DON'T LET ME DOWN

51 8 0
                                    

multimedia: kim kimi bırakmasın?

Ledar ve Yandsir koridorda bir köşede kıvrılıp uyuyakalmışlardı. Etrafta duyduğu seslerle önce Ledar uyandı. Bir an nerede olduğunu düşündü. Kendini tuhaf bir şekilde hafiflemiş hissediyordu. Ellerine doğru bakıp hiç bir şey göremeyince birden ne halde olduğunu anımsadı. "Umarım ben uyurken Yandsir kaybolmamıştır"diye geçirdi içinden. "Onu göremediğim için nerede olduğunu bilmiyorum."

Hafif bir sesle Yandsir diye seslendi, bir yandan da ayağı ile ulaşabileceği yerleri yokluyordu. Yandsir kısa bir süre sonra yanıt verdi. Sesi çok yakından geliyordu.

"Buradayım Ledar, sabah olmuş."

"Evet, harekete geçmeliyiz, ufaklık. Kumanda odasına gidelim bakalım. Bunların planları ne?"

İkisi görünmez olmanın bütün rahatlığını kullanarak yavaşça kumanda odasına süzüldüler. Kumanda odasında Argus'u gördüklerinden nedense hiç şaşırmadılar. Kendilerini buraya getirenin o olduğunu tahmin etmişlerdi.

Argus telaşlı bir şekilde etrafa emirler yağdırıyordu. Ortak geçiş noktalarından uzakta bir kenara yerleşerek neler olup bittiğini çözmeye çalıştılar.

Argus parmağı ile haritadaki bir noktayı işaret ediyordu." Bu gezegene biran önce inmek zorundayız. Aradığımız kız orada."

"Kimi arıyor yine bunlar,Yandsir. Bir önceki hedef Ota'ydı. Şimdi hedef kim olabilir?"

"Bilmiyorum ki, bekleyelim görelim."

Argus etrafındakilere yüksek sesle bir şeyler yapmalarını bildiriyordu. O sırada Kumanda Odasının kapısı açıldı ve içeri Serminder girdi. Çok öfkeli görünüyordu.

"Argus, senin şu tutsaklar elimizden kaçtı. Beni kandırıp taşları çaldılar. Şu an her yerde ve her şekilde olabilirler."

"Nasıl, kaçtıkları yetmezmiş gibi bir de taşları mı aldılar? Nasıl bu kadar sorumsuz olabilirsin? O taşlar çok önemliydi. Bu gezegene gitme sebebimiz de o taşlar."

"Biliyorum ama bu Ledar çok alçak ve kurnaz bir insan. Beni kandırdı. O küçük canavar da ona yardım etti. Ben onlara gününü gösteririm."

Bir yandan da nerede olduklarını anlamak ister gibi gözleri ile odayı tarıyodu.

Yandsir korkudan nefes bile alamıyordu. Kızıl saçlı kadın ona bir adım kadar yaklaşmıştı.  Konuşamadığı için Ledarın ne yapması gerektiğini söyleyen sözlerini duyması imkansızdı. Ledar'a seslenmek ve 'Beni bırakma' demek istiyordu.

Kadın biraz daha etrafa baktı. Sonra Argus'un yanına gitti. "Lazarus nerelerde? Bizimle gelmedi mi?"

Ledar, Lazarus'un adını duyunca kulak kesildi. Adamın burada ne işi olduğunu merak etmişti. Lazarus buralardaysa Ota da gemide miydi acaba?


Argus nedense çok kısık bir sesle konuşuyordu. Ledar onun ne dediğini anlayamadı. Sinirden parmak uçlarını ısırıyordu. Görünmez olduğu için duyduğu acıdan dolayı ses çıkarması imkansızdı.


Argus şimdi sesini yükseltmişti. "Hartunius gezegenine inmek üzereyiz. Lütfen herkes yerlerini alsın."

İniş için geri sayım başlamıştı. Uzay gemisi sarsıntı ve büyük bir gürültü ile yere inmeye başladı. Gemi yere inerken her taraf rengarenk ışıklarla aydınlanmıştı. Gürültüden yararlanarak Ledar Yandsirin kulağına fısıldadı. "Bir süre daha böyle görünmez olmaya devam edelim. Sonrasında ne yapacağımıza karar veririz. Ama görünmez olmak aynı zamanda tehlikeli. Birbirimizi göremiyoruz ve kaybolma riskimiz var. Bir şey belirlemeliyiz. Yakın olduğumuzu anlamak için bir şey olmalı." Yandsir kenardaki saksıda duran çiçeklerden birini aldı. "Bence ikimiz de bu çiçekleri taşıyalım. Dışardan bakanlar rüzgarda uçuyor gibi görürler."

"Aferin evlat, çok zekisin." Ledar çiçeği giysisinin yakasına yerleştirdi.  Gerçekten de çiçek rüzgarda nazlı nazlı uçuyor gibi görünüyordu.

Gemi kısa bir süre sonra yere inmişti. Kapılar açılır açılmaz yere inmeye çalışan kalabalıkla birlikte Ledar ve Yandsir de çıkışa doğru yöneldiler. Dışarı çıktıklarında gökyüzünde parlayan üç güneş gözlerini kamaştırmıştı. Etrafta garip ağaçlar ve devasa bitkiler vardı. Onların yere iniş yaptığını gören bir araç hızla yaklaşmaktaydı.

Araç yanlarına kadar gelip durdu. Ledar ve Yandsir kalabalığa karışmış merakla olacakları bekliyorlardı. Aracın kapısı tepeye doğru açıldı. İçinden pırıltılı gümüş giysiler içinde bir kadın indi. Yandsir ve Ledar hayretle kadına bakakalmışlardı. Bu Otaydı. Başında minik zarif bir taç, üzerinde zarif giysiler vardı. Yandsir fısıldayarak sordu. "Ledar bu Ota'mı? Burada ne işi var?"

"Bilmiyorum, o gibi ama değil gibi. Gözlerine baksana. Ota'nın gözleri bu renk değildi ki."

Ota'ya benzeyen kadın, Argusun kolunu samimi bir şekilde tutmuş ve onunla tatlı bir sohbete başlamıştı. Yandsir ve Ledar konuşulanları duymak için süzülerek yaklaştılar.

Argus kadına samimi bir dille nasıl olduğunu soruyordu.

"Prenses, sizi tekrar gördüğüme çok sevindim. Kardeşiniz nihayet geri döndü. İki yıldır Dünya adı verilen bir gezegende yaşıyormuş ve hafızasında bazı problemler var."

Ledar "biliyordum" dedi içinden, "biliyordum. Bu kız çok benziyor ama Ota değil. Hem benim sevgili Ota'm burada ne arasın?"

Konuşmaları daha iyi duyabilmek için biraz daha yaklaştı. Ne yazık ki ikili araca yerleşmiş ve oradan hızla uzaklaşmaya başlamışlardı.

Ledar kulağının dibinde hayal meyal bir ses duyar gibi oldu. Sanki Ota çok yakınlardaydı ve ona "Beni bırakma" diye sesleniyordu.


OTA #WATTYS2016 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin