7.Bölüm: "Vazgeçme"

2.3K 823 116
                                    

          Adeta çıldırmaya başlamıştı Vedat. Nasıl olurdu bu? İki insanın, birbirlerini bukadar severken bu şekilde kopmaları hangi mantığa sığardı? Üzmek istememişti Dilan ve bu yüzden uzaklaşmayı tercih etmişti fakat daha çok üzmüştü ve üzülmüştü. Aradan birkaç hafta geçmesine rağmen ikisi de ilk günkü şok ile ruh gibi yaşıyorlardı. Dilan yanlış yaptığını, Vedat'ı bırakmaması gerektigini; Vedat ise ayrılığa izin vermemesi ve mücadele etmesi gerektiğini düşünüyordu. Onlarınki akıldan ve kalpten sökülüp atılabilecek türden bir sevgi değildi. İçlerinde iliklerine kadar santim santim işlemişti bu sevda. İkisi de bir çıkış yolu bulamıyordu. "Acaba mesaj atsam daha mı kötü olur? Tepki verir mi? Bunca konuşulan şeyden ve aldığı karardan sonra yanlış mı olur? " diye içini kemire kemire sorular soruyordu Vedat kendine. Dilan ise "Çok ileri gittim. Çok abarttım. Mesaj atıp özür dilesem kızar mı? Beni affeder mi acaba yoksa iş işten geçti mi?" diye paralıyordu kendini. Korku ve gurur engel oluyordu ikisine de.

         Her gece olduğu gibi bu gece de derin düşüncelerle kendi muhasebesini yaparak kendi iç sesiyle bütünleşirken, duyduğu çığlık sesleriyle dış dünyasına ani bir geçiş yapmıştı Vedat. Odasından hışımla fırlayarak seslerin olduğu oturma odasına koştu. Kardeşi Aslı yardım istiyor, Devrim ise annesi Fikriye hanımı sakinleştirmeye çalışıyordu. Anneleri kötü bir şekilde titriyor, fenalık geçiriyordu. Çenesi kasılmış kendini bir hayli sıkıyordu. Şaşkın ve telaşlı bir şekilde ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Hemen hastaneye götürdüler. Vedat annesinin elini hiç bırakmıyordu. Hastahaneye vardıklarında bir takım müdahale ve tedavinin ardından kendine gelmişti ve ciddi birşeyi yoktu. Biraz daha geç kalınsaydı yüz felci geçirebilirdi ama hastaneye tam zamanında yetiştirilmiş ve kasları gevşetilmişti. Yine de müşade altında tutulacak ve birkaç saate kalmadan taburcu edilecekti. Ev işlerine de bir müddet ara verecek, yorumlaması gerekecekti. Herkes derin bir oh çekip bir nebze de olsa rahatlamıştı. Olanlara çok üzülmüştü Vedat ve biraz kendine gelmek, hava almak için hastanenin bahçesinde yürüyordu. Oturdu bir bankta ve yıldızları seyrederek düşüncelere dalmışken telefonuna gelen bir mesajın sesiyle kendine geldi. Usulca açtı telefonu ve göz devirdi mesaja. "Vedat çok geçmiş olsun. Yeni duydum neyi var annenin? Çok üzgünüm ve merak ediyorum durumunu!" yazıyordu ve gönderen Huzur'du. Bu şekilde kaydetmişti Dilan'ın ismini. Mesaj atması Vedat'ı oldukça şaşırtmıştı. Bir şekilde haberi olmuştu ve çok merak edip korkmuştu anlaşılan. "Ciddi birşeyi yok ve şu an çok iyi endişelenme. Bir saate kalmadan taburcu olacak ve eve geçeceğiz." diye yanıtladı mesajı. İçi rahatlamış, derin bir nefes almıştı Dilan. " Peki bir gelişme olursa lütfen haberim olsun." diye  yanıtladı mesajı ve "Tamam merak etme." cevabını aldıktan sonra içi rahat bir şekilde uykuya daldı. Ertesi gün uyanır uyanmaz tekrar mesaj attı. Aklı Fikriye hanımda kalmıştı.

    "Vedat günaydın. Haber vermedin, nasıl oldu annen? Eve geçtiniz mi?"

     "Evet geçtik eve. Çok iyi annemin durumu. Biraz istirahat etmesi gerekiyor sadece. Bizi biraz korkuttu ama çok şükür ciddi bir şeyi yok. Üzülme sen. Yine de teşekkür ederim düşünüp sorduğun için."

     "O nasıl söz Vedat! Tabii ki merak edip soracağım. Senin annen benim annem sayılır. İkisi arasında bir fark mı var?"

      Çok şaşırmıştı Vedat bu cevaba. Böyle bir mesaj beklemiyordu. Kalp atışları hızlanmış, türlü türlü anlamlar çıkarmıştı bu mesajdan. Günler sonra yüzü biraz olsun ilk kez gülmüştü. Annesinin ciddi bir şeyi yoktu ve sevdiği kadınla tekrar irtibat kurabilmişti. Hayatının merkezindeki iki kadın! Biri biyolojik olarak doğuran, diğeri ise yaşadığını var saydığı karanlık hayatına bir güneş gibi doğan... Nasıl gülmesindi ki? İçten içe hak ettiği mutluluğun yüzüne küçük bir tebessüm ile sirayet etmesinin keyfini çıkarırken, Dilan'ın yeni mesajıyla şoku üzerinden atarak toparladı kendini.

