Bölüm 8

4.4K 272 3
                                    


"Okula gitmek istediğine emin misin?" diye sordu Yalçın. Yaşlı kadını çevreleyen kalabalığın arasından sessizce çekip çıkardı beni. Otobüs durağına sakince yürürken hala elimi tutuyordu. Bana böyle temas ederken başka hiçbir şeye odaklanamıyordum... Okula gitmek mi istiyordum yoksa oradan olanla gücümle kaçmak mı... bilmiyordum. Yaşlı kadın hakkında hissettiğim suçluluk duygusundan sıyrılamamıştım.


Durdum. Ani bir karardı. Elim hala Yalçın'ın avucunun içindeydi ve bunun nedenini bilmiyordum. Neden buradaydı, neden elimi tutuyordu, neden birlikte yürüyorduk... Romantik bir an olmalıydı belki. Belki kalbim erimeliydi bu an ama her zaman içimde hissettiğim "olmamışlık hissi" hala oradaydı. Beni durduran ve Yalçın'ın dokunuşuna rağmen beni yeniden düşünmeye zorlayan bu histi. Yalçın yüzüme baktı: "Bembeyaz oldun. Su alalım..." deyip beni de peşinden sürükleyerek yolun karşısındaki büfeye gitmek üzere hareketlendi. Olduğum yerde sımsıkı durmaya devam ettim. Bu onu da durdurdu. Yeniden bana döndü...


"Okula gitmeyeceğim bugün" dedim.


"Tamam," dedi Yalçın "bir yere gidip oturalım. Kahvaltı ederiz..."


"Hayır" dedim, "Ben eve gideceğim" Sesim o kadar kararlı çıktı ki beni bile şaşırttı. Bu kadar kararlı olduğumu bilmiyordum. Sanki biraz ısrar etse, nereye isterse giderdim.


"Gerçekten mi? Neden?" Diye şaşırdı. Yüzünde gördüğüm şey hayal kırıklığı mıydı gerçekten?


O an bir ikileme düşeceğimi ve aylardır hayranlıkla olduğu kadar umutsuzlukla da izlediğim çocuğun yanımda, elimi tutarken durduğunu düşündüm. Az önce yaşadığım travmanın ortasında bir prens gibi belirmesi hayal bile edemeyeceğim bir şeydi. Daha dün sabah onunla konuşma fırsatı bulmadan mezun olacağını söylerdim; oysa bu sabah burada benimle yalnız zaman geçirmek için öneri sunuyordu: Birlikte kahvaltı.


"Bilmiyorum. İyi hissetmiyorum. Evde iyi olurum" deyip elimi çektim. Elimdeki sıcaklığının etkisi soğukta bir kat daha hissettirdi boşluğu. Parmaklarımı istemsizce sıktım, yumruk yaptığım elimi hırsla cebime soktum. Hala avucumda olan sıcaklığının kaybolmasını istemiyordum sanırım.


"Pekala" dedi soğukça. "Evine bırakmamı ister misin? İyi görünmüyorsun gerçekten..."


"İkinci derse yetişebilirsin" dedim otobüsün geleceği yola bakarak. Soğuk yüzümü yakıyordu. "İyiyim, endişelenecek bir şey yok"


"Tamam, dikkat et" deyip öylece dönüp durağa yürümeye başladı. Arkasından baktım. Lacivert kabanın daha geniş gösterdiği sırtına... Ellerini iki yanda sallanırken benim elimin içindeki his kıpır kıpırdı. Arkasına bakmadı. O anda yüzümde hayal kırıklığı olmalıydı benim de. Derin bir nefes aldım. Ocak ayının soğuk havasıyla doldurdum ciğerlerimi... Doğru olanı yaptım, diye geçirdim içimden. Bu an kulağa masalsı gelse de, doğru bir zaman değildi.


Dönüp az önce yaşlı kadını düşürdüğüm yola baktım. Ne kalabalık ne de kadın oradaydı. Her şey normal görünüyordu. Herkes hayatına geri dönmüştü belli ki. Yine de oradan geçmek istemediğime karar verdim. Yolumu biraz uzatacak olsam da başka bir yoldan evime gidecektim ve başımdan geçen her şeyi tek tek düşünecektim. Son kez baktım Yalçın'ın arkasından. Durağa varmış, cep telefonuyla ilgileniyordu. Az önce yanımda değildi sanki. Elimi tutmuyordu... Ve ben hala beni bıraktığı yerde duruyordum. Etrafımdan geçen insanların bana baktığını fark ettiğimde ikinci bir utanç dalgası kapladı yüzümü... Yürümeye koyuldum. 


Sıralamamı sorarsanız: Yalçın'a rağmen yaşadığım en berbat sabahlardan biriydi...

Hanımeli KokusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin