On gün... Tam on gün oldu be Huzur! Bu kadar çabuk mu pes ettin? Geleceğimizle ilgili hayaller kurardık hep ve sen bana "Geleceğim" diye hitap ederdin. Şimdi kim geleceğine yakıştıracak beni? Senin olmadığın bir geleceği hayal edemem ki ben. Hayal ettiğim tek gelecek, birinin bana "Üzme kendini. Dilan sana geri gelecek" demesidir. Sahiden gelir misin geri? Günler geçtikçe umutsuzluğa karışıyor zihnim, yine de beklemekten vazgeçmiyorum. Belki hiçbir zaman dönmeyeceksin lakin beklenen sen olunca beklemesi biraz olsun huzur veriyor. Sensiz uyandığım sabahların hiçbir tadı da kalmadı. Güne senin mesajın ile başlamak, en büyük servetimdi benim. Şimdilerde ise tüm insanlara aydınlık anlamı çağrıştıran sabahlar bana kapkara! Gözlerimi adeta işkence çekeceğim günlere açıyorum. Nefes almak bile ağır geliyor artık. Alışmak zorundaymışım, hayatın kuralları buymuş, insan tabiatımızda varmış ayrılık, hayatıma bakmalıymışım, seni unutmalıymışım ve daha nicelerini diyenlerin canı cehenneme. Düşünsene hidayet aşkı ile görmedikleri cennete girebilmek için ibadet eden insanları. Bu insanların cenneti on saniye görebilme şansları olsaydı gece gündüz uyumadan, yemeden, içmeden ibadet etmezler miydi? Ben cenneti gördüm be Dilan. Sen benim cennetim değil miydin? Cennet kokun henüz burnumda. Sevgiyle sıcacık bakan gözlerin, derinliğinde kaybolmaya hasret kalan gözlerim... Huzur kavramını sende yaşatıyordum ben. Şimdi senin olmadığın her yer bana cehennem. Senle huzur bulduğum her şeyi çok özledim. Senle zaman geçirdiğimiz yerlere gidip teselli buluyorum biliyor musun? Ayağının deydiği her yerde birşeyler buluyorum sana ait. Ne de çok sevdim be Huzur!
Senden bana kalan birkaç fotoğraf teselli ediyor beni bazen. Baktıkça yanımda hissediyorum seni. Fotoğraf sarılmıyor, öpmüyor, hiç de konuşmuyor. Cennet cennet de kokmuyor belki ama hep gülüyor. Olsun bana bu da yetiyor. Gülüşünde hayata tutunuyorum. En azından seni görüyorum. O benle konuşmuyor ama ben onla konuşuyorum. Sen yoksun diye ona kızıyorum. Beni neden bıraktın diye sorular soruyorum lakin o da susuyor senin gibi. Kızıyorum ama yine de teselliyi o veriyor bana. Saçma değil mi? Ama gerçek. Senin eserin!
İçim yanıyor cayır cayır. Ruhum bedenimden ayrılmak istercesine daralıyor. Bu bedene dar gelen ruhum kopsa gitse bedenimden, yine de senin gidişin kadar harap eylemezdi beni. Böyle konuştuğuma bakma sen. Kendime zarar verip ruhumu bedenimden ayırmam. Kendime vereceğim hiçbir zarar senin benden kopuşun kadar zarar vermez bana. Hem ben bu ruha seni nakış nakış işlemişken, bir de ruhuma nasıl olur da git derim? Bir de benden öyle gitmeni nasıl düşünürüm?
Sesini çok özledim! Saatlerce dinleyip ruhuma terapi uygulayabileceğim huzur dolu sesinden mahrum kalmışken, varsın başka hiçbir şey işitmeyeyim. Söylesene huzurum, sesini duymayacağım bir dünyada yaşamayı ne eyleyim?
Gülüşünü özledim! Dünyanın en güzel kuşlarının birbiriyle anlaşmışcasına ötüşerek bir müzik şöleni sunduğunu hayal ediyordum sen güldüğünde. Belki yine gülüyorsundur lakin bana değilse o gülüşlerin, varsın artık hiç gülmesin bu solan yüzüm!
Bakışlarını özledim! Yüreğimde hiçbir rasathanenin ölçemeyeceği şiddette sarsıntılar yaratan o can alıcı bakışların şimdi çok uzak gözlerimden. Artık artçı sarsıntı bile yaşatmayacak bana bakmayan gözlerin. Derinliklerinde kaybolduğum bakışların yoksa eğer, derinliklerinde yok olduğum dibi kara uçurumlarım olsun, sensiz görecek bu gözler bana haram olsun!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"DİLAN"
RomanceBu kitap; sevmeyi bilenlere, aşkı yüreğinde taşıyabilenlere, elini taşın altına koyabilenlere... Bu kitap; aşk için gerektiğinde yanabilme ihtimalini göze alabilenlere, yüreğinde umudunu hep taze tutabilenlere, vazgeçmeyi zihninde yok edebilenlere...