyük bir değişiklik yaratacak haberi babasından öğrenir. Yıllarca el bebek gül bebek büyümüş, ne istese elde etmiş olan bu genç kız; evinden uzakta bir kasabaya yerleşmek zorunda kalır. Al...