multimedia: gerçek olamayacak kadar güzelsin. gözlerimi senden alamıyorum. seni seviyorum bir tanem.
Babasının yanına geldiğinde Komutan Pascal ile hararetli bir konuşmaya dalmış olduklarını gördü. Ah Yandsir dedi içinden tam da gelecek zamanı buldun. Ledar ona sevdiğini söylemişken hiç bir şey söylemeden onu koridorda öylece bırakmak çok zor gelmişti. Hakkımda neler düşünücek şimdi kimbilir? Ya onu sevmediğimi, ilgi duymadığımı zannederse... Oysa onu öyle çok seviyorum ki. İçinden söylediği bu cümle onu o kadar şaşırttı ki. Birini sevmek ne demek? Hep onu düşünmek mi? Onunla birlikte olmak istemek mi? Yanındayken bile özlemek mi? Hep yanımda kal hiç bir yere gitme, gitsen bile beni de götür gittiğin yere demek mi?
Ota'nın kafasında cevaplayamadığı binlerce soru vardı. Kendini bu sorulara bırakmak istemiyordu. Tüm bu sorularla uğraşmak yerine sevdiği adamın kollarında uyumak istiyordu. Gündüz düşleri görmeye başlamıştı. Ledar'ın kollarına uzanmış yatarken, onun gözlerinin içine bakarak güzel bir şarkı mırıldandığını hayal ediyordu. Ledar saçlarındaki buklelerle oynuyor, bir yandan da yüzüne yanaklarına minik öpücükler konduruyordu.
Daldığı hayal aleminden babasının sesi ile uyandı.
"Ota kızım gezegenimize gelmek üzereyiz, ben komutan Pascal ve Oğlu Ledarı da davet ettim. Bir kaç gün konuğumuz olsunlar.'
Ota bu habere çok sevinmişti. Gözleri ile Ledarı aradı. O da gülümsüyordu. Ne olursa olsun sevdiği kızın yanından ayrılmak istemiyordu.
Kısa bir süre sonra Miracius gezegeninin çekim alanına girmişlerdi. Gemidekiler telaş ve heyecanla oradan oraya koşturuyorlardı. Yere inme için geri sayım başlamıştı. Ota ve Yandsir odalarındaki Dolaba giyinmek için gittiler. Ota gözlerinin rengini yeşile çeviren su yeşili bir elbise giymişti. Saçlarının arasına minik çiçekler serpiştirmişti. Yandsir ise ablası ile uyumlu beyaz bir pantolon ve yeşil gömlek giymişti. Güzel gözleri altın sarısı saçları çok yakışıklı görünüyordu. Ota kardeşine sarıldı.
"Biliyor musun, çok heyecanlıyım Yandsir. Şu başımıza gelenlere bak. Bir kaç gün içinde tüm hayatımız değişti. Şimdi bir de annemizle tanışacağız. Bir kız kardeşimiz daha varmış. O nerelerde kim bilir?"
Yandsir ablasına gülümsedi. İkisi el ele odadan çıktılar.En sonunda iniş tamamlandı. Fabius kızı ve oğlunun elinden tutarak dışarı çıkmaya hazırlandı. Kapıdan dışarı adımlarını attıkları anda bir ışık ve ses gösterisi ile karşı karşıya kaldılar. Gökyüzünde aynı anda binlerce dilek feneri uçuyordu. Havai fişekler her yeri gündüz gibi aydınlatmıştı. Dört bir yandan şahane melodiler duyuluyordu.
Fabius kızı ve oğlunun elinden sımsıkı tutmuştu. Aşağı indiklerinde biraz ilerde kendilerini bekleyen kalabalığın arasında bekleyen zarif bir kadın dikkatlerini çekmişti. Kadın yerinde heykel gibi kalakalmış gözlerini çocuklarından ayıramıyordu. Onlara doğru sendeleyerek bir kaç adım attı.
Ota ve Yandsir şaşkınlıkla ne yapacaklarını bilemez haldeydiler. Bu kadar görkemli bir kutlama törenini hayal bile etmemişlerdi. Az ilerde kendilerine doğru gelmeye çalışan kadın anneleri olmalıydı. O kadar güzel bir kadındı ki. Gözleri ve saçları Ota'ya benziyordu. Yüzünde Yandsiri andıran çizgiler vardı.
Bir anda yan yana geldiler. Kadın önce hangisine sarılacağını bilemedi. Sonra, bir eliyle Yandsiri kucaklayıp diğeri ile de Ota'ya sarıldı. Uzun bir süre bırakmadı. Heyecandan konuşamıyordu. Sayıklar gibi aynı sözleri tekrarlıyordu.
"Sizi çok özledim."
Daha sonra, misafirleri ile birlikte kendileri için hazırlanmış sofranın başına geçtiler. Ota ve yandsir bu sofradaki yemekleri ilk kez görüyorlardı. Her şey birbirinden harika görünüyordu.
Yemek yendikten sonra ev sahipleri ve konuklar hep birlikte oturmak için görkemli sarayın bahçesine geçtiler. Bu gezegende 7 tane ay vardı. Gökyüzünde büyülü bir hava vardı. Çalan müzik o kadar güzeldi ki Ledar dayanamayıp Ota'nın yanına geldi.
Komutan Fabius'u selamladı. "Müsaade ederseniz kızınızla dans etmek isterim" dedi.
Ota'nın annesi Miranda kızı ile dans etmek isteyen bu yabancıyı tepeden tırnağa süzerek, soran gözlerle kocasına baktı. Komutan Fabius karısına doğru eğilerek kulağına bir şeyler fısıldadı. Annesi de kocasına endişeli bir tavırla bir şeyler fısıldadı. Ledar neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu.
Komutan Fabius başı ile Ledar'a onay verdi ve karısı ile yaptıkları hararetli konuşmaya geri döndü.
Ledar ne olduğunu anlayamamıştı ama konu ile ilgilenmemeye karar verdi. Şu anda kendisini ilgilendiren tek şey sevdiği kızı kollarının arasında tutmaktı.
Ota'nın yanına gitti. Hafifçe eğildi.^
"Bu dansı bana lütfeder misiniz, prenses" dedi.
Ota gülümseyerek elini uzattı. İkisi birlikte rüya gibi bir dansın ortasında buldular kendilerini. Her şey tıpkı daha önce hayal ettiği gibiydi. Ledar onu kollarının arasında döndürürken, kulağına eğilmiş hafif bir sesle mırıldanıyordu.
"Ota, sevgilim. O kadar güzelsin ki hatta gerçek olamayacak kadar güzelsin. Gözlerimi senden alamıyorum. Seni seviyorum."Ota bir an soluğunu tuttu. Bu an sonsuza kadar sürsün istiyordu.
Parmaklarının ucunda yükseldi. Sevdiği adama ancak onun duyabileceği bir sesle fısıldadı.
" Ben de seni seviyorum" dedi. Bir an bunu söyleyenin kendisi olduğuna dahi inanamadı. Dudaklarından dökülen sözleri sanki başkası söylemiş gibiydi. Kalbi deli gibi atıyordu. Sanki o anda gökyüzündeki bütün aylar ve yıldızlar yeryüzüne inmişti. Tatlı bir rüzgar bütün evrene onların aşkını fısıldıyordu.
İki sevgili birbirlerinin kollarında etrafı unutmuşken, Miranda ve Fabius nedense endişeli gözlerle ikisinin bu samimi dansını gözlerini dahi kırpmadan izliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OTA #WATTYS2016
Genç Kurguota zamanımızın çok ötesinde bir aşk hikayesi. olaganüstü mekanlar, ütopik karekterler. Daha önce hiç yaşanmamış ilginç bir sevda öyküsü...Bu bilim kurgu hikayesine bayılacaksınız.