İzaya montunun kürklü şapkasını kafasına çekerek kalabalık mekanın kapısından içeri girdi. Güneşin yeni yeni battığı saatlerde sokak lambaları yavaş yavaş yanmıştı ve etraf hoş bir kızıllığa bürünmüştü.
Masalar arasında dolandı ve en köşedeki ıssız masaya oturarak etrafa göz gezdirdi. Yanına bir garson yaklaştığında ona misafirinin geleceğini ve daha sonra uğramasını söyleyerek gönderdi ve kapıdan girip çıkan insanları kollamaya başladı.
Üstünde beyaz ince bir ceket giymiş ve kızıl kıvırcık saçlarını açıkta bırakarak rüzgarda hafifçe dalgalanmasına izin veren kadını gördüğünde bakışlarını ondan alamadı. O anda onun yemyeşil gözleri kendisinin kızıl gözleriyle buluşmuştu. İkisinin arasında upuzun bir mesafe, bir sürü masa ve insan olmasına rağmen İzaya gördüğü yüzle oturduğu yere iyice gömülmüştü. Annesine bariz bir şekilde çok benziyordu. Kadın ağır adamlarla onun bulunduğu masaya doğru yürürken bundan daha da emin oldu. Genç kadın karşısındaki koltuğu çekerek oturduğun da ona gülümsemişti.
"Seni karşımda görmek çok güzel Ren. Sonunda buluşabildik."
"Her zaman ki gibi seslen, İzaya diyerek!"
Kadın anlayışlı bir gülümsemeyle ona baktı ve masanın üzerinde duran bir elini avucunun arasına alarak sıktı. İzaya'nın bakışları ise hemen ikisinin ellerine kaymıştı.
"Akatsuki Ren, senin adın bu ama."
İzaya bakışlarını kaçırarak ilgisizce etraftaki insanları süzerken ne söylemesi gerektiğini düşünüyordu.
"Anneme çok benziyorsun." Birden dökülüvermişti kelimeler dudaklarından. Sesi oldukça buruk çıkmıştı ama bunu bir soru gibi söylememişti. Çünkü onun kim olduğundan zaten haberi vardı. Bir kaç yıl önce, gizemli ortağı ile ilgili bir araştırma yapmaya karar vermiş, bunun için baya uğraşmış ve sonunda bulmuştu sakladığı her şeyi. Bunu ondan gizlemişti tabi ve kim olduğunu bilmiyormuş gibi davranmaya da devam etmişti hep. Aralarında gereksiz bir duygusal bağ oluşmasını istememişti.
"Adım Jenny, ama sen bana sadece teyze diye seslen hayatım."
İzaya buna nasıl karşılık vereceğini bilemediği için sadece soğuk bakışlarıyla onu süzdü. Onun sıcacık ve içten gülümsemesi kendi kalbini de ısıtıyordu sanki. Öyle çok anımsatıyordu ki annesini her şeyiyle, İzaya darmadağın olduğunu hissetti onun gülüşünde. Annesinin sıcak kucağına olan özlemi onu her gördüğünde daha da artıyordu sanki. İçinde hala sakladığı o yapayalnız çocuk haykıra haykıra ağlamaya başlamıştı. Unuttuğu ya da sert duvarlar arkasına sakladığı zayıflığı ona baskı kurmaya başladı. Onu boğan tüm bu duygulardan uzaklaşması bir kaç dakika sürmüştü ama Jenny bir şey söylemese dahi ilgili bakışlarını hep üzerinde tutmuştu.
"Biliyorum. Kim olduğunu biliyordum, araştırmıştım zaten. O yüzden bu gereksiz aile tablosu görüntüsünü kendi içinde yaşa. Profesyonel olan iş ilişkimizi bozmak gibi bir niyetim yok benim. Dosyaları elde ettiğine göre ve yakında yıllardır uğraştığımız amacımıza ulaşabileceğimize göre, görüşmemiz içinde pek bir sebep kalmadı."
İzaya sert ve net çıkan sesiyle konuştuktan sonra ifadesiz bir yüzle masadan kalkarak kapıya doğru yöneldi. Arkasını dönüp bir kez daha bakma ihtiyacı hissetmedi. Eğer baksaydı Jenny'nin ağlayarak ona baktığını ve peşinden koşturarak geldiğini görürdü. Sokaklar arasında kaybolup gittiğinde bir süre sonra İkebukuro'nun geniş meydanında bulmuştu kendisini.
Tam köşeyi dönmüştü ki hızını alamayıp sert bir duvara çarparak geriye doğru poposunun üstüne düştü. Ardından kendisine uzatılan eli fark ettiğinde çarptığı şeyin bir duvar değil de bir insan olduğunu anlamıştı. Başını gördüğü ayaklardan yukarı doğru kaldırdığında kendisine endişeli gözlerle bakan sarışını gördü ve uzattığı eli tutmayarak kendi kendine ayağa kalktı. Shizuo ona doğru bir adım attığında kendi de geriye doğru bir adım atmadan kendini alamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avcı (Shizaya AU)
Fanfictionİzaya; geçmişini, kimliğini ve sahip olduğu her şeyini kaybetmiş, yaşama gücünü intikamdan alan bir adamdır. Hayatı boyunca yanında olacağına dair söz veren ilk aşkı yıllar sonra düşmanı olarak karşısına çıksa bile amacına ulaşmak için tereddüt etm...