     "Orda mısın Vedat?"

      "Evet evet burdayım. Biraz işim vardı geç yazdım kusura bakma. Annem için böyle düşünmene çok sevindim ayrıca. Çok teşekkür ederim. İyi ki varsın!"

      "Olur mu öyle şey ne kusuru? Asıl ben teşekkür ederim. Sizin gibi mükemmel insanları tanımak çok çok güzel. İşin varsa meşgul etmeyeyim. Sonra konuşuruz"

          Bir kıvılcım ile yüreklerinde sönmeye yüz tutan ateş tekrar harlanmıştı sanki. Günler sonra tekrar konuşmaya başlamışlardı. Belki eskisi gibi ihtişamlı iltifat cümleleri kurmuyor ya da kurmaya cesaret edemiyorlardı ama muazzam bir şekilde huzur doluydu yürekleri. Ne tuhaftır ki insanı yaralayanın da, yaraya dermen olanın da aynı kişi olması!

          Aynı günlerde Dilan'ın annesi de ayaklarındaki küçük bir rahatsızlıktan dolayı İstanbul'da tedavi görüyor, Dilan da annesine refakat ediyordu. Vedat sürekli annesinin durumunu soruyor, bilgi ediniyordu. Çok seviyordu annesini. İlerde ona anne diyebilmeyi hayal ediyordu sürekli. Yine böyle konuştukları Bir akşamda Dilan tüm cesaretini toplayarak içindekileri dökmeye başladı Vedat'a.

      "Vedat ben senden çok özür dilerim!"

       "Nereden çıktı bu şimdi? Ne için diliyorsun ki?"

       "Sanırım seni çok üzdüm. Bunu bize yapmamam gerekirdi. Bana bu kadar değer veren birini yarı yolda bırakacaktım neredeyse. Ben kendimi affedemiyorum. Sen beni affedebilecek misin?"

       "Böyle biraz ani oldu. Emin misin Dilan. İçinden bunlar mı geçiyor? Yani bazı şeyler eskisi gibi olur mu dersin?"

       "Evet Vedat eminim. Eskisi gibi olur musun bilmiyorum ama eğer kabul edersen ben eskisinden daha kararlı dönüyorum sana. Ben çok düşündüm bunları. İstanbul'dan geldiğim zaman yüz yüze görüşebilir miyiz?"

       "Olabilir aslında. Görüşmemiz daha sağlıklı olur. Kendini daha rahat ifade edersin."

       "Teşekkür ederim. Peki kızgın mısın bana?"

       "Kızgın değil kırgınım!"

       "O daha kötü!"

       "Kendini benim yerime koy. Şu hayattaki tüm anlamları yitirmiş biri için tutunacak dal uzatıyorsun. Tuttuğum o dalı umutla yeşertme hayali kurarken diğer ucunu bırakıyorsun ve hayallerimle birlikte elimde kalıyor. İyileşmeye çalışan biri için korkunç bir şey bu. Yanlış anlama tabii ki bunları yaşamanı istemem ama sadece empati kur ve anla beni!"

       "Seni çok iyi anlıyorum. Senden ayrı geçen zamanda empati kurmaya vaktim çok oldu. Gündüzleri ben iken geceleri sen oldum. Gece gibi karanlıktı bendeki sen. Kötülük yaptım sana. İyileşirken yaraların, kabuğuyla oynadım. Seni tekrar kanattım farkındayım. O empatilerin içinde sıkışıp kaldım, tekrar kendim olmaya utandım. Hatamın farkındayım. Vereceğin karara saygı duyacağım lakin bize bir şans daha vermelisin. Çok çok özür dilerim Vedat. Beni affedebilirsen, ben inanıyorum ki herşey çok daha güzel olacak sana söz veriyorum. Şimdilik bunları konuşup yormak da istemiyorum seni. On gün sonra yanındayım inşallah. İple çekiyorum o günü."

      Herşeyin ilacı zaman, sabrı ise umuttur. Umut ile bekliyorsan bir şeyi, sabretmeyi biliyorsundur. Umudunu yitirmiş bir insan inancını yitirmiş demektir. İnanılmayan hiçbir işin sonu başarıya ulaşamaz. Umut etmek insanı olumlu düşünmeye zorlar ve beklenen şeyin gerçekleşmesi için verilecek mücadeleyi beraberinde getirir. Ne Dilan, vazgeçti birbirlerinden uzak kaldıkları bu zaman zarfında inanmaktan ne de Vedat. İkisi de adım adım mücadele ederek bu zor günleri gerilerinde bırakmışlardı. Kendilerini mutluluğa götürecek anahtar kelimeleri vardı onların; 'Vazgeçme!'

"DİLAN"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin