17.Bölüm: "14 Şubat Sürprizi"

1.2K 488 77
                                    


      Vedat gittikten sonra içeriye girip tekrar sarıldı halasının boynuna. O kadar özlemişti ki hiç durmadan bir şeyler anlatıyordu. Hastalığından tedavi sürecine her şeyi konuşmuşlardı. Konu Vedat'a gelince yüzünde gülücükler açmıştı.

       "Demek buldu seni. Anlattığın kadar varmış gerçekten. Birbirinizin değerini bilin kuzum. Böyle candan bağlılık pek kalmadı artık."

       "Çok üzüldük çok yorulduk. Ben onu çok yıprattım farkındayım. Fakat artık burada. Sımsıkı sarılma vakti. Elimi hiç bırakmayacak biliyorum. Onu çok seviyorum. Hayatta ilk kez bu kadar şanslı olduğumu hissediyorum. Ona sahip olmak çok güzel."

      "Ondan bahsederken gözlerinin içi parlıyor. Sevginin büyüklüğünü ele veriyor gözbebeklerin. Sağlıklı günlerinde bile seni bu kadar mutlu görmedim. İyi ki hayatında. Neyse bu akşam bu kadar dedikodu yeter. Daha sonra konuşuruz bunları. Yarın işimiz uzun. Hastane işlerini bilirsin. Şimdi senin güzel bir uykuya ihtiyacın var."

      "Şey halacığım biz Vedat'la gitsek olur mu? Hem siz de işinize bakarsınız. Merak etme hem. O hep yanımda olacak"

      "Benim senden önemli işim olabilir mi hiç kuzum? Ama sana iyi gelecekse tabi ki beraber gidin. Biz daha sonra geliriz arkanızdan. Keyfinize bakın siz."

          O sırada dışarıda olan eniştesinin gelmesiyle  konu kapanmıştı. Enistesiyle de hasret giderdikten sonra halasının hazırlamış olduğu odasına geçti. İlaçlarını içtikten sonra yorgun bedenini bıraktı yatağa. Hemen derin bir uykuya dalmıştı çünkü ilaçlar ve tedavi bedenini çabuk yoruyordu.

      Vedat eve varmış, biraz sohbetten sonra Dilan gibi o da yatağına çekilmişti lakin onun gibi hemen uyuyamamıştı. Dilan'ın omuzlarından topladığı saç tellerini öpüp koklayarak cüzdana sakladı.  İçinde fırtınalar kopuyor, ciğeri parçalanıyordu. Kimseye belli etmiyordu içinin kan ağladığını ama gece odasına çekilip yalnız kaldığında, gecenin karanlığına akıtıyordu göz yaşlarını. Gizlediği sessiz çığlıkları, şimdi hıçkırıklar içinde ağlayarak yırtıyordu gecenin sessizliğini. Uyudu nihayetinde. Gün ışığına gözlerini açtığında yastığın sırılsıklam olduğunu fark etti göz yaşlarından. Bir duş alarak hemen yola koyuldu. Dilan'ı evden alarak ilk önce o meşhur Van Kahvaltısı yapacakları mekana götürdü. Geceki kahroluşluğundan eser yoktu üzerinde. Çünkü güçlü görünmeliydi. Dilan'a moral verebilmek için sürekli espiriler yapıyor, komik şeyler anlatıyordu. Dilan ise yüzünün gülmesi için sevdiğinin gözlerine bakıyordu. Huzurunda kaybolduğu gözleri ona yetiyordu.

      "Bak Huzur burası seni ilk gördüğüm gün Van'dan ayrılmadan gelip kahvaltı yaptığım yer."

       "Hiç şaşırmadım Vedat'ım. Biliyor musun aynı gün ben de burada kahvaltı yaptım. Belki burada karşılaşmadık ama aynı yerlerde olmuşuz hep. Nihayetinde akşamına hava alanında değdi gözlerin gözlerime."

       "Benim kaderim sensin sevdiğim. Elbet karşılaşacaktık. Ama burada, ama orada... Neresi olursa olsun, senin yerin sol yanım olsun. Sonra varsın dünya yansın!"

       "Ama senin ağzından böyle bal damlarsa ben senden gözlerimi alamam. Nasıl yapacağız kahvaltıyı?"

       "Güldürme beni huzurum. Tamam tamam sustum. Bir an önce yapalım da hastaneye geçelim. Bu gün işimiz çok."

        Hastaneye gidip gerekli işlemleri yaptılar. Tedavisi kaldığı yerden devam etmeye başlamıştı ama bu kez bir farkla. Şimdi sevdiği yanındaydı artık. Yaklaşık bir ay geçmişti. Sürekli yanında oluyor, hiç yalnız bırakmıyordu. Hatta bazen Dilan doktorla konuşurken, Vedat doktorun arkasında komik hareketler yapıyor, sevdigini güldürüyordu. Fark eden doktor arkasını döndüğünde Vedat gayet ciddi duruyor başka bir şeyle ilgileniyor gibi yapıyordu. Hemşireler, personeller bile gülüyordu onlara. Daha ilk günlerden hastanenin neşe kaynağı olan bir çift olmayı başarmışlardı. Günleri hep böyle geçiyordu. Hatanede bile mutlu olmayı başarabiliyorlardı. Birbirlerini bu kadar severken ve bir aradayken mutsuz olmalarına zaten imkan yoktu.

"DİLAN"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin