11. Bölüm /part 1

2.7K 127 14
                                    

Yazıldığı tarih:2017
Yazıldığı yer : kocaeli
Yazıldığı süre: 4 saat

Sevgili okurlarım! Uzun zamandır hiç bölüm yayınlamıyorum. Öyle meşgulüm ki vakit ayıramıyorum. Aslında bölüm yazma işini yaz tatiline ertelenmiştim. Ancak arada ilham geliyor kaçırmak olmaz degil mi :) bu bölüm de 11. Bölümün ilk yarısı bulunuyor sizleri daha fazla bekletmek istemedim. Diğer yarısı da umarım en yakın zamanda gelir.

Kader öyle bir şeydi ki ne can dinlerdi ne feryat. Olacağı varsa olurdu elbet. Ama bencildi. Ne sonunu ne de arkasında bıraktıklarını düşünürdü. Kader mağdurlarının sarıp sarmaladığı. Yüz ölçümü küçük ama insanlığı ve dostluğu büyük bir mahallede yaşayanların hikayesiydi bu.

Öğleden sonra mahallede hayat yeniden canlanırdı. Ama bugün bir ayrıydı. Mahallede elbet dedikodu olurdu. Ancak kimseyi kıracak küçük düşürecek şeylere girişilmezdi. Güneş tam tepede mahalleyi adeta ışıldatırken , mahallelilerin canlılığı da sıcacık bir ortam yaratıyordu. Cimri kasabın genç karısı nihan evin yıllık temizliğini yaptığını balkona attığı kirden rengi değişmiş halıyı çırparken gösteriyordu. Manav bahri meyve sebzenin tozunu aldıktan sonra elindeki bezi omzuna atmış sandalyesini almış kurulmuştu manav tezgahının önüne. Kimi evlerden tabak çatal sesleri geliyor, kimi evlerden yoğun kızartma kokusu yayılıyordu.

Sabahın serinliği , yerini güneşe bırakırken , gökyüzünün rengi de üstüne gelmişti henüz. Lodos çevredeki en büyük mahallelerden biriydi. Geniş yokuşu, birbirine yaslanmış evleri ,amaçsızca karalanmış duvarları hep bilinirdi.

Cihan , her babanın istediği gibi bir oğuldu. Fedakar , cesur, babayiğit bir delikanlıydı. Bu yüzden mahalledeki hem esnafın hem de genç oğlanların kalbini çocukluktan kazanmıştı. Ters bir çocuk değildi ama bazı konularda kendini asla tutamazdı. Aile, vatan, geçmiş. Mahalede az da olsa sözü geçerdi çünkü ondan önce sözü geçenlerden fırsat kalmazdı.

Ceketini giyinip vestiyerin eski işlemeli aynasına baktı çıkmadan. Suratını buruşturdu hoşnutsuzca , bu kadar uzun süre takım elbise giymeye alışkın değildi. Taktığı kravat da sanki inadına sıkıyordu boğazını.

"Cihan'ım! Çıktın mı karaoğlanım." genç adam duyduklarıyla yarım ağız sırıttı. Annesi onu karaoğlanım diye severdi. Oysa cihan esmer değil kumraldı.

"Çıktım annem!" diye seslenerek askılıkta asılı araba anahtarını kaptığı gibi kapıyı açıp dışarı çıktı. İki adımlık merdivenleri inerek uzanıp evin ahşap kapısını kapattı. Arakasını dönüp tam köşeye park ettiği arabaya ilerledi. İlerlerken bir eliyle saçlarını çekiştiriyor diğer eliyle de anahtarı rastgele döndürüyordu. Tam arabanın yanına gelmişti ki evlerinin çaprazında olan, selimlerin evlerinin kapısı açılmıştı. Kapıdan ilk önce bir el uzanmış kapının önüne tabanlarına basılmış ve derisinin kahverengi olmasına rağmen siyaha boyanmış bir çift kundura konulmuşdu. Sonra ise başında takkesi, omuzlarına konulmuş ceketi ile selim çıkmıştı. Cihan gördüğü kişiyle başını eğmiş gülmemek için yüzünü binbir şekile sokmuştu. Selim âlem adamdı. Mahallenin çay ocağı ona kaldığından beri daha bu yaşında bir garip giyinmeye başlamıştı. Kendince çaycı baba olmuştu. Önceden arada boş vakti olduğunda kahveye giderdi cihan. Selim ise o her geldiğinde sinir olduğunu bile bile ilk önce elini uzatıp öptürmeye çalışır, cihanın dik bakışlarını gördüğünde de "tamam hadi çaylar benden. Hadi yine iyisin." diye maytap geçerdi cihanla. Cihan ise sadece gülmekle yetinirdi. O el öpmeyi sevmezdi. Ama tabi ki saygısından büyüklerinin elini öperdi. Hoş ona kimse elini öptürmezdi de.

Selim kapıyı kapatıp arkasını döndüğünde arabanın bagajına yaslanmış cihanı gördü. Sinsi sinsi sırıtıp etrafına baktı ilk önce, rezil olmak istemezdi. Üstelik milleti bu yeni tarzına alıştırmışken. Kimse olmadığını Anladığında başı önünde henüz onu görmeyen cihana döndü.

"yavrum! Analar ne yiğitler doğurmuş. Duruşuna kurban "

Cihan daldığı düşüncelerden kız gibi ciyaklamaya çalışan selimin sesiyle çıktı. Sinirle başını kaldırıp ok gibi bakışlarını selime sabitledi. Sabah sabah kaşınıyordu gene.

Selim ayakkabılarını ayağına tam takmadan garip bir koşuşla cihanın yanına doğru ilerlemeye çalıştı. Ancak daha merdivenleri bile inememişken tökezledi. Cihan ise ciddi tavrını selimin yere kapaklanmasıyla bozdu. Sokak cihanın kahkahasıyla yankılandı. Mahallenin taşının duvarının özlediği o kahkahayı.

"Noldu yavrum. Hey düşüşüne kurban.! " cihan kahkahasını durduramıyor selim ise onun kahkahasını eli takkesinde ağzı açık izliyordu.

İYİ OKUMALAR!

UKDE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin