Bölüm 18 - Yalanlar & Gerçek Sanılanlar

14.1K 1.1K 179
                                    

Önümdeki fincanı gereğinden fazla karıştırmaya başladığımda, arkadaşlarım bana sanki aklımı kaybetmişim gibi bakıyor.
"Selin, şeker atmadığın kahveyi yarım saattir karıştırıyorsun," diyor Arzu.
Kaşığı fincanın içinden çıkarıp sertçe masaya bırakıyorum.
"Artık kahvelerimi şekersiz içeceğim."
Önce birbirlerine bakıp sessizce benim deli olduğum yönünde anlaşıyorlar, daha sonra yeniden bana dönüp ortamı sakinleştirme çabasına girişiyorlar.
Ofisin basık havasında nefes alamadığımı fark ettiğim zaman, öğle vaktinde Pelin ve Arzu'yu arayıp her zamanki kafemizde toplanmak için çağırıyorum. Onlar da tabii ki ben çağırınca hemen geliyorlar.
"Onunla bizim konuşmamızı ister misin? Bak ben çok güzel konuşurum, biliyorsun."
"Evet Arzu biliyoruz, adamı köye kadar kovalarsın. Hoş, bunu yapmana engel de olmam ama!"
"Yok be, valla köye kadar kovalamam. Önce derdini öğrenir, sonra karısını öldürmekle tehdit ederim. Bir taşla iki kuş!"
Arzu ve Pelin, sanki ben yanlarında değilmişim gibi kendi aralarında hararetle konuşmaya devam ediyorlar.
"Kızlar, şuan Cemil ve... ve karısından bahsetmek istemiyorum gerçekten. Ben ondan çok kendime kızıyorum. Altı aydır düşündüğüm, onu görürsem diye planladığım her şeyi unuttum. Ya o beni bırakıp, bana bir açıklama bile yapmadan bırakıp, evlendi. Ve ben bunu bazen unutuyorum! Ne kadar aptalım!"
"Hayır Selin, unutmuyorsun. Mehmet ile bir ilişkiye başladın sen, unutsan böyle mi olur? Bal gibi de umursamıyorsun artık onu. En azından umursamamaya çalışıyorsun," diyor Pelin oldukça sakin bir şekilde.
Arzu ona katılmadığını, başını yavaşça sağa sola sallayarak belli ediyor. Sonra daha da ciddi bir ifadeyle bana bakıyor.
"Onu gördüğün zaman ne hissediyorsun?" diye sorduğu zaman afallıyorum.
İkisi de büyük bir beklenti içinde bana bakıyorlar. Parmaklarımla oynamaya başlıyorum. Sonra pes ederek tuttuğum nefesimi bırakıyorum.
"Heyecanlanıyorum. Beni hala heyecanlandırıyor."
Yüzlerindeki ifadeyi görmemek için yüzümü avuçlarımla kapatıyorum.
"Buyurun cenaze namazına."
"Arzu!"
Titreyen alt dudağıma dişlerimle işkence yapıyorum. Islanan kirpiklerim ağırlaşmaya başlıyor, ellerimi yüzümden çekerek kafenin camından dışarıya bakıyorum.
"Böyle hissetmen senin suçun değil."
"Benim suçum Pelin. Bunların hiçbirini yaşamamam gerekiyordu. Evlenecek bir adama aşık olmak da neyin nesi? Hadi öyle bir hata yaptım, artık çok geç.. Yine de bana bunları yapan birine karşı neden hala böyle hissediyorum? Yanıma geldiği zaman ellerim terlemeye başlıyor, aptal kalbim daha da hızlı atıyor.. Dün akşam, o perdeyi kapatmadan hemen önce, bir an için her şeyi unuttum biliyor musunuz? Sanki bunların hiçbiri yaşanmamış gibi kapıdan çıkıp nerdeyse ona sarılacaktım. Ve evet. Bu kesinlikle benim suçum!"
Adeta nefes almadan konuşuyorum ve her cümlemde gözyaşlarım biraz daha yüzümü ıslatıyor. Kafedeki diğer insanların varlığını da görmezden geliyorum.
Arkadaşlarım, üzüntüm karşısında söyleyebilecekleri her türlü kelimeyi tüketiyorlar.
"Bunca zaman kendimi kandırmışım. Ben onu hala seviyormuşum.."
"Ama o başkası ile evlendi!"
"Pelin!" diyor Arzu onu susturmaya çalışarak. Pelin geri adım atmıyor.
"Ne var? Doğru değil mi? Selin'i sevse gidip o kızla evlenir mi?"
Arzu, Pelin'in sözleri karşısında alnını ovuşturuyor.
"Asıl Selin'i sevmese, düğünü bu kadar erteletir mi? Ama işte.. Of, her şey o kadar mantıksız ki! Uyuşmayan bir şeyler var!"
Yüzümdeki ıslaklıkları siliyorum.
"Ne demek istiyorsun Arzu?" derken sesim boğuk çıkıyor.
"Zamanında çok sahtekar adamla karşılaştım, biliyorsun. Ama Cemil.. ne bileyim yani seni kullanmak için bunca zaman hepimizi kandıracak bir adama benzemiyor işte."
"Sana inanamıyorum Arzu. Gelip bu masada Cemil'i mi savunuyorsun bize?"
"Hayır onu savunmuyorum. Niye savunayım elin evli barklı adamını be? Fikrimi söylüyorum işte. Senin gibi sırf kız Cemil'i unutsun diye Mehmet ile olmasını desteklemiyorum en azından."
"Ben sadece Selin'in mutlu olmasını istiyorum, başka hiçbir şey umrumda değil. Ve Mehmet Selin'i çok seviyor."
"Ama Selin hala Cemil'i seviyor!"
Masadaki çantayı elime alıyorum.
"Yeter artık. Kesin siz de tartışmayı!"
İkisi de duruluyor.
"Arzu, bunların hiçbir önemi yok artık. Dediğin gibi adam evli barklı biri.. Artık bana çok yabancı birisi o. Mehmet ile birlikteyim, evet ona aşık olmayabilirim ama denerim," dedikten sonra yerimden doğruluyorum.
"Benim gitmem lazım artık, sonra görüşürüz."
İkisine de tek tek sarılıyorum. Arzu bana sarıldığı zaman çaktırmadan kulağıma eğiliyor ve
"Bu işin peşini sakın bırakma," diye fısıldıyor.
Umutsuzca ona bakıyorum.
Çok fazla hatta kendime itiraf ettiğimden fazlasını paylaştığım arkadaşlarımın yanından ayrılıp arabama biniyorum.
Dikiz aynasından kızaran gözlerime ve buğulanan göz makyajıma bakıyorum ve kendime çeki düzen verme çabasına girişiyorum.
Bu sırada telefonum çalmaya başlıyor. Çantamdaki eşya yığınına elimi daldırıp telefonumu çıkarıyorum.
Mehmet arıyor. Bir an için tereddütte kalıyorum ama o tereddüt için de kendime kızıyorum.
"Efendim Mehmet?"
"Selin.."
Sesi heyecanlı ya da neşeli çıkmıyor. Aksine moralinin bir şeye bozulduğunu anlıyorum.
"Bir şey mi oldu? Sesin kötü geliyor.."
"Kuzenim aradı az önce.. Teyzem vefat etmiş."
Daha önce Mehmet'in teyzesi ile hiç karşılaşmasam da Mehmet için önemli biri olduğunu anlayabiliyorum. Ve bu beni üzüyor.
"Başın sağolsun, çok üzüldüm.. Sen hala şirkette misin? Ben oraya geliyorum şimdi.."
"Hayır çıktım, Nino'yu almaya gidiyorum. Köye gitmemiz lazım."
"Yardım edebileceğim bir şey var mı?"
Mehmet derin bir nefes alıyor.
"Hayır canım. Ben seni sonra ararım zaten... Şimdi pek konuşamıyorum."
Üzüntüsünü telefonun ucundan bile hissedebiliyorum ve bu durum canımı sıkıyor.
"Merakta bırakma, dikkat et."
"Peki, görüşürüz. Seni seviyorum."
Dudaklarımı sıkıca birbirine bastırıyorum. Neyse ki cevap vermemi beklemeden telefonu kapatıyor.
Kendimi inanılmaz derecede bencil, suçlu, kötü hissediyorum.

Gece'nin MavisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin