10.Bölüm: "Huzura Dokunuş"

1.9K 686 138
                                    


          Güneş bugün, önceki günlere nazaran daha bir parlak, daha bir canlı doğmuştu. İnsanın içini değil, ruhunu ısıtıyordu adeta. Mis gibi bir hava, yaşamaya değer bir gün... Saat 8:30 civarlarında uyanmıştı Dilan. Uyanmış değil de yeniden doğmuştu sanki. Vedat'ı gördüğü ilk günden beri içi huzurla doluydu lakin bu sabah uyandığında içini kaplayan huzuru hiçbir zaman bu denli yaşamamıştı. Tarifi imkansız olan hislerinin verdiği o iliklerine kadar yaşadığı heyecan ile sarhoş olmuş gibiydi. Dizginlemekte güçlük çektiği heyecanıyla boğuşurken, bir yandan da yavaş yavaş hazırlanmaya başlamıştı. Başlamıştı ama ne yaptığını o da bilmiyordu. Okadar telaşlıydı ki sürekli ayağı bir yerlere takılarak tökezliyor, bir taraflara çarpıyor, elindekileri yere düşürüyordu. Dakikalarca kıyafet deniyor, bir türlü ne giyeceğine karar veremiyordu. Saatler ilerledikçe iyice telaşlanıyor, ayakları birbirine dolaşıyordu. Odası daha önce hiç olmadığı kadar dağınıktı. Bir savaş sonrasını andırır haldeki odasında işini zor da olsa bitirmiş, kahvaltı yapmak için mutfağa gelmişti. Bu telaşlı halini gören kardeşi Berfin, sürekli dalga geçerek ablasını hem güldürmeye çalışıyor, hem de kızdırıyordu. Hatta çayı için şeker yerine tuz uzatmıştı ve Dilan tuzu farketmeden çayına karıştırmıştı. Son damlasına kadar içmesine rağmen hiçbir şey fark etmemişti. Aklı o kadar Vedat'taydı ki, gözü hiçbir şey görmüyor, ondan başka hiçbir şey düşünemiyordu. Kolay değildi tabi ki. Ne de olsa hayatındaki en büyük etkiyi sol yanında hissettiren çocuğa ilk kez doya doya dokunacaktı. Gözlerine uzun uzun ilk kez bakacak, hayranı olduğu sesini canlı canlı saatlerce dinleyecekti. Tamamen hazır olduktan sonra şaşkın haliyle dalga geçip kızdıran, kahkahalar ile uğurlayan kardeşi Berfin'e tatlı serzenişlerde bulunarak ayrıldı evden.

          Vedat ona göre daha sakin görünümde olmasına rağmen içi kıpır kıpırdı. Dışarıya yansıtmamaya çalışıyordu fakat en sakin hali bile annesinin gözünde kalbi yerinden fırlayacak bir çocuk görünümündeydi. " Küçükken seni oyuncakçıya götüreceğim dediğim zamanlardaki heyecanlı, sabırsız ve telaşlı küçük çocuğumu görüyorum şuan karşımda." diyen annesine gülerek, hiç konuşmadan yanağına bir buse kondurdu. Oğlunun mutluluğunu gören Fikriye hanımın içini bir huzur kaplamıştı o sabah. Onu öyle gördükçe mutlu oluyor, içten içe Dilan'a teşekkür ediyordu. Sonra gördüğü manzara karşısında birden kahkahaya tutuldu. "Ben hazırım çıkıyorum! " diye seslenmişti Vedat fakat pantolonunu giymeden çıkmak üzereydi evden. Annesi kahkahalar içinde oğluna işaret etti. İçinde olduğu durumu farkeden Vedat hem utanarak, hem de tebessüm ederek odasına fırladı. Hazırlandıktan sonra o da tıpkı Dilan gibi dalga geçilerek ayrıldı evden. Ama heyecandan neredeyse ruhu ayrılıyordu bedenden.

          Yola çıkmıştı Dilan. Bir saatlik mesafe vardı aralarında. Cam kenarındaki koltuğa oturmuş doğayı seyrediyordu. Dışarıda gördüğü her şeye; kuşlara, ağaçlara, evlere, dağlara Vedat'ı anlatıyordu  gözleriyle. Sonra Vedat için hediye olarak aldığı kitabı çıkardı çantasından. İsmi Aşkla Kal. Özellikle bu hediyeyi almıştı. Onu hayatta mutlu edebilecek en güzel hediyenin bir kitap olacağını çok iyi biliyordu. Sevdiği adamı çok iyi tanıyordu. Kitabın ilk sayfasını açarak, büyük harflerle "GÖZLERİNE BAKMAYA UTANDIĞIM ÇOCUK. SENİ ÇOK SEVİYORUM" yazdı. Daha sonra, doğayı seyre dalarken hissettiklerini yazmak için kitabın son sayfasını aralayarak "SANA GELİRKEN AĞAÇLAR DAHA BİR YEŞİL. GÜNEŞ DAHA GÜZEL ISITIYOR. GÖKYÜZÜ SANA GELDİĞİMİ BİLİR GİBİ GÜLÜMSÜYOR. YOLLAR İSE HUZUR'A GİTTİGİMİ SÖYLÜYOR. HERŞEY GÜN GEÇTİKÇE SANA BENZİYOR. SEVİYORUM SENİ DİLAN'IN VEDAT'Iyazdı. Okadar seviyor, okadar bağlanmıştı ki, gördüğü her şeyden, içinde Vedat'ın olduğu anlamlar çıkarıyordu. Zaten hayatın anlamıydı onun için. Vedat'ın olmadığı bir hayata dair herşey, onun gözünde anlamını yitirirdi. Varsa yoksa ondan ibaretti herşey.

"DİLAN"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin