Akira kapının çalmasıyla beraber başını kaldırarak seslendi.
"Gel!"
İçeri giren siyah takımlı adamın yüzünde büyük bir yara vardı ve büyük ihtimalle bu bir bıçak yarasıydı. Gözlerini onun yüzünden alarak önüne baktı. Akira'nın karşısındaki adam elindeki deri eldivenler ve sert bakışlarıyla oldukça sert biri gibi görünüyordu.
"Dediğiniz gibi oğlunuzu takip ettim patron."
"Nereye gitti?"
"Shinjuku'da bir apartmana girdi."
Elinde tuttuğu dosyayı yaklaşarak Akira'nın önündeki masaya bıraktı ve bir adım gerileyerek ellerini önünde birleştirdi.
Akira sakin ama sorgulayıcı bir tavır içindeydi. Dosyanın kapağını kaldırır kaldırmaz sağ üst köşedeki fotoğrafa kaydı gözleri. Siyah kısa saçlara sahip ve oldukça sinir edici bir gülüşle kameraya bakan genç, yirmi beşlerinde gibi gösteriyordu. Gözleri doğum yılına kaydığında oğlundan birkaç yaş küçük olduğunu fark etti. Bir an bu görüntü Akira'ya çok tanıdık geldi. Kendisini onunla daha önce tanışmış gibi hissediyordu ama bir türlü hatırlayamıyordu. Hani sanki dilinizin ucundaymış gibi hissedersiniz ama söylemezsiniz. Tıpkı o anlar gibi bir andı. Klasik bir aile, normal bir okul ve sıradan bir ortalama. Tek çarpıcı yanı mesleğiydi. Bir muhbir birçok tehlikeli işle karşı karşıya kalabilirdi.
"Oğlunuz bu adamın ofisine gitti, içeri de yaklaşık üç saat kadar kaldı. Ardından oradan çıkarak bir bara gitti ve gün doğana kadar orada sabahladı."
"Bar mı dedin? Amerika'dan döndüğünden beridir ilk kez böyle bir şey yapıyor."
Akira düşünceli bakışlarla İzaya'nın profilini gözden geçiriyordu. Tao'nun bir muhbirle ne gibi bir işi olabileceğini anlayamamıştı ama bulacaktı. Gerekirse şu muhbiri ayağına çağırır birde kendi şartlarında cevabını ondan öğrenirdi.
"Bir de, bardan çıktıktan sonra..."
Adam birden konuşmayı kestiğinde Akira sabırsız ve sinirli bakışlarını onun gözlerine dikmişti.
"Evet, devam et!"
"Şey, Efendim, kendisi Heiwajima-san'ın evine gitti."
Akira'nın kaşları şaşkınlıkla yukarı kalktı.
"Aiden'e mi gitti? Neden oraya gitsin ki, hem de o kadar içmiş halde."
"Heiwajima Shizuo-san'ın evine patron."
Akira eliyle çenesindeki sakalları sıvazlayarak koltuğuyla arkasına doğru döndü ve düşüncelere dalmış halde büyük pencereden şehrin manzarasına baktı. Bildiği kadarıyla Tao Shizuo'yu pek sevmezdi, peki şimdi neden onunla buluşmak istemişti ki?
...
Shizuo akşam saatleri elleri ceplerinde apartmanının olduğu sokağa yöneldiğinde bugün İkebukuro'da İzaya'yı görmediğini düşünüyordu. Gelmesini umuyor ya da bekliyor olduğundan değildi elbette ki, sadece bu sayede sakin bir gün geçirmişti. Eğer şimdi güvenle evine girip de televizyonunu açıp karşısında bir bira içebilirse güzel bir gün bile olabilirdi onun için. Sakin ve monoton. Kavgasız ve sinirlerini alt üst eden İzaya'sız. Bazen bir düşmana sahip olmanın gerçekten zor bir şey olduğunu düşünüyordu. Tabi bu düşmanın İzaya olması ise; insanı iki kat daha fazla yoruyordu. Onun çarpık gülüşü ve kızıl gözleri gözünde canlandığında içini yine tuhaf duygular sardı. Tıpkı bir telaş almış gibi, tarifsizdi. O gün geldi aklına, İzaya'nın peşine düştüğü ve o kurşunların arasına tereddütsüz dalarak onu kurtarmaya çalışması. Bir an olsun bile kendi için tereddüt etmemiş sadece onu düşünerek hareket etmişti. Onun için... Onun sağlığı ve iyiliği için... Kimsenin ona zarar vermesini göze alamayarak taşımıştı kollarında umarsız, gerisini düşünmeksizin...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avcı (Shizaya AU)
Fanfictionİzaya; geçmişini, kimliğini ve sahip olduğu her şeyini kaybetmiş, yaşama gücünü intikamdan alan bir adamdır. Hayatı boyunca yanında olacağına dair söz veren ilk aşkı yıllar sonra düşmanı olarak karşısına çıksa bile amacına ulaşmak için tereddüt etm...