konuşan taşlar

170 11 0
                                    


Ertesi Sabah, Ota her zamanki gibi erken kalkmıştı. Erken kalkmayı seviyordu. Ablası ve abisi gece geç saatlere kadar oturur, oyun oynar hiç bir zaman erken kalkmazlardı. Babası ise onların ders çalıştığını zannediyordu. Bir gün onlara her şeyi anlatmak isterdi ama anlatsa bile kendisini dinleyeceklerini umut etmiyordu.

Her şeyi olduğu gibi bırakmak belki de en iyisiydi. Sorunlar çözülmüyorsa zamanı gelmemiş demekti.

Ota giyindi, sepetini almak için aşağıya indiğinde annesini onu bekler buldu.

"Bugün birlikte gidelim dedi, annesi. Dün azıcık ot toplamışsın, böyle olmaz."

Ota biraz hayal kırıklığına uğramıştı. Nedense o Sabah içinde Ledar'ı tekrar göreceğine dair bir his vardı.

Belki de yanılıyorum diye düşündü, niye gelsin ki? Ne işi var burada?

Annesi ile birlikte ormana doğru yol aldılar. Sabahın bu saatinde orman çok serindi. Ota, minik parmaklarının üşüdüğünü hissetti. Geçen yıl 18 yaşına bastığında bir arkadaşı ona doğum günü hediyesi çok güzel eldivenler getirmişti. Ama Ota bu eldivenleri kaybetmişti, tıpkı daha öncekileri kaybettiği gibi. Bazen eldivenlerin kendisine gizli bir toplanma yeri belirlediğini ve bir sure sonra orada buluşmak için aralarında gizli bir anlaşma yaptıklarını düşünüyordu.

İki kadın sessizce işlerini yaparlarken, derinden gelen bir motofly sesi ile irkildiler. Bir kaç dakika içinde Ledar yanlarına gelmişti. Ota içimdeki his doğruymuş dedi. Gerçekten de geldi.

Ledar samimi ve kibar bir tavırla selamladı onları, aslında Ota'nın annesini görünce biraz morali bozulmuştu ama hiç belli etmedi.

"Sabahın bu erken saati iki güzel bayanın ormanda ne işi var?" dedi.

Annesi bu yabancıdan hiç hoşlanmamıştı, bunu da yansıtmakta bir sakınca görmüyordu.

"Herkesin bir işi var beyefendi, dedi sert bir sesle. Bizim de işimiz bu"

"Affedersiniz, dedi Ledar kabalık etmek istememiştim. Size yardımcı olabilirim. Borcumu getirmek için ugramıştım. Bir de teşekkür etmek için. Verdiğiniz otlar arkadaşıma iyi geldi, ilk defa rahat uyudu dün gece."

Ledar bu sözleri söylerken bir yandan da konuşmalara hiç katılmayan Ota'yı süzüyordu. Yavaşça kıza yaklaştı ve elindeki sepete bakmaya başladı.

Sepette bugün otların dışında taşlar da vardı. Değişik şekilli garip taşlar. Parlak siyah renkli ve yuvarlaktı bu taşlar. Taşların birinin üstünde, garip çıkıntılar, delikler vardı.

Bu taşı eline aldı. Garip şeklin neye benzediğini hatırlamaya çalıştı. Tarih kitaplarında gördüğü 21. yüzyılın baslarında dünyada kullanılan taşınabilir telefonlara benziyordu.

Eliyle taşın üstündeki çıkıntılara dokundu, dokunduğu her yerden garip sesler geliyordu. Kıza döndü.

"Bu taşlar nedir, diye sordu, çok tuhaf görünüyorlar."

"Bilmiyorum dedi Ota, az once yolun kenarında rastladım onalara ve hoşuma gittiği için sepete attım. Sizin yerinizde olsam ne olduğunu bilmediğim bir şeyle uğraşmazdım bu kadar. Belki bilmediğimiz bir iletişim aracıdır."

Ota daha sözlerini bitiremeden gökyüzünden gelen korkunç kulakları sağır eden bir sesle sarsıldılar. Gökyüzünde garip şekilli bulutlar belirmişti ansızın. Renkleri çok farklıydı. Ses bu bulutlardan gelmiş olmalıydı. Onlar şaşkınlık içinde bulutları izlerken bulutlar da şekil değiştirmeye başlamıştı. Çok ama çok hızlı hareket ediyorlardı. Bu garip şekilli bulutların her birisi yine çok tuhaf uzay araçlarına dönüşmeye başlamışlardı.

Her yer biranda aydınlanmış bulutların uzay aracına dönüşürken çıkardığı ses ve ışıklar ise tam bir görsel şölen niteliğinde idi.

Üc araç yere doğru inmeye çalışıyorlardı. Ota annesinin yanına koşmuş ona sarılmış korku içinde izliyordu. Ledar ise şaşkınlık ve biraz da hayretle izliyordu olan biteni. Olaylar karşısında genellikle soğukkanlığını yitirmezdi. Ama şu an yaşadıkları gerçekten olağanüstü bir şeydi.

Ota'nın yanına doğru ilerledi. Araçların yere inmeye çalışırken kaldırdıkları toz nedeni ile göz gözü görmüyordu. Fırtına benzeri bir şey oluşmuştu.

Ota elleri ile gözlerini kapamış bir yandan çığlıklar atıyordu. Annesi ise bayılacak gibiydi. Ledar onların yanına güç bela ulaşmayı başardığında araçlar da inmek üzereydi.

O sırada araçlardan biri inmeyi başaramayarak yere bir kaç yüz metre kala büyük bir gürültüyle infılak etti. Her yer kırmızı sarı ateş rengine bürünmüş araçtan düşen parçalar etrafa çelik yağmurları halinde yağmaya başlamıştı. Bu parçalardan biri Ota'nın koluna saplanmıştı.

Ledar telaşla Ota'nın kolunu tutu. Bir yandan da bağırıyordu.

"Kıpırdama, kıpırdama eğer hareket edersen bu seni yaralayabilir"

Ota ise korkudan taş kesilmiş, yerinden kıpırdamaya zaten hali kalmamıştı.

Ledar kızın kolunu tuttu ve tek hareketle saplanan parçayı çıkardı, bir yandan da kızın boynuna doladığı şalı çıkarmış ve ustaca hareketlerle yarasını sarmaya başlamıştı. Ota, o karmaşada bunları bu kadar ustalıkla nasıl yaptığını anlayamıyordu.

Diğer iki gemi inişlerini tamamlamak üzereydi.

Ledar bağırmaya başladı.

"Kaçalım, haydi durmayın bunlar bizi yakalarlarsa öldürürler."

OTA #WATTYS2016 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin