Shizuo karşısındaki adama geçirdiği sert yumruğunun ardından adamın karşı duvara çarparak duvarda oluşturduğu çatlağı izlemek yerine huzursuzca yüzünü buruşturarak şekli bozulan papyonunu düzeltmekle daha çok ilgiliydi. O sırada telefonunun çalan melodisi boş sokakta yankılanmıştı. Kaşlarını çatarak elini cebine götürdü ve telefonunun ekranına baktı. Ekrandaki ismi gördüğünde yüzü ifadesiz bir hal almıştı. Ağır hareketlerle telefonu açtı ve kulağına götürdü.
-Efendim?
-Shizuo oğlum, uzun zaman oldu nasılsın?
-İyiyim, baba siz nasılsınız?
-Annende bende iyiyiz, geçen gün bir takım olaylar olduğunu duydum. Sana bir şey olmadı değil mi? Aslında seninle ilgili bu konuda konuşmak istediklerim vardı. Bu akşamüzeri işin yoksa çalıştığım yere gelir misin?
Shizuo babasına cevap vermeden bir süredir yürüdüğü yolda kaldırım kenarlarını süzdü boş bakışlarla. Ardından aklına gelen bir fikirle verdiği kararı onayladı ve soğuk sesiyle cevap verdi.
-Tamam, geldiğim de seni ararım. Sonra görüşürüz.
Telefonunu kapattıktan sonra geride bıraktığı adama bakmadan ilerledi.
Geçen bir kaç saatin ardından kendini büyük ve ihtişamlı Akatsuki Şirketinin önünde bulmuştu. Bu bina onun için sadece çocukluk anılarının temsiliydi o kadar. Kapının önünde öylece dikilirken birden gözlerinin önünde aynı kapıdan koşarak ve gülüşerek geçen iki küçük çocuk canlandı. Biri kendisiydi ve diğeri de hiç unutamadığı Ren'di. Kendinden kısa ve cılız olan çocuğun o sevecen ve mutlu gülümsemesi, parlayan gözleri bir an için sanki anılarından çıkarak Shizuo'nun göğsünü sıkıştırmıştı. Geçmiş ne kadar geçmişte kalsa da bazı yaralar hiç geçmiyor ve gidenlerin acıları hep taze kalıyordu. Böyle zamanların aksine Shizuo bu şirketin bulunduğu sokaktan bile geçmemeye çalışırdı. Çünkü her köşe başında Ren'in hayaleti karşısına çıkıyor ve Shizuo'yu büyük bir suçluluk duygusuna sürüklüyordu. Ömrü boyunca onu koruyacağı sözünü tutamamış ve o ellerinden kayıp gittiği gün hiçbir şey yapamamıştı.
Ne zaman bittiğini fark etmediği sigarasının izmaritini içine çekmekten vazgeçerek yere attı ve ayaklarının altında ezdi. Bir eliyle dolan gözlerini sildi, sanki hiçbir şey olmamış gibi dik bir şekilde durarak ifadesiz bir yüzle girdi o kapıdan içeri.
Resepsiyona ulaştığında babasının ismini söyledi ve merdivenlere doğru yönelerek yaklaşık yedi kat yani binanın en üst katına çıktı. Büyük bir hole geldiğinde kendisini bekleyen babasıyla göz göze gelmişti. Son gördüğünden bu yana biraz daha yaşlanan babasına gelişigüzel sarıldıktan sonra onun gösterdiği odaya doğru yöneldi. Çocukluğundan beri ne annesi ne de babasıyla asla çok sevgi dolu bir ilişki kuramamıştı. Yine de erkek kardeşi için hissettikleri bambaşkaydı. Kendisinin ailesinden bulamadığı sevgiyi kardeşi için hiç eksik etmemeye çalıştı o doğduğundan beri. Bu yüzden onun için yeri bambaşka olan iki kişiden biriydi Kasuka.
Girdiği odayı etraflıca süzerken odanın ortasındaki büyük masada oturan ve kendisine tartan gözlerle bakan adamı çok geç fark etti. Bu adamı küçüklüğünden beri tanıyordu. Babasının patronu olan adam; Akatsuki Holding'in başkanı ve Tao'nun da babasıydı. Ne bu adamdan nede Tao'dan hiç haz etmezdi zaten. Ren'i kaybettikten sonra onları bir daha görmek için bir sebebi olmamıştı bugüne kadar.
Adamın gözleri Shizuo'yla buluştuğunda yapmacık bir gülümsemeyle ayağa kalktı ve kollarını iki yana açarak Shizuo'yu adeta yanına çağırır bir hava yaymıştı etrafa. Shizuo babasıyla göz göze geldiği kısacık andan sonra Akira'ya doğru yaklaştı ve bu samimiyetsiz kucaklaşma sırasında yüzünü buruşturmamak için çaba harcadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avcı (Shizaya AU)
Fanfictionİzaya; geçmişini, kimliğini ve sahip olduğu her şeyini kaybetmiş, yaşama gücünü intikamdan alan bir adamdır. Hayatı boyunca yanında olacağına dair söz veren ilk aşkı yıllar sonra düşmanı olarak karşısına çıksa bile amacına ulaşmak için tereddüt etm...