Bir hafta sonra...Havaların gittikçe soğumaya başlaması lodosu da keskin bir sessizliğe bürüyordu. Kışın yaklaşmasıyla mahalle de sıcak bir sessizlik hakim olmaya başlamıştı. Artık her sabah olduğu gibi çocuk sesleriyle canlanmıyordu. Şimdi herkes sıcacık yuvasına çekilmiş soğuk havanın getirdiği sıcak aile ortamının tadını çıkarıyordu.
Dükkanlar biraz daha geç açılıyor, soğuktan dolayı kimse dışarı çıkmak istemiyordu. Kasım ayı sert geçiyordu , gri bir gökyüzüne uyanmıştı bu sabah İstanbul. Yağmur daha bir kaç dakika önce hafif eserken şimdi aşırı bir sağanak başlamıştı.
Cihan daha evden çıkmamıştı ki annesi bir koşu şemsiye tutturmuştu eline, arabayı uzağa park etmemesi büyük bir şanstı. Yağmurda fazla ıslanmadan hızla arabasına geçti. Kapıyı kapatır kapatmaz ısıtıcıları açtı. Nefesinden oluşan buhar camları buğuluyordu. Hava aşırı soğuk değildi ama hatrını sayılır bir esinti de vardı.
Arabanın ön camına yağan yağmur aşağı doğru süzülürken, dışarı pek net gözükmese de genç adam sanki görüyormuş gibi izliyordu dışarıyı. Öte yandan da kız kardeşini bekliyordu. Bugün havanın yağmurlu olmasından dolayı onu okuluna kendisi bırakacaktı.
Ve evet maalesef işten çıkamamıştı. O gün babası yaşında patronunun dediklerini duyduktan sonra işten çıkmak istediğini söylemekten vazgeçmişti. Adam gerçekten zor durumdaydı. Şeytan gibi bir kızı vardı ve dediğine göre dışarı çıkmak, okuluna devam etmek ve yeni insanlar - özellikle de kendisi - görmek kızına iyi geliyordu. Bir an yürüyememenin nasıl bir zorluk yaşattığını düşündü. Gözleri bacaklarına kaydı elini kaldırıp dizlerine dokundu. O yürüyemeseydi ne olacaktı? Bir çok şeyden mahrum olacağı kesindi. Araba asla kullanamazdı. Eve mahkum kalırdı. Banyoya tek giremez dahası tuvalete bile giderken yardım almak zorunda kalırdı. Ve muhtemelen bunu gururuna yediremez ölümü tercih ederdi.
Yinede o bu durumda olsa insanlara karşı daha çekimser davranırdı. O kız gibi çemkirmezdi önüne gelene. Bu işe devam ediyorsa babasına benzeyen o adam içindi. Ama bir kez daha sabrının doruklarına gelirse bu kez kimseyi dinlemez, kendi kafasına göre hareket ederdi.
Yağmurun bulanıklaştırdığı camdan gördüğü gölgeyle arabayı çalıştırdı. Kız kardeşi arabaya bindiğinde silecekleri çalıştırıp ilk önce gözünün önünü açtı. Arabayı sürmeye başlamıştı ki arabanın önüne biri atlamasıyla durdu. Yağmur yüzünden önünü göremiyordu. Silecekler tekrar çalıştığında arabanın önünde sırıtan kahveciyi gördü. Gözlerini devirip, derin bir nefes aldı. Yağmurda ıslanmayı umursamadan hala arabanın önünde sırıtıp duran deli arkadaşına bakarak kornaya bastı. Daha ne kadar orada duracaktı. Kız kardeşinin kıkırdamasını duyan genç adam başını sallayıp deli gibi sırıtan arkadaşına baktı. Sonunda ıslanmaktan vazgeçip o da arabaya binmişti. Biner binmez de kollarının birini kendi koltuğuna diğerini de kardeşinin oturduğu koltuğa yaslayarak öne doğru eğilmişti.
"Sabahı şeriflerin hayrola emmioğlu. " demişti yüzündeki sırıtmayı silmeden. Sonra yanında oturan kardeşine dönüp bu kez ona sataşmıştı.
" sana da günaydın kız sarı fatma. " canan'ın biraz önce güller açan yüzü kendisine sarı fatma diyen bu koca adam yüzünden düşmüştü. Yine de belli etmeyip o da karşılık vermişti.
" sana da günaydın selim abi" sesindeki bıkkınlıktan anladığı kadarıyla yine sinir etmişti bu küçük sarıyı. Bunun mutluluğuyla öne iyice eğilip bu kez cihana sormuştu.
"ee gitmiyoz mu emmioğlu " cihan dikiz aynasından arkada oturan ve her zamanki gibi takkesi başında olan arkadaşına baktı. Hafifçe gülüp arabayı çalıştırdı. Arabayı meydana doğru sürmeye başladı.
" kahveye mi? " diye sormuştu cevabını bildiği halde. Selim başındaki şapkasını çıkarıp eliyle şöyle bir dağıtmıştı saçlarını.
