Multimedia: Bazen tutsak gibi görünürsünüz ama yaşadıklarınız sizi daha güçlü kılar. Ota esaretin kendini mağlup etmesine izin verecek mi yoksa daha güçlü mü olacak?
Dönüş yolunda tünellerden geçerken Ota ciddi bir biçimde korktuğunu hissetti. Fısıltılar, onu yanına çağıran karartılar gitgide yaklaşıyordu. Ota bu sesleri dinlemek istiyordu. Hayaletlerin peşine takılıp kaybolmak ona çok cazip gelmişti ama kulağında bir ses onu hiç yalnız bırakmadan kılavuzluk ediyordu. Bir yanda hayaletler onu karanlık aleme çağırıyor, her şeyi unutmayı vaat ediyordu, diğer yanda ise Ledar hiç susmadan güvenli bir ses tonu ile konuşmaya devam ediyordu.
"Haydi, sevgilim, başarabilirsin. Git ve beni bekle. Çok az kaldı yanına geleceğim."
Bu ses geri dönmesine yardımcı olmuştu. Gemide tekrar gözlerini açtığında kulaklarında hala sevdiği adamın sesi vardı. Bir an onun yanında olduğunu, güçlü kolları ile kendisini sardığını hissetti. Başını güvenli bir şekilde göğsüne yasladı. Bu an hiç geçmesin istedi. Ledar saçlarını okşuyor, adeta geçirdiği bu zor yolculuktan sonra onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Söylediği güzel sözleri algılayamıyordu bile, sadece o güvenilir ses tonu kulaklarındaydı.
Gözlerini açtığında tüm bunların gerçek olmadığını anladı, büyük bir hayal kırıklığı tüm benliğini kaplamıştı.
"Ah, Ledar seni şimdiden özledim. Senden ayrı olduğum her dakika bir kabus sanki." Aklından geçen düşüncelere bir mana veremiyordu. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştı. "Lazarus ile nişanlıydık ama bir kere bile ona karşı bunları hissetmedim." diye düşündü. "Eğer Ledar'la karşılaşmasam belki de hiç bir zaman bu adamın içyüzünü anlayamayacaktım, bütün hayatımı onunla geçirmek zorunda kalacaktım."
Birden henüz bu gemiden kurtulmadığını ve bir tutsak olduğunu hatırladı. Acı ile yüzünü buruşturdu. Yatakta doğrulmaya çalıştı. Lazarus dün kendisini epey hırpalamıştı. Her yeri ağrıyordu, vücudundaki morluklara dehşetle baktı. "Bu yaptıklarının hesabını vereceksin, Lazarus" dedi içinden. Dişlerini sıkmış, yüzünde korkunç bir ifade belirmişti. "Nasıl bir adam bu, kibar görüntüsünün altında yatan bir canavar varmış dedi içinden."
Tam o sırada kapı açıldı. Yüzünde sinsi bir gülümseme ile Serminder içeri girmişti.
"Selam prenses, nasılsın? Gerçi prenses dediğime bakma şu halinle basit bir köylü kızına benziyorsun. Ah bu pek de gerçekdışı sayılmaz, ne de olsa birkaç yıl bir kulübede köylülerle birlikte onlar gibi yaşamıştın."
Ota Serminder'e nefretle baktı. Bu kadının sürekli karşısına çıkmasından bıkmıştı. Yavaş yavaş geri gelen hafızası bazı görüntüleri beraberinde getirmişti. Ledar ile Serminder'ın samimi halleri gözünün önünde canlanmıştı.
Serminder kafasından geçenleri anlamış gibi garip bi şekilde ona baktı sonra da yavaş ve fısıltılı bir sesle konuşmaya başladı. Ses tonu onu tünelde çağıran kötü ruhların sesi gibiydi. Kısık çok kısık bir tondaydı ve anlaşılması güç bir şeyler söylüyordu.
"O yakışıklı sevgilin nerelerde? Yakışıklı ve müthiş romantik. Biliyor musun, o adam beni çok etkiledi. Topu topu bir akşam geçirdim onunla ama aklımdan çıkmıyor bir türlü."
Ota bir an duyduklarının gerçek olup olmadığını algılamaya çalıştı. Bu sinsi kadın ne diyordu böyle?Kekeleyerek güç bela bir kaç soru sorabildi.
"Nasıl yani, sen ne ne demek istiyorsun ki?"
"Ah Ota, bu kadar saf olma. Yakışıklı sevgilin sana benden bahsetmedi demek, ben olsam bu konuyu onunla konuşurdum. Neyse sen buralarda olduğuna göre yakında onu da göreceğiz demektir. Güzel tutsağımıza iyi bakalım. Bize diğerlerini dolayısı ile o değerli taşları getirecek tek kişi sensin. Haydi gidiyorum ben, tutsaklığının tadını çıkar. Yakında buralar karışacak. İşte o zaman şu sakin saatlerini özleyeceğine eminim."
Elinde getirdiği tepsiyi yatağın başucundaki sehpaya bıraktı. Arkasına bile bakmadan dışarı çıktı.
Ota yatağın üzerinde kalakalmıştı. Serminder'in Ledar ile ilgili sözlerini düşünüyordu.
"Aptalın tekiyim, diye düşündü. Çok aptalım. Nasıl da güvendim Ledara. Beni sevdiğini düşündüm. Oysa bana sevgi sözcükleri söylerken arkamdan neler çeviriyormuş. Ah dedi, annem hep söylerdi, erkeklere güven olmaz diye, doğru söylüyormuş." Kafasından binlerce şey aynı anda geçiyordu.
Gözlerini kapadı, şu an çok mutsuzdu bu duygunun bütün benliğini ele geçirdiğini hissetti. Serminder'ın getirdiği tepsiye gözü takıldı. Yiyecek bir şeyler vardı, İsteksizce tepsiyi eline aldı. Canı hiç istemiyordu ama bir şeyler yemesi gerekiyordu. Güçlü olacak ve kendisini üzen bu adamlarla başa çıkmanın bir yolunu bulacaktı. Üstelik artık bu adamların sayısı artmıştı. Burada maddi olarak tutsaktı belki ama kalbi ruhu da tutsaktı sanki ve bundan kurtulmanın çaresini bulmak zorundaydı.
Dalgın dalgın yemeğini yemeye başladı. Kafasında tüm bu sorular, sorunlar birikmiş, yaptığı yolculuk ve sonrasında yaşadıkları onu bitkin düşürmüştü...
Sonra aklına bir söz geldi. Seni öldürmeyen şey daha güçlü kılar, diyordu bu söz. Ota"ölmediğime göre, daha güçlüyüm demektir."dedi gülümseyerek. Arkasına yaslandı, içine bir huzur gelmişti, daha güçlü olduğunu hissetmeye başlamıştı bile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OTA #WATTYS2016
Teen Fictionota zamanımızın çok ötesinde bir aşk hikayesi. olaganüstü mekanlar, ütopik karekterler. Daha önce hiç yaşanmamış ilginç bir sevda öyküsü...Bu bilim kurgu hikayesine bayılacaksınız.