Vedat'ın karanlığa doğru gözden kaybolması çok etkilemişti Dilan'ı. Uzun uzun baktı arkasından. Sanki o karanlıktan tekrar güneş gibi parlayarak tekrar geri gelecekmiş gibi dalmıştı. Babasının sesiyle kendine geldi ve araçlarına binip ayrıldı oradan içi içini yiyerek. Vedat'ın da ondan bir farkı yoktu. Adeta dilini yutmuş gibiydi. Aklı geride kalmıştı. Dua ediyordu Dilan kabul etsin diye. Sürekli telefona bakıyordu umutlu gözlerle. Yıllar sonra kalp ritmini alt üst eden bir çift gözü ardında bırakmanın kederini dolu dolu yaşayarak gidiyordu. O muazzam güzelliği, can alıcı gözleri düşleyerek dalmıştı uykuya. Çok geçmeden telefonunun titremesiyle kendine geldi. O anda heyecanla irkildi yerinden. Kalbi dayanmıyordu telefona bakmaya. Durdu, derin bir nefes aldı ve açtı telefonu. Kısa süreli bir şokun ardından toparladı kendini. Gözlerine inanamıyordu çünkü Vedat'ın isteğini onaylamıştı Dilan. Ne yapacağını şaşırmıştı. O an ailesi yanında olmasa aracın camına çıkıp deliler gibi sevinç çığlıkları atacaktı neredeyse. Önce birkaç dakika fotoğrafına göz gezdirdi Dilan'ın. Kendini alamıyordu bu güzellikten. Dünya yıkılsa gerçekten duymazdı o an. Sonra eli kendiliğinden mesaja gitti. Aynı anlarda Dilan da heyecanla Vedat'dan gelebilecek mesaj ihtimaline karşı dört gözle telefona odaklanmıştı. Heyecandan kalbi fırlayacak gibiydi ve kalp ritmini tüm İzmir duyuyor sanıyordu. Birden irkildi gelen mesajla. Bir hışımla açtı mesajı hiç beklemeden.
"Hele şükür Dilan. Hiç kabul etmiyeceksin sandım."
"Çok şaşkınım. Nasıl oldu bu?"
"Nasıl olduysa oldu ama bence çok güzel oldu. Öldüm öldüm dirildim burda."
"Ne yaptığımı gerçekten bilmiyorum şaşkınlıktan ve heyecandan. Nasıl buldun sen beni burdan ya? Yüzlerce kişi bildirim yapmış."
"Aklıma nasıl geldi bilmiyorum inan. Elim gitti birden telefona ve fotoğrafını görür görmez tanıdım. Değil yüz, binlerce kişi olsaydı da bulurdum. Böyle cennet cennet bakan gözleri atlamam mümkün mü sence?"
"Peki ne olacak şimdi?" İnan heyecandan beynim durdu. Yanında daha mı rahattım ne?
"Ne olacaksa olsun. Şu an hiçbir şey düşünmek istemiyorum. Sadece bu anı yaşamak istiyorum."
İkinci temaslarıydı. İlk temas gözlerdeydi. Kaçamak da olsa can alıcı bakışmaların ve uçaktaki kusa sohbetlerinin ardından şimdi daha rahat konusuyorlardı. O gece birkaç saat dolu dolu yazışmışlardı. Her mesajdan sonra heyecanla gelecek cevabı bekliyorlardı. Huzur abidesi Dilan'ın içinde çok farklı duygular çarpışıyordu. Hala şaşkın ve bir okadar da heyecanlı, karmaşık düşünceler arasında yazıyordu mesajları. Evet Vedat'dan çok etkilemişti ama bu yetmezdi. Ay parçasıydı Dilan ve güneş ışığı olmadan parlayamazdı. Vedat onun için bir güneş gibi doğmuştu sanki. Ondan ışığı almaya ve ona ısınmaya çalışıyordu. Heyecandan bir ay gibi gökyüzünde süzülürken, aldığı her bir mesajdan sonra daha bir parlıyor, yüzü gülüyor, kalbi yerinden fırlıyordu.
Yıllardır insanlardan uzak duran, kalbini herkese kapayan Vedat, birden bire bambaşka bir kimliğe bürünmüştü. Etrafındaki birçok insana güvenemez iken, Dilan'a güvenmek istiyordu. Çok çabuk ısınmıştı ona. Yıllardır biriktirdiği sevgi ışığını saçıyordu ay parçasına.
