Bu bölümü biricik Lityum'uma ithaf ediyorum..
Küçük avuçlarımdan taşan misketleri kuru toprağın üzerine koyduğumda Cemil'in yüzünde kendini beğenmiş bir ifade beliriyor. Yine de hakkını vermem gerekiyor, sıkılmadan, defalarca bana anlatarak misket oynamayı öğretti. Cemil gibi biri için bu büyük bir şeydi.
Tabii ki acemi olduğumu bilmesine rağmen bana karşı dişli bir rakip olmaktan da geri kalmadı. Cebimdeki son misketleri de yere koyduğumda yüzünde beliren gülümseme, birazdan onlara da sahip olacağının işareti. Gururlu ifademi hiç bozmuyorum. Sonuçta acemi birini yenmek onu dünyanın en iyisi yapmıyor.
"Selin! Selin!"
Kafamı kaldırıyorum ve üzerinde babamın zorla giydirdiği şık giysilerinin içinde sıkılıp çoktan giysileri harap edip arkadaşları ile top koşturmaya başlayan abime bakıyorum.
"Burada mısınız abicim? Tamam çok uzaklaşmayın buralardan bak karanlık oldu."
Uslu bir şekilde başımı salladığımda, abim aynı tempoyla arkadaşlarının yanına koşuyor. Ben de ondan farksız sayılmam. Giydiğim süslü, beyaz elbisenin eteklerinin bir kısmı toprak yüzünden siyaha dönüyor. Misket oynamak için o kadar hevesliyim ki, ilk kez elbisemin kirlenmesi beni rahatsız etmiyor. Anlaşılan o ki bu gece ikimizi de bir azar bekliyor.
Cemil'e bakıyorum. O, zaten kirlenmekten rahatsız olan bir çocuk değil. Hep aynı pasaklılık.
Tanımadığımız bir akrabamız evlendiği için köy meydanındaki düğüne geliyoruz. Büyükler düğünde eğlenirken, biz de düğün alanının hemen yanındaki parkta oynuyoruz. Annem on beş dakikada bir kontrole geldiğinde, utanıyorum. Buradaki çocukların hiçbirinin ailesi benim annem gibi sürekli kontrole gelmiyor. Belli ki annem buradaki insanlara pek güvenmiyor.
Kaybedeceğimi çoktan bildiğim oyuna yeniden başlıyoruz. Ve beklediğim gibi, dakikalar sonra Cemil tüm misketlerimi artık sığmamaya başlayan ceplerine dolduruyor.
"Git öğrenince yeniden gel. Sağol misketler için."
Yüzümü buruşturuyorum. Bu tavrı yine beni kızdırıyor.
"Sen iyi öğretemedin. Şimdi de bütün misketlerimi aldın. Hırsızlık bu!"
"Niye mızıkçılık yapıyosun kızım, kaybettin işte."
Ayağımın altındaki kuru toprağı eze eze ayağa kalkıyorum.
"Hiç de bile! Ben kaybetmedim, sen yanlış öğrettin. Aziz'e söyleyeceğim bir dahaki sefer o bana öğretsin."
Daha önce Cemil'in yanında gördüğüm, köyün çocuklarından birinin adını söylüyorum. Aklıma ilk Aziz geliyor. Cemil de tıpkı benim gibi bir hışımla ayağa kalkıyor, ayağıyla toprağa hafifçe vuruyor.
"İyi git o öğretsin. Bir daha oynama benimle o zaman."
"Oynamam?"
Bu onu daha çok kızdırıyor ve cebindeki misketleri yere atıyor.
"Al misketlerini de. Senin misketlerine kalmadık. Azizle oynarsınız."
Sinirle yanımdan geçip gidiyor. Bu kadar fazla güceneceğini düşünmediğim için afallıyorum.
O gittikten sonra kaşlarımı çatıp bir süre arkasından bakıyorum. Ve karanlıkta gözden kayboluyor. Biraz mahçup biraz da kızgın bir şekilde misketleri toplamaya başlıyorum. Birçoğunu toplamaktan vazgeçip, topladıklarımı cebime koyuyorum ve düğünün olduğu alana doğru ilerlemeye başlıyorum. Bu sırada, Cemil'i ağaçlardan birinin dalına oturmuş ve keyifsiz bir şekilde düğünü izlerken buluyorum. Önce annemlerin yanına gitmeyi düşünsem de sonra pes edip ağaca doğru ilerliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece'nin Mavisi
General FictionSelin Yılmaz üniversiteden mezun olduğunda, hayatında çok büyük bir değişiklik yaratacak haberi babasından öğrenir. Yıllarca el bebek gül bebek büyümüş, ne istese elde etmiş olan bu genç kız; evinden uzakta bir kasabaya yerleşmek zorunda kalır. Al...