Kapının tıklatılması ile İzaya başını kaldırarak odaya girenlere baktı. Shizuo önden ilerleyerek içeri giren adama yolu göstermişti. Yanındaki adam en az Shizuo kadar uzun boyluydu. Kahverengi saçları kısacık kesilmiş ve aynı tondaki kahve çekik gözleriyle çok ciddi bir duruşa sahipti. Üstündeki lacivert takımı tam üstüne oturmuş ve elindeki deri evrak çantasıyla içeri doğru yürümüştü.Gözleri İzaya ile buluştuğunda hafif bir gülümseme ile onun masasına doğru yaklaştı. O sırada İzaya’da oturduğu yerden kalkarak koltuklara doğru yönelmiş ve onun karşısındaki yere oturmasını beklemişti.
“Tachibana-san nasılsınız?”
Genç adam merakla bakışlarını hala kapının yanında durarak kendilerine bakan Shizuo’ya doğru çevirdi.
“Teşekkürler Akatsuki-san.”
İzaya Tachibana’nın Shizuo’ya olan bakışlarını fark ettiğinde ona oldukça soğuk bakışlarla karşılık vermişti. Tehditkar havasına bürünerek sesinin tonunu da sertleştirdi.
“Shizuo, görüşmem boyunca bana telefon bağlama ve kimseyi de içeri almayın.”
Shizuo, meraklı bakışlarını hala İzaya'nın üstünde tutsa da odadan çıkmaktan başka şansı olmadığını anlamıştı. Nasıl bir görüşme yapacaksa her zamankinin aksine bu sefer kendisini yanında istemediği çok açıktı. Bundan huzursuz olsa da son bir bakış atarak kapıyı arkasından kapayıp giriş salonuna çıktı.
İzaya, Shizuo odadan çıktıktan sonra koltukta öne doğru eğilerek ellerini birbirine kenetlemişti. Oldukça resmi ve ciddi bir ifadeyle iş havasına girivermişti bir anda.
“İstediğim belgeleri hazırladın mı?”
"Tabi ki." Sorunun üzerine genç adam evrak çantasını açarak içindeki kağıtları ortalarındaki siyah olan sehpanın üstüne bıraktı. İzaya kağıtları alarak hemen okumaya başlamıştı. Ardından ayağa kalkarak masasının üstünden dolma kalemini alıp imzalaması gereken yere baktı.
“Akatsuki-san bu belgeyi imzaladıktan sonra var olan bütün haklarınız ve varlığınız için kardeşinize vekalet vermiş olacaksınız. İsterse her şeyi kendi üzerine alabilir ya da başkasına satabilir. Kusura bakmayın ama avukatınız olarak bunları söylemem gerekiyor.”
İzaya onu anladığını belirtir bir şekilde başını hafifçe salladı ardından ikinci bir defa daha düşünmeden kağıtları bir bir imzalayarak adama uzattı.
“Kan sudan ağırdır diye bir laf vardır Tachibana-san, hiç duydunuz mu?”
“Hayır efendim.”
“İnsanlar arasındaki kan bağının önemine değinir. Ona inanıyorum ben ve bu yüzden verdiğim karardan asla pişman olmayacağım. Ayrıca birkaç yıl burada olmayacağım için işlerin bir şekilde yürüyeceğinden emin olmalıyım gitmeden.”
Genç adam İzaya’nın sözlerinin arasından başka bir dosya daha çıkarak ona uzattı. Bu konuda başka bir yorum yapma gereği daha hissetmemişti.
“Adadaki evin inşaatı tamamen sizin tasarladığınız şekilde tamamlandı. Temizlik ve yapılması gereken başka işler için en yakın deniz aşırı yerdeki kasabanın yerlileriyle görüşüp iş isteyen evli bir çiftle anlaştım. Haftada bir gün adanıza gidip evin içi ve dışı ile ilgilenecekler siz gidene kadar. Aynı zamanda bahçeye ekilmiş sebzeler ile meyve ağaçları ile ilgilenilecek.”
İzaya dosyadaki evin resimlerine göz gezdirirken yüzünde oldukça memnun olmuş bir ifade vardı. Evin çoğu duvarı tamamen camla çevrilmiş olduğu için içi de görünüyordu. Kumsalın hemen bitiminde ve denize çok yakındı. Arkasında büyük bir bahçesi vardı ve onun ardından da sık ağaçlardan oluşan bir ormanlık devam ediyordu. Etrafında başka hiçbir şey yoktu. Ada pek büyük olmamakla beraber çok küçükte değildi. Hiçbir yerli olmadığı gibi daha önce ayak bile basılmamış bir yerdi. En yakın yerleşke tekne ile gidebileceği yarım saatlik mesafede, bir sahil kasabasıydı. Bu ada Japonya’dan çokta uzakta bir yerde sayılmazdı. Jenny araştırmaları sonucu adayı bulup da kendisi sonunda satın alabildiğinde uzun zamandır istediği şeye kavuşabilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avcı (Shizaya AU)
Fanfictionİzaya; geçmişini, kimliğini ve sahip olduğu her şeyini kaybetmiş, yaşama gücünü intikamdan alan bir adamdır. Hayatı boyunca yanında olacağına dair söz veren ilk aşkı yıllar sonra düşmanı olarak karşısına çıksa bile amacına ulaşmak için tereddüt etm...