Bir süre konuşup daha iyi tanımaya çalıştılar birbirlerini. Tanıdıkça daha çok seviyor, ısınıyorlardı. Konuşmaları her günün vazgeçilmez bir parçası halini almıştı. Sırf birbirleriyle konuşuyor olmak için saçma konular buluyor, uzattıkça uzatıyor ve bundan keyif alıyorlardı. Zaten sevda bu değil midir ? Birlikte saçmalamak, komik olmadığı halde sırf o yaptı diye aynı espiride kahkahalara bogulmak, aynı acılarda ortaklık hissederek paylaşarak üzülmek, aynı gökyüzü altında nefes alıyor olmaktan mutluluk duymak vs. Üstelik benzer yönleri de çoktu.
"Bana en sevdiğin yemeği söyler misin Vedat'ım?"
"Söylerim Huzur. En sevdiğim yemek yaprak sarması. Yapacak mısın yoksa? Hemen geleyim."
"Dur hemen dalgaya vurma. Bak bu harika. Benim de aynısı.
"Gerçekten mi ? Buna çok sevindim. Evlenirsek bol bol isterim bilesin."
"Bak ya konuyu nereye bağladın hemen. Hiçbir fırsatı boş geçmiyorsun bakıyorum. Öhö Öhö, gevşemeyelim hemen. Peki en sevdiğin rengi öğrenebilir miyim?"
"Doğayı sevdiğim, onda huzur bulduğum, kendimi tüm sıkıntılardan uzak hissettiğim için yeşili seviyorum."
"Ben de yeşili seviyorum desem inanır mısın peki ?"
"Elbette inanırım. Büyük tesadüfler sonucu tanıştık biz Dilan. Bu tesadüfler, ömrümüzün kalan kısımlarına da yayılacak biliyor ve inanıyorum."
"Peki Vedat'ım en sevdiğin hayvanın tavşan olduğunu söyle de içinde kalmasın o halde."
"Sen bunu nereden biliyorsun ya. Cidden tavşan!"
"Yok artık! Nasıl birşey bu ya?"
"Bak Dilan, Bence biz birbirimiz için yaratıldık. Düşünsene sen Muşlusun, ben Batmanlıyım. Tesadüfen yollarımız Van'da kesişti. Aynı uçağa bindik ve sen İzmir'de oturuyorsun ben Aydın'da. Böyle birşey bin yılda bir olur."
"Evet sanki haklısın. Tesadüfler sonrası tanışıyoruz ve birçok benzer yönlerimiz var."
"Evet birbirimize tip olarak da benziyoruz sanki"
"Kesinlikle öyle. Bunu ben de farkettim. Hatta Annem bile söyledi bunu."
"Dilan yanlış duymadım değil mi? Annem dedin. Annen beni nerden biliyor. Siz ne konustunuz? Neler oldu, ne dedi anlat çabuk!"
"Dur yahu heyecan yapma. Ben annemden birşey saklamam normalde. Seni anlattım ve tepki vereceğini düşündüm. Kızar böyle şeylere aslında ama seni hava alanında o da görmüş ve duruşunu, ailenle olan ilişkini gözlemlemiş. Hemen önümüzdeydiniz."
"Ya sen ciddi misin. Kalpten gideceğim şimdi. Başka ne dedi söyle hemen!"
"Ya tamam çocuk gibi güldürme beni sakin ol anlatıyorum. Çok efendi bir çocuğa benzediğini söyledi. Olgun duruyormuşsun. Yani anlıyacağın gözü tutmuş seni. Arkadaşlığımıza onay verdi."
"Zamanı gelince damadı olmama da onay verir heralde. Şuan uçtum resmen."
"Tamam utandırma beni. Sana da bir şey anlatmaya gelmiyor. Daha teklif bile etmedin hem. Neyse bunun zamanı var daha. Bu arada ben çok kıskancımdır haberin olsun."
"Yerine göre elbette kıskanır insan. Bazı insanlara itici geliyor ama insan seviyorsa kıskanır. Sevmediği birini kim neden kıskansın ki? Hem kıskan tabi. Bu benim hoşuma gider. Zaten güven olduğu sürece bir sıkıntı teşkil etmez diye düşünüyorum."
"Sana güvenmek istiyorum çocuk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"DİLAN"
RomanceBu kitap; sevmeyi bilenlere, aşkı yüreğinde taşıyabilenlere, elini taşın altına koyabilenlere... Bu kitap; aşk için gerektiğinde yanabilme ihtimalini göze alabilenlere, yüreğinde umudunu hep taze tutabilenlere, vazgeçmeyi zihninde yok edebilenlere...