"he ya. Baktım sende daha gitmemişsin dedim beni de bir meydana kadar atıverirsin." usulca başını sallayan genç adam bi kaç dakika içinde meydana giriş yapmıştı. Arabayı yavaşlatıp berberin önünde durdu. Arabanın durmasıyla selim elindeki şapkayı başına geçirip arabanın kapısını açmıştı.
"Akşam bizim çocuklarla tepede buluşacağız sende geç kalma. Hadi iyi işler emmioğlu. Görüşürüz sarı fatma. " arabadan inerken önce oturan sarı civcivden makas almayı da unutmamıştı. Arabadan çıkıp kapıyı kapattığında canan da elinin tersiyle yanağını silmişti. Sanki yüzüne bişey bulaşmış gibi sinirle silmişti yanağını. Bu hareketi elbette cihanın gözünden kaçmamıştı. Araba tekrar hareket ettiğinde canan abisine dönüp gidene kadar yemin etmiş gibi hiç susmadan bişeyler anlatmış abisini de zorla konuşturmaya ve dinletmeye çalışmıştı. Abi kardeş olsalarda dost gibiydiler. Cihat ile yaş olarak yakın olmalarına rağmen onunla pek anlaşmazdı canan. Büyük abisi cihangirden çekindiği gibi cihatla da konuşmaya pek yanaşmazdı. Cihanla ise küçüklüğünden beri iki arkadaş gibiydiler. Aralarında her ne kadar koskoca sekiz yaş olsa da Cihan kızkardeşine çok önem verirdi ve bu yüzden onunla bir yaşıtmış gibi ciddi konuşurdu. Her derdini dinler birşey olunca ilk Cihanla paylaşırdı genç kız.
On dakika bile olmamıştı ki kampüsün önüne gelmişlerdi. Canan üniversite ikinci sınıf öğrencisiydi, çok zeki bir kız olduğu için tıp kazanmıştı. Cihatın aksine o okuluna çok önem verirdi. Ve her zaman emeğinin karşılığını alırdı.
Araba durduğunda canan abisine dönerek yanağına kocaman bir öpücük kondurmuştu. Kapıyı açıp çıkar çıkmaz dersini kaçırmamak için hızla okula doğru koşmuştu. Cihan ise anlamlandıramadığı biçimde durgundu bugün. Arabayı yeniden sürmeye başladığında camı da hafiften açmıştı. Soğuk hava sanki içinin sıkıntısını alıp götürebilirdi. Elini saçlarının arasına daldırıp çekiştirdi. Sıkılmıştı. İlerlemeden hep yerinde saymaktan sıkılmıştı.
*******************************
CİHANGİR
Saatlerdir masasında oturup elindeki karta bakıyordu. Yüzündeki tebessümden haberi yoktu. Bir an irkilip kendine geldi. Elindeki kartı masanın bir köşesine atıp ellerini saçları arasında dolaştırdı. Sıkıntıyla çektiği saç dipleri ağrımaya başlamıştı. Ne oluyordu böyle. Neydi bu saçmalık. Şuan elinde olsa kendine okkalı bir tokat atıp kendine gelmesini sağlardı. Ucuz bir kızın kartını ne diye almıştı. Neden o anda ona verip arkasına bile bakmadan çıkıp gitmemişti oradan. Nefesini dışarı verip eliyle yüzünü sıvazladı. Arkasına yaslanıp odada şöyle bir göz gezdirdi. Aklına gelen şeylerle yüzü buruşmuştu. O kız da diğer çalışan kızlar gibi iğrenç biriydi bundan hiç şüphesi yoktu. Kendisi oldukça iyi bir maaş alıyordu. Şuan belkide çoğu meslektaşının aldığı maaşın iki katıydı. Ve böyle sınıf atlamaya ve gözü parada olan ucuz bir kız onun elbetteki ilgisini çekmek isteyecekti. Belki de o kartı orada bilerek düşürmüştü. Her ne kadar güzel ve genç biri olsa da bu onun hakkındaki düşüncelerini değiştirmezdi. İş hayatında bir sürü güzel kız görmüştü. Ve sanki hepsi klonlanmış gibi aynı şeyi amaç edinmişti. Para, yakışıklı ve salak bir genç, ve onun peşinden sürüklediği ünü. Gerçi kendisi pek bir üne sahip değildi. Ama yine de yakışıklılığının ve parasının farkında olan bir çok kişi vardı. Bu da onlar gibi basit biriydi. Basit ama güzel.
Merhaba! Uzun zamandır buralarda yokum. Dolayısıyla bölüm de yayınlamıyorum. Bu yıl benim için çok yoğun, öyle ki kendime bile vakit ayıramıyorum. Bölüm yazmayı unutmuşum diyebilirim. Ama telefonu elime aldığımda ve son yayınladığım bölümü gözden geçirdiğimde yeniden bir ilham geldi diyebilirim. Bölümlerin nasıl gidiyor merak ediyorum. Lütfen bu bölümü de okuyup bana gidişatım hakkında yorum yapın. Böylece ikinci kısmı ona göre yazabilirim :) yeniden görüşmek üzere :*
İyi okumalar :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UKDE
RandomCihan & gaye Cihangir & Zeynep Cihat & Sevgi Berat & Firuze Selim & Canan