13.Bölüm: "Gönderilmemiş Mektuplar(2)"

1.2K 539 76
                                    


          Olmuyor be Huzur! Yapamıyorum, beceremiyorum. Sensizliğe bir türlü alışamıyorum. Seni her yerden sildim. Yokluğundan sonra, senden kalan fotoğraflarını da yok ettim. Görmesem unuturum diyordum ama olmuyor be Dilan. Aklımdan silemiyorum. Ölü gibiyim otuzyedi gündür. Teoride düşünebileceğim işkenenin en ağır pratikleşmiş halini ruhumda hissetmeye başladım bu günlerde. Belki bu güne kadar sen yoktun. Seni tanımıyordum ve bir şekilde devam ediyordu hayatım mutlu yahut mutsuz. Lakin bu günden sonra olmayışın çok zor. İçimdeki yangını söndürmeye yetmiyor gücüm. Senin olmadığın bir geleceği aklım almıyor. Bunu hakedecek biri miyim diye kendimi suçluyorum. Neden Dilan? Bir gün içinde ne değişebilir ki? Çok mutluyduk hani? Bana "Sevmeye hazır bir kalbim, sevilmeye layık bir sen varsın" demiştin. Peki layık olmadığım bu acıları yaşatmak da neyin nesi? Acıyı değil mutluluğu haketmiştik biz. Bir zamanlar Huzur'um iken; kırılan gururumun, yere çalınan onurumun, yok olan huzurumun baş mimarı olmayı nasıl yeğledin? Beni tarif edilemeyecek şekilde ruhuna işlediğini söylemiştin, haddinden fazlaca sevdiğini ve son nefesinde bile seveceğini... Seven kıyar mı sevdiğine? Üzer mi sevdiğini? Yoksa hiç mi sevmedin?

          Bunca hayali neden kurduk peki? Şirin bahçesinde çocuklarımızla oynayacağımız günler ne olacak? Evde beni beklerken en sevdiğim yemekleri yapacaktın. Hani kitap okuma odamız olacaktı? Hem birbirimize hem çocuklarımıza okuyacaktık. Onları da bizim gibi yetiştirecektik. Kızımız Arin sana benzeyecekti. Senin guzelliğini taşıyor olduğu için ben onu da kıskanacaktım hani ? Cenneti yaşayacakken nasıl olur da cehenneme çevirirsin dünyamı?

          Sensiz geçecek bir geceye daha Merhaba! Şimdi yıldızlar gidişine ağlıyor. Ay küsmüş hiç parlamıyor yüreğime. Gecelerim daha karanlık geçiyor. Karanlığından kurtulamıyorum sensizlik denen bu illetin. Adını astım karanlığa. Ruhumu serdim yokluğunun musalla taşına. Doğduğun zaman kulağına ezan ile okunan ismin, ben öldüğümde sela ile en çok yakışacak iki dudağımın arasına. "Hoşçakal Dilan" diyerek güzelleştireceğim ölüm, kıskandıracak yokluğunla yaşıyor olmamın çirkinliğini!

          Sensiz gelen bir sabah, sönük doğan bir güneş... Sensiz geçen günler ne de anlamsız ve boş. Uyanasım gelmiyor işkence gibi geçecek sabahlara. Gözümü açar açmaz senin cennet suretini görmeyeceksem varsın açılmasın bu gözler. Kahvaltıya geçiyorum, sensiz zehir gibi geçiyor boğazımdan her lokma. Duvarlar üzerime geliyor. Nefes alma ümidiyle dışarıya çıkıyorum. Sokaklar kalabalık ve gürültülü ama ben zihnimdeki sesini duyuyorum sadece. Hayalin canlanırken gözümde, kalabalık kayboluyor saçtığın ışığında.

          Kokunu özledim! Ruhumu okşayan cennet kokun sinmiş bilinç altıma. Buram buram çekiyorum içime, hayalin zihnime düşünce. Cennetim sendin, kokun cennetin Has Bahçe'si... Kokun olmadan çarpmıyor artık bu kalbim. Aslında çoktan durdurabilirdim bu kalbi. Sensiz atmasın isterdim lakin seni taşıyorum en hayati köşesinde. Seni yüreğimde yaşatarak yaşıyorum, hayalinle bu hayata tutunuyorum.

          Bana sarılışını özledim! Yürekten, şevkat dolu ve güven kokan kollarında huzura ermeyi özledim. Kolların benim ülkemdi ve şimdi vatansız bir bir mülteciyim senden uzaklarda. Memleket hasretimi giderecek hicbirşey kalmadı anılardan gayrı. Özlüyorum, haddinden fazla özlüyorum! Hadsizce sevmelerim eksilmiyor be Huzur. Sensiz geçen günler seni benden götürmüyor. Aksine özleyerek büyütüyorum içimdeki yerini.

          Düşlerimin gerçeği, ruhumun efendisi. Çık gel artık yüreğimde taht kurmaya. Bu yürek şimdi hazır sana pahitaht olmaya!

"DİLAN"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin